SOSYAL-KÜLTÜR
Eğitimde Anormalleşme: Arap Ülkelerinin Müfredatında Kur’an Karşıtı Değişimler Üzerine
İsrail-Arap normalleşmesinin Arap ülkeleri üzerindeki etkilerini incelerken bu ülkelerde beklenenden daha hızlı bir değişimin oluşmakta olduğunu gördüm.
İfeoluwa Siddiq Oyelami
Son günlerde İslami öğretilere ve eğitim sistemine getirilen sansürler gittikçe artıyor. Çin'den Fransa'ya, Hindistan'dan Srilanka'ya varıncaya kadar muhtelif ülkelerde İslami eğitim veren okulların kapatılması, İslami öğretilere sınırlar getirilmesi gibi konular ve İslam karşıtı icraatlar sık sık gündeme geliyor. Hatta bu durum artık normal bir hale gelmeye başladı da diyebiliriz.
İsrail-Arap normalleşmesinin Arap ülkeleri üzerindeki etkilerini incelerken bu ülkelerde beklenenden daha hızlı bir değişimin oluşmakta olduğunu gördüm. Mesela Fas, Yahudi tarihini müfredata entegre edecek. BAE’de Yahudi okulları açılıyor ve öğrenci değişim programları başladı. Bu tip gelişmelere daha birçok örnek verilebilir. Bu ilginç gelişmeler, ülkelerin yeni dış politikalarının bir tezahürü olarak değerlendiriliyor. Fakat daha ilginç olan gelişmelerin Suudi Arabistan ve Mısır kaynaklı olması, işin içinde bir tuhaflığın olduğunu hissettiriyor.
Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el-Sisi, "terör ile mücadele" bahanesiyle eğitim bakanlığına, Kuran ayetlerinin din dersi kitaplarıyla sınırlama talimatını verdi. Yani din dersi dışında Kur’an ayetleri herhangi bir ders kitabında bulunmayacak. Suudi Arabistan’da ise şehitliğin fazileti, kıyamet alametlerinden olan Yahudi-Müslüman savaşı, eşcinsellik cezası gibi birçok İslami öğreti okul kitaplarından kaldırıldı.
Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o garip mü'minlere!”.Dolayısıyla bugün Müslüman ülkelerin yönetiminde bulunanların halkın din öğrenimine bir takım sınırlar koyarak onları Müslüman kimliğinden uzaklaştırmaya çalıştıklarına şahit olmamız pek de şaşırtıcı değildir.
Sisi hükümeti, göreve geldiği günden beri İslam karşıtı müfredat reformları yürütmeye devam etti. Darbe yoluyla gelen hükümet, eğitimde ilk müfredat reformları kapsamında Selahaddin Eyyubi de dâhil olmak üzere bazı İslam kahramanlarının hikâyelerini tarih derslerinden çıkarttı. Şimdi ise Mısır’da ders kitaplarında Kuran ayetlerinin yer almasına engel olmaya çalışıyor. Hükümet bu icraatlarını ilerici bir gelişme olarak sunmak istese de bu yapılanlar ya saflıktan kaynaklanan yanlışlar ya da bilinçli bir şekilde din karşıtı faaliyetlerdir. Zira Mısır dediğimiz ülkede yüzlerce yıldır, insanların dini, kültürü ve toplumsal değerleri Kuran ayetleri çerçevesinde canlı tutulmuştur.
Arapça konuşan bu ülkenin Arapça ders kitaplarından Kur’an ayetlerinin çıkarılması toplumun dilini yok etme teşebbüsünden başka bir şey değildir. Çünkü Arap dilinin grameri, semantik ve söz dizim özelliklerinin gelişmesi ve korunması ancak Kuran'ın sayesinde olmuştur. Yani Kur’an’daki güzel dil kullanımları olmasaydı Arapça diye bir şey kalmazdı. Dolayısıyla Müslüman olmayan Arap dilcileri dahi biliyor ki Arapçayı Kur’ansız düşünmek oldukça mantıksız ve akıl almaz bir hezeyandır. Büyük dilbilimci Sibeveyh bile başyapıtı olan "Al Kitab" ta 400 civarında ayete yer vermiştir. Bu durum Kuran’ın Arapça için ne kadar önemli olduğunun en önemli göstergelerindendir. Bununla birlikte sosyal bilimlerle ilgili derslerden de Kuran ayetlerinin çıkarılmaya çalışıldığını görüyoruz.
Müslüman toplumun Kur’ansız bir sosyal bilimler dersi alması, bu toplumu Batılı ülkelerin ahlak ve değerler yargılarına göre şekillendirme çabasından başka bir şey değildir. Bu anlayışın temelinde İslam düşmanlığı olarak icra edilen laiklik anlayışının ve insanı putlaştıran çarpık hümanizm düşüncesinin olduğunu söyleyebiliriz. Bu zihin yapısıyla ulaşılacak kaçınılmaz son; dinsiz, ahlaki değerleri iflas etmiş, nihilist bir toplum ve nesil olacaktır.
Ne yazık ki, bazı Müslüman yöneticiler "İslam, dünya barışına bir tehdittir" şeklindeki anlatıya artık inanmaya başladı. Bundan dolayıdır ki daha bir asır önce kendi ülkelerini sömürmek için her türlü yola başvuran Batılı misyoner eğitimcilerin söylemlerini kendilerine rehber edinerek kendi halklarını İslami öğretilerden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. İşin en ilginç tarafı da yine bu işgalcilerin anlatılarına dayanarak Müslümanlara temelinde İslam düşmanlığı olan reformlarını dayatıyorlar.
Yaşadığımız çağda milliyetçi ideolojiler temel alınarak icra edilen terör eylemleri oldukça fazladır. Yüce İslam’ı kendi yanlışlarına alet ederek teröre bulaşanların sayısı, milliyetçilik düşüncesiyle terör faaliyetleri icra edenlerin yanında devede kulak dahi kalmaz. Fakat bundan yola çıkarak hiçbir ülke eğitim sisteminden ulusal değerleri çıkarmaya çalışmıyor. Ders kitaplarını ulusal değerlerden arındırarak öğrencilere sunmuyor. Eğer bu beşerî değerler bu kadar önemli ise ilahi emir çerçevesindeki İslami değerler neden bu kadar önemli olmasın?
Aslında bugün Kuran metinlerinin müfredattan çıkarılmasını tartışmanın zamanı olmamalı. Aksine, İslami öğretilerin popüler eğitim çalışmalarına entegrasyonu hakkında konuşmamız gerekiyor. Müslüman dünyası, yeni buluşlar ve sosyal gelişmelerle karşı karşıyadır. Bugün Müslümanların en çok ihtiyaç duyduğu şey İslami temelli ve kaliteli eğitim veren kurumlar oluşturmaktır. Bu sayede Müslüman öğrenciler İslam temelli bir eğitimin kendilerine kazandırdığı zengin bakış açısıyla çağdaş problemlere yaklaşacak ve bunlara İslami ve insani çözümler üretebileceklerdir. Bu sadece Müslümanların değil tüm insanlığın faydasına olacaktır.
Fakat İslami öğretileri ve Kuran ayetlerini salt ilmihal veya itikadî metinler olarak algılayan bir Müslüman bugünün problemlerine çözüm üretme noktasında etkili olamayabilir. İlmihal ve itikat gibi konuların yanında fizik, matematik, kimya vs. gibi ilimler de Kuran temelli bir yaklaşımla ele alındığında yaşanan sorunlara kalıcı ve insan fıtratına uygun çözümler üretilebilecektir.
20. yüzyılın ortalarından sonra bazı Müslüman ülkeler eğitimin İslami değerlerle entegrasyonuna yönelik çalışmalara çok büyük destek verdiler. Ama öyle görünüyor ki her şey çok hızlı değişti. Şimdi Müslüman ülkelerin liderleri kendilerini Avrupa’ya benzeterek rönesans yolunda ilerlemeyi arıyorlar. Sanki İslam’dan başka her şeyi kabul etmeye hazırlar. Fakat unutmayalım ki taklitçiliğin sonu tartışmasız ve acı bir mağlubiyettir. Zira taklit ettikçe mağlup olursunuz, mağlup oldukça da taklit edersiniz. Bu kısır döngü bu şekilde devam eder ve sonunda sizi köleliğe mahkûm eder.
Bu yüzden Müslümanlar kendilerine dönmelidir ve Hz. Peygamberin buyurduğu gibi Kuran ve sünnete sarılmalıdır. Müslümanlar Kuran ve sünnet temel olmak şartıyla bütüncül bir şekilde pozitif bilimlerle de ilgilenmelidir. Okullarda Akli ilimler ile birlikte Nakli ilimler aktif bir şekilde öğretilmelidir. Nitekim tek kanatla uçulamayacağı bir gerçektir.
Henüz yorum yapılmamış.