Sosyal Medya

SOSYAL-KÜLTÜR

Mısır’ın Kimliği Neden Firavun’un Kimliği Değil de İslami Arap Kimliği Olmalıdır?

Elbette geçmişten kalan her şey bizim mirasımızdır. Yalnız her miras kimliğimizi teşkil etmez. Kendinden önceki bütün kültürleri ve inançları bertaraf eden vahiy kültürü, noksanlık ve yapmacık her hangi bir medeniyet için değişemez.

Halit İMAM

Giriş

Tarihi eserler, halkın bilincini etkileyen en önemli ve modern unsurlardan biridir. Bilhassa Batılı işgalden sonra bazı ülkeler ve toplumlar için din ve inanca denk bir önem kazanmıştır. Hatta bazıları için dinden bile daha önemli bir seviyeye geldi diyebiliriz. Arkeoloji aslında maddi ve dokunulur tarihi inceleyen bir bilimdir. Başka bir tabir ile yok olan ve geçmişte kalan sivil medeniyetlerden kalan eserleri inceler. Bu bilim dalı siyasi, askeri ve sosyal alanlarda farklı amaçlara hizmet etmek amacıyla kullanılmaktadır. Bu yüzden bu bilim alanı ile ilgilenmek ve bunun toplum üzerindeki her türlü etkilerini izah etmek gerekmektedir.

Mısırlı ünlü büyük Arkeolog Abdülkerim Ebu Şeneb, “Kur’an-ı Kerim’de Arkeoloji” adlı kitabında şöyle der:

“Mısırda acı verici şimdiler hep kaybolur ve en eski geçmişler bilinçli bir şekilde hatırlatılır. Burada amaç esasında geleceği bozmaktır. Bu yüzden İslam’a karşı Firavunluk meyilleri güçlendirilmeye çalışılır. Elbette geçmişten kalan her şey bizim mirasımızdır. Yalnız her miras kimliğimizi teşkil etmez. Kendinden önceki bütün kültürleri ve inançları bertaraf eden vahiy kültürü, noksanlık ve yapmacık her hangi bir medeniyet için değişemez. Çünkü İslami fetihlerin kültürü kendinden öncekileri siler. Dolayısıyla önceki milletlerin (eski Mısırlılar, Babilliler, Asurlular ve Kenanlılar) tarihi eserlerini ve medeniyet kalıntılarını incelememiz, ibret alma ve hataları tekrarlamama amaçlı olmalıdır. Bunun yanı sıra bu tür araştırmalarda bu uygarlıklarda tevhit delillerini araştırmalı ve bu tür delilleri kaybolmaktan korumalıyız.”

Arkeolog Abdülkerim Ebu Şeneb, Müslüman olarak peygamberlere inanmakla birlikte, arkeolojik malzemeler ile kendilerimizi müşrik ve tağutlara bağlamamamız gerektiğini de vurgulamıştır. Ayrıca Mısır’daki birçok arkeolojik çalışmanın, Mısırlıların Arap-İslam kimliğini silmek için bir türlü “sahte kimlik” operasyonu olduğunu söylemiştir. Nitekim arkeoloji çalışmaları, belli bir coğrafyada yaşamış, başka bir yerden oraya göç etmiş, oradan çıkıp başka bir yere yerleşmiş toplumların geçmişlerini araştırmak suretiyle o coğrafyayı inceleyen bir ilim olmalıdır. Yoksa toplumu mevcut değerlerinden soyutlayarak eski milletlerin yaşam tarzına bağlamaya çalışan bir uğraş alanı olmamalıdır. Başka bir deyişle araştırmanın gayesi, o mirası incelemek ve araştırmaktır, onu benimseyip kimlik derecesine getirmek değildir.

Abdülkerim Ebu Şeneb, Mısır’daki arkeolojik çalışmaları eleştirirken, Müslüman ülkelerde yapılan Batılı ve yabancı arkeoloji faaliyetlerinin ırkçı düşünceleri beslemek, insanları inandıkları değerlerden ayırmak, İslami düşünceleri yok etmek ve inançları değiştirmek amaçlı olduğunu öne sürmüştür.

    

Eski Mısırlılar Muvahhitlerin ibadet şekli, Müslüman namazından daha benzeridir, bk. el-Huruc Lill-Nahar kitabına “Eski ölü Kutsal kitabı”

 

Mumyaların Geçit Töreni ve Sonrası

3 Nisan tarihinde gerçekleştirilen mumyaların taşıma töreninden sonra Mısır’ın kimliği konusu daha da ciddileşti. Evvela mumyalar kuzey Kahire’deki eski müzelerinden Afrika kıtasının ilk Müslüman şehri ve Mısır’ın ilk Müslüman başkenti olan Fustat şehrine taşındı. Mısır halkına 20 milyar Mısır lirasına mal olan törenin ardından, eğitim bakanlığı tarafından dördüncü sınıftan lise son sınıfa kadar tüm öğrencilere eski Mısır harfleri ile Yunanca öğrenme zorunluğu getirildi. Bu gelişmeler Arap harflerin kaldırılacağı endişesini de beraberinde getirdi. Şu bir gerçektir ki Arap harflerinin kaldırılması Mısır halkının İslam dininden uzaklaştırılmasını ve Hıristiyanlaştırlmasını daha kolay hale getirecektir.

Kimlik sorunu herhangi sıradan bir kriz ya da problem olmadığı için tarihi anlatım yoluyla onu aydınlatmak gerekir. Mısır’daki İslam izlerini silerek bu coğrafyayı 1400 yıl öncesine döndürmek suretiyle eski Firavunlu Mısır’a bağlayabilir miyiz?  Bu resmi biraz daha netleştirmek istersek daha geniş bir açıdan eski tarih ve yeni tarihte Araplığın gelişimini açıklamak gerekecektir. Fakat belirtilmesi gerekir ki bu araştırma ırkçı ya da milliyetçi düşüncelere bağlı değildir. Ancak görünen odur ki Mısır’daki İslam karşıtlığı hep Mısır’ın Araplığını hedef almaktadır. Dolayısıyla bu durumda Mısır’daki Araplığın tarihi hususunda derinleşmek gerekmektedir.

Yazımızda özellikle eski Mısır dili üzerinde durulacaktır. Çünkü eski Mısırlılar Arapçanın bir şivesini konuşurlardı.  Yalnız Batılı yabancı oryantalistler bunu itiraz eder. Hatta bazılar, eski Mısırlıların ana Sami dilinin bir şivesini konuştuğunu söyler ama bu dilin Arapça olduğunu izah etmezler. Ne yazık ki buna kanan bizim öz kardeşlerimiz de bu inançların peşinden giderek bizi sırtımızdan bıçaklamaktadırlar.

Mısırlıların Arap ile akrabalık bağı

Mısırlıların Arap Kenanoğlları ve Kahtanoğlları ile akrabalık bağları çok eskidir ve başlangıcını tespit etmek çok zordur. Çünkü 18. hanedan dönemi gibi belli dönemlerde defalarca Mısırlılar Biladüş-Şam bölgesine hükmetmiştir. Kenanlı Araplar ve Mısırlılar arasındaki aile bağlarını Hz. İbrahim ve Hacer anamızda görmekteyiz. Hz. İbrahim, Kenanlılardan iken Hacer anamız Mısırlı Araplardandır. Bu konuda, isminin Arapçanın köken vevezin kurallarına tamamen uygun olması ayrı bir delil teşkil eder. İkisinin oğlu Hz. İsmail ise Adnanî Arapların babasıdır. Yani Mısırlılar, Adnanî Arapların dayılarıdır.

 

Mısır’ın Eski Tarihinde Arap İzleri

Eski Arap topluluklarından Amâlika[1] devletinin 15. ila 17. hanedanları Mısır’ın kuzey ve orta coğrafyasını yönetmiştir. Bu esnada devletin başkenti, Averis şehri (Tel el-Dabaa) olmakla birlikte Farma (Port-Said) ve Kılzım (Süveyş) şehirlerini inşa etmişlerdir. Hz. Yusuf’un Mısır’a gelişi de bu devlet dönemine denk gelmiştir. Kendisini satın alan Reyyan b. Valid adlı kral aynı zamanda Hz. Musa’ya inanan Müslüman olan Firavunun eşi olan Asiye hanımın dedesi olur. Bu kralın ismi Mısır kayıtlarında Hayan olarak geçmektedir. Çünkü onların lehçelerinde R harfi H’ye dönüşüyordu.

Benzeri bir şekilde ismi Arapçada Zabaa, Yunancada ise Zanubiya olarak bilinen Kenanlı kraliçe, Mısır ve Biladüş-Şam’ı Romalılardan kurtarıp birleştirmiş ve 20 yıl boyunca da yönetmiştir.

Aslında Mısır’ın Arap olması yerli kabilelerinin Arap olmasından kaynaklanmaktadır. Zira  “Yukarı Mısır” bölgesinde Kenanlı ve Kahtanlılar bulunurken; Sina adasında, Delta’da, doğu ve batı çöl kısımlarında ve iç bölgelerde Hicazlı Adnanlılar bulunmaktadır.

Eski Mısır Dili

Günümüzde insanların düşmüş oldukları hatalardan biri de Hiyeroglif’i bir dil sanmalarıdır. Doğrusu bu yazı stili bir dil değildir, Arapça kufi hat gibi bir hat tarzıdır. Dolayısıyla eski Mısır’da kullanılan dil için Hiyeroglif yerine eski Mısır dili ifadesini kullanmak daha doğrudur.

Ahmet Kâmil Paşa, sözlüğünde eski Mısır Arapçası Dimutik hattının tıpkı Musned hattında ve Arami hattındaki Arapça gibi dil bilgisi bakımından (nahiv) bugünkü Arapçaya çok yakın olduğunu ifade etmiştir. İngiliz işgal yönetimi 1923’te Ahmet Kemal Paşa’nın kitabının basılmasını yasaklamıştır. 20 ciltten oluşan bu eser, 2020 yılında basılan bir cilt hariç günümüze kadar basılmadı ve kimsenin geri kalan nüsha ve baskılarından ve içeriklerinden hiç haberi yoktur.

Bu kitabı yasaklanma nedeni de eski Mısır Arapçasının bugünkü Arapçayla alakalı olduğunun bilinmemesi içindir. Böylece oryantalistlerin Mısır dilinin hami bir dil olup Afrikalı diller ailesinden olma yönündeki teorilerini desteklemeleri ve savunmaları daha kolay olacaktır.

Mısır’da Dil Değişikliği Tarihi

Mısır tarihinde iki kere dil değişikliği gerçekleşmiştir. Birincisi Yunanların kanlı işgali ile meydana gelmiştir. O zamanlar Yunan harfleri ile yazılan Yunan Halisti ve eski Mısır karışımından ve İcabutsa adlı mutant bir dil icat edilmiştir. Bugün Kıbti dediğimiz o dil, eski Mısır Arapçasını bitirmek için kullanılmıştır. Ancak dil sadece Mısırlaşmış ve sadece Yunanlılar tarafından kullanılmıştır. Asıl Mısırlılar onu kullanmaktan imtina etmişlerdir. Fransız ve İngiliz işgaline kadar o dil silinip gitmiştir. İngilizler ve Fransızlar onu dört tane şive üzerinden canlandırmaya çalışmışlar fakat eski Kıbti dilinin şifrelerini çözememişlerdir. Dolayısıyla eski Yunan işgalinden sonra bazı Mısırlılar dillerini korumak için Nube’ye kaçtılar. Ancak orada da yazıyı kaybettiklerinden dolayı sadece sözlü kültür unsurları üretebilmişlerdir. Fransızlar o dilin yazıda da kullanılmasını istemişler, hatta onları asıl dillerinden kopmalarını sağlamak için Latin Fransız harfleri kullanarak bir sözlük dahi hazırlamışlardır.

Mısır’da ikinci dil değişikliği Mısırlıların kendi istek ve iradeleriyle dillerini Arapçaya dönüştürmeleridir. Zira o zaman eski Arapça kaybolmuştur. Mısırlılar ve Ku’ran ve İslam’ın Arapçasını kabul etmişlerdir. Bundan dolayıdır ki Batılılar, Araplar ile Müslümanların bağlarını koparmak amacıyla eski Mısır dilinin hami bir dil olduğunu ispat etme peşindedir.

Mısır Göçmenleri ve Dil

Türkler, Çerkezler, Arnavutlar ve Kürtler farklı zamanlarda Mısır toprağına göç ettiler. Bu milletler, toplumda eriyip asimile olup zaman içerisinde Arap Müslüman kimliğinin bir parçası oldular. Bunun bir sonucu olarak Mısır Arapçasına yeni yabancı kelimeler de geçti. Mısırlılar, Arap dilinin yapısına uygun olduğu için eski Mısır dilindeki kısaltma kurallarını uyguladılar.

Örneğin “sana bir şey olmaz” anlamındaki maaleş(معلش) ifadesi, aslında ( ما عليك شيء) cümlesinin kısaltmasıdır. Aynı şekilde maşi (ماشي) kelimesi, bir şey yok (ما في شيء) anlamına gelmektedir. Benzeri bir şekilde asıl anlamı “evet” olan “eyvah-أيوه” kelimesi Kahtan Arapçasından Türkçeye Mısır ve Biladüş-Şam üzerinden geçmiştir. Benzer sayısızca örnekler vardır.

Mısır’da İslam’ın Dil ve Kültür Mirası

İkinci Raşit halife Hz. Ömer döneminde fethedildikten sonra ve Hz. Amr b. Âs yönetiminde Mısır tamamen Araplaştı. Mısır’ı fetheden sahabelerden üçü Mısır Kıbtilerindendiler. Onların isimleri Rafii el-Kıbti, Abdullatif el-Kıbti ve Abdülhabir el-Kıbti’dir. İmam Buhari sahihinde onlardan hadis rivayet etmiştir.

Mısır’ın Arap ve İslami kimliği ikinci hicri yüzyılda bütünleşmiştir. O dönemde Mısırlı Zennun ortaya çıkıp eski Mısır Arap dili hakkında yazılar yazıştır. Ne yazık ki o yazılar kaybolmuştur. Keldanlı Arap Iraklı Muhammed b. Ebu-Bekir b. Vahşiye’nin yazdığı Şevkul Müsteham Fi Marifeti Rümuzil Eklam adlıkitabı da Almanya’da Berlin müzesinde durmaktadır.  Rosetta Taşı'nın şifresini çözerken Champollion'un dayandığı nüsha ise İngiltere'deki Londra Müzesi'nde bulunur. Yalnız tarihçi arkeolog Okasha el-Daly’in Kayıp Bin Yıl adlı eserinde yaptığının aksine birçoğu Champollion’dan söz ederken buna değinmezler.

Mısır’ın İslam dönemlerindeki ürettiği kültür ve dil gelişmeleri, Farslar, Bizanslılar, Gerekler ve Romalıların saldırı ve yönetiminden dolayı kaybettiği mirasın dirilişi olarak değerlendirilebilir.  Söz gelimi Romalı imparatoru Agustus, M.Ö. 31 yılında Mısır’ı işgal ettiğinde “üniversite ancak Roma’da olur” diyerek Luksur şehrindeki Kernek üniversitesini yıktırmıştır. Eski Mısır papirüs levhaları Roma’ya taşıtmış ve onları Latinceye çevirtmiştir. Sonra orijinal nüshalarını yakılmasını ve eserlerin Latin bilim adamlarına nispet ettirilmesini emretmiştir.

İşte Romalı ve diğer işgalci güçlerin kininden dolayı kaybolan eski Mısır Arapçası çalışmalarına İslam yeniden bir hayat vermiştir. Bu sayede ilk dönemlerden itibaren Mısır’da büyük âlimler yetişti ve Mısır bir ilim merkezi oldu. Bu âlimler arasında İmam Verş, İbn-i Bitar el-Şafii, İbn-i Hişam (es-Sire müellifi), İmam Süyûtî, İmam Buti eş Şafiî, Maliki İbn-i Abdilhakem, Hanefi olup sonra Hanbeli olan büyük tarihçi Makrizi, Sehâvî, Kalkaşendi, Kadî Eyni ve İbn-i Zahire’yi sayabiliriz. Bunlarla birlikte kan dolaşımını keşfeden İbnü’l-Nefis, Şam’da doğmuş olmasıyla birlikte Mısırlıdır.  İbn-i Tuğrî Berdî’nin annesi Mısırlı Arap olup babası Türk bir Memlûk idi. İbn-i Haldun Mısır’a gelip orada vefat etti. İbn-i Teymiye, Endülüslü İmam Kurtubî gibi bazıları ise aslen Mısırlıdır. Şemseddin ez-Zehebi gibi bazıları ise orada doğup büyümek suretiyle asimile olmuştur. Sonuç olarak Mısır ilim insanları için çok çekici bir yer olmuştur.

Sonuç

Mısır’ın Arap kimliğini hedef alanlar aslında zan ve belirsizliklerle dolu tarihi keşifler ve arkeolojiyi bahane ederek, alttan alta İslam’ı hedef almaktadırlar. Onun için de İslami kaynaklardaki tarihi bilgileri göz ardı ediyorlar. Aynı zamanda yanlış, tahrif olmuş ve içeriği değişmiş kendi din kitaplarını, olmayan bir tarihi tasdik etmek için kaynak sayıyorlar. Zira o oryantalistlerin işgal elçisi olmaktan başka bir vazifeleri yoktur. Ümmetim ne zaman uyanacak? Yoksa yırtıcı düşman saldırınca, kuşlar gibi başını toprağa mı gömecek? Lütfen çok geç olmadan uyanalım!



[1]Eski Mısırlılar deyimiyle Amu ya da Yunan işgalinden sonra Heksos devleti olarak bilinen bu devlet fasih Arapçada devler anlamına gelen Amâlîk (العماليق) olarak bilinmektedir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.