SİYASET
Yeni Zelanda Cami Saldırı: Tarrantlar etrafımızı sardı.
29 yaşındaki Brenton Tarrant, 15 Mart 2019 tarihinde iki camiyi makineli tüfekle basıp 51 Müslüman öldürüp 48’ini de yaralı bıraktı. Bu vahşet saldırıdan önce internette içinde sözde davasının anlatıldığı bir manifesto yayınladı. Bu manifestoda Müslümanlara karşı kinini dile getirdi
İfeoluwa Siddiq Oyelami
Geçen Perşembe birçok kişi, Yeni Zelanda’da cami saldırısını gerçekleştiren terörist Breton Tarrant’a mahkeme tarafından verilen müebbet hapis cezasını sevinçle karşıladı. Sonunda bu karara sevinenlerin “İblis cezasına kavuştu” gibi yorumları internete yağdı. Yargılama sürecinde mağdurların söyledikleri ise insanları bayağı duygulandırdı. Bütün bu duygu, konuşma, sevinç içerisinde akla bir soru geliyor: “Bu cezayla Tarrant’in zihniyeti de bitti mi?” Elbette bitmedi. Çünkü islamofobi zihniyeti belli düzenlerin kurduğu bir ideolojidir. Tabi, her İslamofob Tarrant gibi camiye saldırmaz. Bugün Tarrant’ı suçlu olduğunu açıkça söyleyen bazıları, ondan daha büyük bir islamfob. Siyasi doğruluk olmasaydı birçoğu Tarrant’ı alkışlardı.
29 yaşındaki Brenton Tarrant, 15 Mart 2019 tarihinde iki camiyi makineli tüfekle basıp 51 Müslüman öldürüp 48’ini de yaralı bıraktı. Bu vahşet saldırıdan önce internette içinde sözde davasının anlatıldığı bir manifesto yayınladı. Bu manifestoda Müslümanlara karşı kinini dile getirdi. Tarrant’a göre batıya göç eden Müslümanlar batı topraklarını ele geçirecek, beyaz insanlar artık İslamiyet’e giriyor, Batının yerel nüfusunun azalmasından dolayı kültürleri de yok olacaktır. Bunun karşında ise Müslümanlar, nispeten yüksek doğurganlık oranı ve daha sağlam bir sosyal ve aile yapısına sahiptir. Tarrant için bu yeterli bir korku nedenidir. Ancak bu korkuda Tarrant yalnız değil, onu mahkûm eden ve ayıplayan birçoğu aynı şeylerden endişeleniyor. Yalnız onlar Turrant’ın kinden daha farklı saldırı yollarını izlemeyi tercih ettiler.
Tarih boyunca İslam düşmanlarının en çok endişelendikleri konu, kendi insanları ile köle ettikleri insanların hakkıyla tanışıp İslamiyet’e girmeleridir. O yüzden ki, İslam’ı yok edebileceklerini sanarken ilk başvurdukları yöntem İslam’ı yanlış tanıtmadır. Tıpkı risaletin ilk günlerinde kafir ehli Mekke’lilerin, Hz. Peygamber’e mecnun, aile bölücü, yalancı gibi iftira attıkları gibi bugünkü zalimler de bilerek İslam ve Müslümanlar hakkında yalanlar uydurup duruyorlar. Hakkıyla dinini yaşamak isteyenlere yobaz, terörist, gerici gibi terimler kullanıyorlar. Film, dergi, medya, oyun, sanat ve edebiyat gibi ellerindeki bütün imkanları Müslümanları kötü tasvir etmek için kullanıyorlar.
Bu yüzden Müslüman çocukları bile İslam’dan korkutmayı başardılar. Tabi, hiç de tesadüfen değil çünkü Kur’an Kerim’in Avrupa dillerine ve bazı Afrika dillerine ilk tercümesi Müslümanların değil kafirlerin elinde yapıldı. Aynı bugünlerde de Batıda “İslam uzmanı” denilip medyaya konuk olan kişilerin birçoğunun İslam ile alakalarının olmadığı gibi.
İslam düşmanlarının Müslümanları durduracağız deyip kullandıkları metotlardan biri asimilasyondur. Tarihin farklı zamanlarında Endülüs, Sovyetler, Çin, Hindistan gibi yerlerde buna tanık olduk. Müslümanlar, asimilasyoncular ile karşı karşıya gelirken ne yazık ki, bir taraftan birileri yeni bir İslam anlayışını kurma konusunda geri adım atmıyor. Bunlar şiddet uygulamayı artık geride bıraktılar. Şimdi bütün imkanlarıyla kitap ve sünnete bağlı olmayan popüler kültüre dayanan İslam anlayışını pazarlamaya çabalıyor. Bu modern İslam kültürüne, “ılımlı İslam” adını seçtiler.
Müslümanlara yeni bir din kurma peşinde olan düşman, düşmanların en tehlikesidir. Çünkü terörist Tarrant gibi silah taşımaz. Belki de Müslümanlarla birlikte yiyip içerler. Fakat konu İslam olunca Müslümanlara yalnız onayladıkları kısmını yaşama fırsatı verirler. Onlar için namazınız, orucunuz, zekâtınız ve haccınızda sıkıntı yok. Hatta size mescit bile kurabilirler. Oysa tesettür, ekonomi, yönetim, eğitim, sosyal ve siyaset gibi önemli hususları Müslümanca şekillendirmek istediğinizde size savaş açarlar. Eğitsin diye onlara verdiğiniz çocuklar bile sizi eleştiriler. Dini sadece ibadetlere indirgerler. Derler ki, “Bu çağda din böyle olmaz. Liberal-seküler Müslüman olmalıyız.”
İslam düşmanlarının bir başka kategorisi ise katil zalimlerdir. Tarrant da siyasi merdivenlere binip güç elde etmiş olsaydı bunların saffına kolayca uyum sağlardı. Bu gruptakiler Müslümanların imkanlarını ve istikaklarını ele geçirmek için sürekli bir kaos çıkarlar. Bunlar, demokrasi maskesini takarak İslam’ı hakkıyla yaşamak isteyenleri kukla hükümetleriyle ezdirirler. Onların meşruiyet dediği şeyde hiçbir zaman adalet yer almaz. Müslümanlara saldırdıkları zaman Tarrant gibi bir iki camiyi silahla basmazlar. Onlar bütün mühimmatlarını Müslüman topraklarına yollarlar. Öldürmeyi, tecavüz etmeyi çok iyi bilmeleriyle beraber İslam medeniyetlerinin izlerini bomba ile yok ederler. Vahşet politikalarını çıkaran ve yürüten kişilere de utanmadan madalya takarlar. Çünkü onlar için barış demek kendi tasarladıkları dünya düzeni demektir. Buna hizmet edenlere de barışçı denilir.
Bütün bunların içerisinde ne yazık ki bu düşmanlar, Müslümanlar ile saf tutup Tarrant’ı ayıpladı. Acaba “sen ne kadar acemisin” diye geçiyor içlerinden? Ne olursa olsun gerçek şu ki, ne Tarrant ne de ondan daha büyük düşmanlar İslam ve Müslümanları yok edebildi. Hem de edemeyeceklerdir. Çünkü hak batıla galip gelecektir. Allah diyor ki, “Ey iman edenler! Sabredin. (Düşmanlarınıza karşı) sebat gösterin. Hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz” (Ali İmran suresi: 200). Lakin ey Müslümanlar! Ne kadar hazırlıklı ve uyanığız. Günümüzdeki bilgi, teknoloji, medya, diplomatik savaşa hazır mıyız? Uyanık mıyız? Çünkü etrafımızı Tarrantlar sardı
Hüseyin
Eylül 01, 2020 Salı 22:11
Elbette Tarant tehlikeli ama daha tehlikeli olan aynıeylemi farklı yöntem ve farklı eylemle yapanlardır. Doğru fikir başarılar!!!