SİYASET
İsrail’in Afrika Birliği’nde Ne İşi Var?
Ifeoluwa Siddiq Oyelami
Bir ülkenin diplomasisi ve dış politikası, onun siyasi ve ekonomik büyümesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Hele de söz konusu ülke, varlığını ve devamlılığını müttefikleri ile kurduğu ilişkilere borçlu olan İsrail gibi bir ülke ise dış politika meselesi daha da önem kazanmaktadır. İsrail bu yüzden kuruluşundan günümüze gelinceye kadarki süreçte dünyanın kendisini kabul etmesi için her türlü çabayı göstermiştir. Bu amacının bir gereği olarak İsrail, kendisiyle ilişkiyi kesen her ülke ile irtibat kurmaya çalışmış, dahil olma imkânı bulduğu bütün diplomatik örgütlere katılmak için ciddi bir çaba göstermiştir. İsrail’in Afrika’ya yönelik politikaları da bu hedefine binaen oluşturulmaktadır.
20 Temmuz’da İsrail Büyükelçisi Aleli Admasu’nun Afrika Birliği’nin Etiyopya’daki genel merkezine gönderdiği güven mektubu kabul edilmiştir. Böylece İsrail, neredeyse yirmi yıldır mücadele ettiği Afrika Birliği gözlemci üyeliği statüsüne kavuşmuştur. Yani İsrail Afrika Birliğinde oy kullanma hakkına sahip olmasa da örgütün birçok faaliyetine katılabilme imkanına kavuşmuştur. Ayrıca, İsrail’in gözlemci üyeliğiyle tam üyeliğe de başvurabilme imkânı da vardır. İsrail'in coğrafi olarak Afrika ülkesi olup olmadığı başka bir mesele. Biz bu yazıda İsrail'in Afrika ile alakalı hayalleri ve hedeflerini ele almaya çalışacağız.
İsrael'in gözlemci üyeliğine karşı çıkan ülkeler
Afrika Birliği Gözlemci Üyeliğine Giden Yol
İsrail'in eski başbakanı Benjamen Netanyahu 2016'da "İsrail Afrika'ya geri dönüyor ve Afrika ise İsrail'e geri dönüyor" dedi. 1973 Yom Kippur Savaşı'nın ardından birçok Afrika ülkesi, Afrika Birliği Örgütü'nün aldığı karara bağlı olarak İsrail ile ilişkilerini kesmiştir. Daha sonraki dönemde İsrail'e OAU'da gözlemci üyeliği verilecek olsa da örgütün 2002'de Afrika Birliği adıyla yeniden yapılandırılmasından sonra İsrail bu üyeliği kaybetmiştir. Fakat İsrail işin peşini bırakmamış ve Afrika’daki bütün diplomatik imkanlarını seferber ederek geçtiğimiz ay "arka kapı üyeliği" olarak değerlendirebileceğimiz bir statüyü elde etmiştir.
İsrail’in bu hedefi eskiden Kaddafi'nin Libya’sı, Sudan ve Cezayir, Nijerya ve Güney Afrika gibi bölgesel güçler tarafından engelleniyordu. Şimdi ise Cezayir’in başında olduğu ve şu an en az 15 ülkeden oluşan yeni bir koalisyon, İsrail’in yeni statüsüne ciddi bir itiraz kampanya başlattı. Fakat son tahlilde şu soruların gerçekçi anlamda cevaplandırılması gerekmektedir: Bütün bu gelişmeler Afrika için ne anlama geliyor? Bu yaşananlar Afrika'nın refahını nasıl etkileyecek? Daha da önemlisi, bu durum İsrail'in Filistin’deki işgal faaliyetlerinin ve zulümlerinin seyrinde nasıl bir etki ortaya koyacak?
Filistin Meselesi
İsrail 54 Afrika devletinden 47'si tarafından tam bir ülke olarak tanınmaktadır. Fakat Afrika ülkelerinin birçoğu İsrail'in Filistin’deki işgal faaliyetlerini desteklememektedir. Bu ülkeler çoğu zaman, Birleşmiş Milletler’de İsrail'in işgal faaliyetlerine karşı oy kullanmaktadır. Öyle ki İsrail’i en çok destekleyen Afrika ülkesi olan Güney Sudan'ın oyları, İsrail'in en yakın müttefiki ABD'nin oylarıyla yüzde 50 oranında müşterek olmuştur. Afrika ülkeleri 2013'ten bu yana Filistin'i Afrika Birliği’nin gözlemci üyesi olarak kabul etmektedir. Filistin, bu platformu birçok kez İsrail yaptığı zulümler hususunda farkındalık oluşturmak için kullanmıştır.
Bazı Afrika ülkelerinin İsrail’e yönelik dış politikalarında net bir tavır ortaya koyamamaları anlaşılabilir. Fakat İsrail Batıdaki daimî desteğini kaybetmekte ve artık itibarını Afrika’da aramaya başlamaktadır. Ekonomik kazanımların bir gereği olarak bazı ülkelerin İsrail’e karşı eski katı tutumlarını yumuşatmaları normaldir. Ancak bu ülkeler Filistin davasındaki duruşlarından taviz verirlerse İsrail'in Afrika rüyası Filistin davası için bir kâbus olacaktır.
Bütün bunlarla birlikte İsrail'in Afrika'daki yayılmacı politikasının oluşturduğu olumsuzlukları sadece Filistin davasıyla sınırlı görmek doğru bir bakış açısı olmayacaktır. Bu noktada Filistin davasından kesinlikle taviz vermemekle birlikte asıl esas alınması gereken hususlar Afrika'nın ekonomisi, güvenliği ve siyasi istikrarıdır.
Ekonomi
Afrika'nın ekonomik gücü küresel anlamda giderek artıyor. Kıtanın barındırdığı ticari potansiyel, son yıllarda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunu Afrika’ya çekiyor. İsrail de eskiden beri Afrika’nın bu potansiyelinden istifade etmek istemiştir. Fakat eskiden beri gördüğü katı tutumlar buna pek müsaade etmemiştir. Hatta 2017 yılında Çin, Türkiye, ABD, Rusya ve benzerlerinin modelini takip ederek İsrail-Afrika zirvesi düzenlemek istemiş, ancak bu etkinlik son anda iptal edilmiştir. Netanyahu aynı yıl Batı Afrika ülkeleri örgütü ECOWAS zirvesine katılarak milyar dolarlık bir mutabakat anlaşması imzalamıştır. Bütün bu çabalar Afrika’da itibar kazanarak İsrail'in kıtadaki ekonomik payını büyütmek içindir.
İsrail'in Afrika Birliği gözlemci üyeliği ve kıtada kazandığı sempati ile Afrika’daki pazarlarını genişletmesi daha kolay olacaktır. İsrail pazarlarını genişletrek, Afrika'da henüz tam rayına oturmamış bir tarzda devam eden serbest ticaretten daha fazla yararlanabilecektir. Böyle bir durum özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki yerel endüstrileri çok kötü etkileyecektir. Belki de bundan dolayıdır ki bu ülkelerden çoğu İsrail'in yeni statüsünü daha sert bir şekilde tavır almıştır.
İsrail’in Afrika’da telekomünikasyon, madencilik, enerji, agrotech ve hepsinden de önemlisi güvenlik ve savunma sektörlerinde önemli çıkarları bulunmaktadır. Aynı zamanda Obama'nın "Power-Africa" projesi gibi, Amerika Birleşik Devletleri ile kıtada ortaklaşa projeler yürütmektedir.
Güvenlik
İsrail'in istihbarat ve güvenlik teknolojisi Afrika ülkeleri hükümetleri arasında uzun zamandır meşhur olmuş durumdadır. Bazı ülkeler İsrail ürünlerini gizlilik amacıyla tercih ederken bazı ülkeler de -özellikle Frasnsız eski sömürgeleri- bu ürünleri Fransa'nın egemenliğine bir alternatif olarak görmüşlerdir. Söz gelimi The Afrika Raport sitesinde yazan Mathieu Olivier, Kamerun'u "Küçük Tel Aviv" olarak nitelendirmiştir. Çünkü bu ülkenin devlet başkanın güvenliği tamamen İsrail elindedir.
İsrail’in dış istihbarat kolu olan Mossad, yıllardır Afrikalı liderlere çeşitli (yasal ve yasadışı) hizmetler sunmuştur. Bu teşkilat isyancı gruplarla iş birliği yapmaktadır. Mossad, 1970'li yıllardan beri Güney Sudan'ın ayrılmasında oldukça aktif bir rol oynamıştır. Geçen ay Nijerya istihbaratı, üç İsrailli "film yapımcısını" IPOB adlı gayr-i meşru bir isyancı grubun üyeleriyle temas kurdukları için tutuklamıştır.
Bütün bunların ışığında İsrail'in Afrika rüyası, Afrika'daki çatışmalar çerçevesinde tartışmaya değer bir konudur. İnsan hakları sicili iyi olmayan İsrail, temelde maden kaynakları ve mühimmat sektöründe işler yürütmektedir. Oysaki, Afrika'daki çatışmalarla yakında ilgilenen herkes bu iki sektörün krizleri nasıl tetiklediğini bilir. O halde, bu iki sektörü kontrol edenler her türlü kaos ortamını oluşturma gücünü elde edecektir. Yani kaos ne kadar artarsa İsrail’in kazanacağı para da o derece artacaktır. Bütün bunların ışığında sorulması gereken temel soru şudur: İsrail ne kadar güvenilir bir ülkedir?
İç Siyaset
İsrail'in tanınmış Afrikalı diktatörlerden bazıları ve özellikle de "daimî cumhurbaşkanlarının" çoğuyla kurduğu sıcak ilişki oldukça şüpheli bir durumdur. Görev süresi boyunca Netanyahu, bu tür liderler ile temas halindeydi ve büyük olasılıkla mevcut İsrail hükümetleri de bu ilişkiyi sürdürecek. Acaba İsrail yerel muhalefeti zayıflatmak amacıyla bu diktatörlere ne gibi casusluk ve hacking hizmetleri sunmaktadır?
2014 yılında Güney Afrika’da Nijerya cumhurbaşkanına sadık bir papaza ait bir jetle yasadışı olarak silah taşıyan bir İsrail vatandaşı ve iki Nijeryalı yanlarında bulundurdukları 9,3 milyon dolarla birlikte yakalanarak tutuklanmışlardır. Bu olayın açıklaması nasıl yapılabilir? Üstelik olay Nijerya’da terör olayların zirveye yükseldiği zamanlara denk geliyorsa…
İsrail şirketlerinin casusluk ve bilgisayar korsanlığı faaliyetleri, Fransa cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere birçok dünya liderinin bu korsanlık skandallarını ifşa etmesiyle son zamanlarda daha popüler hale gelmiştir. İsrail'in Afrika rüyası ile de kıtadaki bu tür faaliyetleri artacak ve bu Afrika ülkelerinin refahı için oldukça olumsuz sonuçlar doğuracaktır.
Sonuç
İsrail'in Afrika Birliği'ne gözlemci üyeliğinin olumsuz sonuçları üzerinde durduktan sonra şunları söyleyebiliriz: Sömürgecilik ve her türlü baskıya karşı dayanışmak için ortaya çıkan Afrika Birliği’nin İsrail’den yana politikalar izlemesi akıl almaz bir durumdur. İsrail’in Filistinlilerine yaşattığı zulmü daha iyi anlaması beklenen Afrika ülkeleri, Filistin davasından asla vazgeçmemelidir. Afrikalı liderler masaya oturmalı, kişisel çıkarlarını ve önyargılarını geride bırakarak Afrika’nın ve diğer mazlum ülkelerin menfaatleri noktasında iş birliği yapmalıdır. Afrika ülkeleri İsrail'i aralarına almanın artılarını ve eksilerini iyice gözden geçirmelidir. Daha fazla Afrika ülkesi İsrail'i Afrika Birliği'nden çıkarmak için Cezayir liderliğindeki koalisyona katılmalıdır. Aksi takdirde örgüt, en önemli üyelerine karşı bir yabancıyı tercih ettiği için bataklığa sürüklenebilir.
Henüz yorum yapılmamış.