Sosyal Medya

İSLAM

Günümüzdeki Göç Dalgaları Çerçevesinde Hicret

Ashraf Akintola

(Rikesh luitel tarafından İngiliceden Türkçeye tercüme edilmiştir)

İnsanın daha iyi yaşam koşulları araması, öteden beri yiyecek, su, giyecek ve barınak aramak kadar doğaldır. Binlerce yıldır göçebe yaşam, bir tür olarak bu dünyada hayatta kalmamızı sağlamıştır. İnsanlığın ilk anavatanının cennet olduğunu göz önünde bulundurursak gerçek daha açık bir hale gelir. Kur’an-ı Kerim, Hz. Adem’in cennetten dünyaya olan ‘göçünden’ bu zamana kadar Hz. İbrahim, Hz. Lut, Hz. Yakup, Hz. Musa gibi birçok peygamberlerin gerçekleştirdiği göçleri anlatır. O yüzden Peygamberimiz bize bu dünyada bir yabancı ya da yoldan geçen biri gibi olmamızı söylemiştir.

Günümüzde göç,-yapılış şekli fark etmeksizin- bir düşmanca ya da rahatsız edici ortamdan elverişli ve yaşanabilir bir ortama kaçış olarak bilinir. Başka bir deyişle göç, bir halkın ceza olarak veya kendilerine yapılan haksızlıklar sonucu ev dedikleri bir yerden zorla çıkarılmaları anlamında da ifade edilebilir. Genel olarak insanlar, imkanların kısıtlandığı bir yerde kalmak istemezler.  

Göç hangi amaçla yapılmalıdır, ne zaman yapılmalı, gibi sorular Peygamber efendimizin (s.a.v) aşağıdaki hadisinde cevaplanmıştır.

 “Ameller niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah ve Resulü için hicret ederse, hicreti Allah ve Resul’ünedir. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse, onun hicreti de hicretine sebep olan şeyedir.” [Buhari ve Müslim]

Hicret: İslamî değerleri koruma yolu

Peygamber'in hicretinin tarihsel öneminden yola çıkarak, birinin dünyevi çıkarları arayarak vatanını terk etmesinin nedenlerini, etkilerini ve gereğini tartışabiliriz. Bu çerçevede bazı sorular sorulur. Vatanından uzaklarda ekonomik refahı aramak günah mıdır? Tabi ki bu yazı fıkhî tartışma olarak algılanmamalı, Müslümanların çok değer verdikleri “küfür” topraklarına göç etmelerinin İslami değerlerin korunması üzerindeki etkilerini inceleyen bir sosyal-dini bir analiz olarak görülmelidir.

İlk olarak, İslam'ın sadece günlük ibadetimizi kapsamadığını hatırlatmakta fayda var. Zira insan olarak geçimimizin araçları, Allah'a ibadet etmeye devam etmenin bir yoludur. Bu yüzdendir ki İslam şeriatının konuları arasında ekonomik hukuk, beslenme hukuku, medeni hukuk, gelenek ve değerler hakkında kitaplar bulunur. Peygamber (s.a.v)'in sünnetinde elbise giyme veya ayakkabı çıkarma bile kapsamlı bir şekilde izah edilmiştir. Bu nedenle, modern çağda önemli bir konu olan göçün İslam dünyasında bulunmasına şaşıramazsınız.

Göçün ekonomik ve dini sebepleri

Kur'an-ı Kerim, Allah'ın bize verdiklerini ahirette ararken, dünya payımızı da unutmamamız gerektiğini belirtmektedir. (Kasas süresi 28:77). Bundan yola çıkarak İslam’da daha iyi hayat koşullarını aramak haram değildir, diyebiliriz. Fakat bu meselenin genişliğini göz önünde bulundurduğumuzda, aslında bunun birtakım şartlarla alakalı olduğunu görürüz. Dolayısıyla bazı sorular akla geliyor. Dünyevi kazanımların peşinden ne pahasına kadar gidebiliriz? Dinimizin pahasına mı? Şimdi soruyu tekrar yanıtlarsak; bilinçli bir Müslümanın vermesi gereken cevabı büyük harflerle açıkça HAYIR! Bu noktada okumayı durdurmayınız, çünkü cevabın nedenini de biliyor olmanız gerek!

Hicret terimi, küfr (inançsız) bir yer/durumdan inançlı bir yer/duruma göç etmek anlamına gelir. Hz. Peygamber’in hicreti, Allah'ın dinini yaşamak; onu, zulüm veya zarar korkusu olmadan yaymak için sınırsız özgürlüğün başlangıcıdır. Hicret, İslam’ın Mekke kâfirlerinin eziyetli ellerinden kurtuluşunun habercisi olan ve çığır açan bir dönemdir. İlk önce Habeşistan'a, son olarak da Medine-i Münevvere ’ye yapıldı. Hz. Ömer’in (r.a) hilafetinden itibaren bu yıl İslami takviminin başlangıcı sayıldı.

Peygamber (s.a.v) ve ashabı (r.a) tarafından üstlenilen bu hicretin tarihi dersleri ve teolojik sonuçları hala “Müslümanların” çağdaş göçünü daha geniş bir kapsamda araştırmak için gerekli arka planı sağlar. Bu çok basittir. Bir ‘Müslümanı’ dini icra ettiği yerden ayrılma hakkını veren şey gideceği yerin dinini daha fazla icra edebilmesini sağlamasıdır. Böyle yapabilmeye özgürlük tanımayan bir yerde yaşıyorsan ve gücün yetiyorsa imkanların verildiği yere taşınmak mecburiyetindesin.  Ama günümüzde insanların İslam topraklarından küfr topraklarına zorla göç ettirildiğine şahit oluyoruz.

Kanada’dan Avustralya’ya, Yeni Zelanda’dan ABD’ye, Almanya’dan İtalya’ya, İngiltere’den Güney Kore’ye kadar her yıl göç akımlarını görebiliyoruz.  Fakir, savaşta parçalanmış veya gelişmemiş ülkelerden zengin ülkelere doğru kitlesel göçlere şahit olmaya devam ediyoruz. Yıllardır bu kitlesel göçler, haberlerde şoklara neden olmaya devam ediyor. “Binlerce kişi Libya'dan veya Afrika boynuzundaki diğer ülkelerden Avrupa'ya geçme teşebbüsünde Sahra ve Akdeniz'de telef olup gittiler… “Daha yeşil bir otlağın arayışında…” Amerika, Avrupa ve hatta zengin Ortadoğu ülkeleri gibi yerler, sadece ekonomik tsunamiden kurtulmak için çoğu durumda Müslüman çoğunluğu olan ülkelerden gelen, sıradan ve alçaltıcı işler yapan erkek ve kadınlarla doludur.

Göçün farklı türleri

Yukarıda anlatılanlara, İslam'ın merceğinden bakıldığında, göçün iki kategorisi olduğu anlaşılmaktadır: Dini sebeple yapılan İslami göç ve helal veya haram olan dünyevi sebeple yapılan göç. Medine’ye olan zorunlu hicret Mekke’nin fethiyle sona erdi. Gücü yetenler için İslam’la savaş halinde olan ve Müslümanların aşağılandığı ve kısıtlandığı topraklardan hicret etmeleri daha iyidir. Yasa dışı uygulamaların veya dini yeniliklerin hüküm sürdüğü yerler veya kişinin kendisi veya mülkü için endişe duyduğu yerler vb. de daha az tavsiye edildiği halde buna dahildir.

Bu nedenle, taatsiz bir yaşamı geride bırakmanın her zaman dini bir zorunluluk olduğunu belirtmek önemlidir. Müminlerin birçoğunun İslam uğrunda Medine'de Peygamber (s.a.v.)'e hicret etmek için ailelerinden ve mallarından vazgeçtikleri bir dönemde, o şehirde Ümmü Kays adındaki bir kadınla evlenmeyi hedefleyen bir adam da aynı yolculuğu yaptı. Hicretinin nedeni ortaya çıktığında o adam “Ummü Kays’in muhaciri” diye adlandırıldı. Bu, eylem, İslami olanın yanı sıra birçok dünyevi motivasyonun mümkün olduğunun açık bir örneğiydi. Bu nedenle Peygamber (s.a.v.) amelin niyetle kabul edileceğini belirtmiştir.

Yukarıdakilerden, göçün birçok nedenden dolayı gerçekleşebileceği açıkça görülmektedir. Ekonomik, dini veya sadece taşınma vb. sebeplerle. Yeryüzündeki mazlum ve zayıf insanlar söz konusu olduğunda Kuran, onların mazlum konumlarından Allah'ın başka bir diyarına hicret edebileceklerini haber verir. Ayette buyurulur: “Allah’ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!” (Nisa süresi 4:97) Ayet dolaylı olarak, mülkün sahibi olarak Allah'tan söz ettiği için, yetki sahibi kişilerin mültecilerle ilgilenmesi gerektiğini önermektedir.

Mültecilik

Müslüman ülkeler ve otoriteler dünyevi sahipler, mazlum ve mazlumlara karşı yakınlık ve açıklık duymalı ve onlara sınırlarının kapılarını açmalıdır. Myanmar'dan Afganistan'a, Suriye'ye, Yemen'e, Irak'a, Libya'ya ve Somali'ye kadar bu Müslüman ülkeler, sonu gelmeyen savaşlarla ağır bir şekilde harap oldular ve ülkelerinden daha güvenli bir limana kaçmaları gerekiyor. Diğer Müslüman ülkeler, İslam'ı sıkıntısız yaşamaları için güvenli limanları olmalıdır.

Diğer taraftan bugün ABD’de, Avrupa’da ve dünyanın çeşitli bölgelerinde Müslüman mülteciler bulunuyor. Göçlerin çoğu ekonomik sebeplerden kaynaklanır, az bir kısmı da dini özgürlük için yapılmaktadır. Barınak arayan Müslümanları açık kollarla karşılayan Habeşistan kralının günleri geride kaldı. Yabancı bir ülkede Şeriatın tüm emirlerini kurma hakkını Müslümanlara verildiği günler geride kaldı. Ama biz bu gerçekliğin farkına daha varamadık.

Müslüman göçmenler ve din

Şu da not edilmeli ki Amerika gibi yerler de göçmen ulusudur ve şüphesiz İslam'ın Afrika gibi yerlere yayılması, dinlerini getirip yeni kurdukları meskenlerine yerleştiren Müslüman tüccarların göçü ile mümkün olmuştur. Bu kategorideki insanların ekonomik refahı aradıkları söylenebilir ama insanların onlardan İslam’ı almalarından onların dinlerine ne kadar bağlı oldukları da açığa çıkar. Günümüzde Müslümanlar kimliklerinden şeref bile duymazlar ve ortama uymak adına dini hükümlerini de terk edebilirler. Eğer ekonomik durumdan dolayı küfr topraklarına göç etmelerine ekonomik güvenliği gerekçe olarak gösterenler tarafından eski İslam tacirleri bir argüman noktası olarak kullanılırsa, o zaman onların dini doğruluk durumunu da inceleyebiliriz.

Aceleye kapılmayalım. Küfr topraklarına göç, kişisel benliğe ve genel olarak memleketine büyük fayda sağlayacak faydalı bilgileri aramak gibi asil sebepler için de olabilir. Öyle olsa bile alimler, böylesine asil bir yolculuğa çıkacakların, gidilecek ülkenin kültürel veya dini uygulamaları tarafından zedelenmemek için belirli bir İslami bilince sahip olmasının gerekliliği kanaatindedirler. Bu caizlik bileşeni çok önemlidir çünkü bir kişinin yaşadığı ortam inancında çok büyük rol oynar. İslam “toplumsal” dindir. İbadetlerimizin çoğu kısmında toplumla beraber olmamız gerekiyor. Dinimizin diğer direkleri olan; namaz, zekât, oruç ve özellikle hac ibadetleri yalnız yapılamaz. Ama bir Müslümanın içinde bulunduğu ortam Müslüman hayatının böylesi önemli bir bileşenine müsaade etmezse, inanç zayıflamaya başlar.

Biz, bu dünyada hayat şartlarımızı daha iyiye götürmeye çalışırken, her zaman dinimizi ön planda tutmalıyız. Çünkü bu dünya hayatı bir gün sona erecek ve sonunda bizden kalacak olan imanımız olacaktır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.