EKONOMİ
Zekât Temelli Ekonomik Sistem: Yoksulluğun Azaltılmasına İslami Bir Çözüm
Mohammad Nadimur Rahman*
Zekâtkelimesi arınma ve temizlik anlamına gelmektedir. Zekât, İslam'ın üçüncü şartıdır. Zekât ibadeti, net serveti Nisab miktarını aşan Müslümanlar için zorunlu bir ibadettir. Bu oran Zekât ödemek için asgari muafiyet sınırıdır. Allah (cc) Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: “Onlar zekâtı vermeyen kimselerdir. Onlar ahireti de inkâr ederler.” (Fussilet: 7) Fakihlerin çoğu, Zekâtın ergenlik çağını geçmiş, özgür ve nisabı aşan asgari bir servete sahip olan her Müslümana farz olduğu konusunda hemfikirdir. Bunu inkâr edenler, İslam'da mürted olarak kabul edilir ve kıyamet gününde şiddetli bir cezaya çarptırılırlar. Hz. Peygamber (s.a.v) Müslim'in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Altın ve gümüş sahibi olup da bunların bedelini ödemeyen, kıyamet gününde cehennem ateşinde ısıtılan çarşaflar gibi olur.”
Nisab ve zekât oranı
Sözlükte “sınır, işaret, asıl, kök, kaynak” anlamlarına gelen nisâb kelimesi fıkıh terimi olarak zekâtın farz olduğunu gösteren zenginlik ölçüsünü ifade eder.
Bir Müslümanın malı 595 gram gümüşe veya 85 gram altın ise, bu servetin yüzde 2,5'ini zekât olarak ödemesi gerekir. Bu tür zekât, Zekât Al-Mal (varlık üzerine Zekât) olarak bilinir. Aynı şekilde Müslümanların beş deve, kırk keçi ve otuz inekleri olduğunda en az bir hayvanın zekâtını vermeleri farzdır. Bu tür zekât, Zekât-ı enâm (hayvanlar üzerine Zekât) olarak bilinir. Zekât al-Rikaz olarak bilinen gizli hazinenin zekâtını vermek de zorunludur. Maden sahibi altın, demir, gümüş veya kükürt bulursa bu hazinelerin beşte biri Zekât fonuna ödenir. Ancak ateşte erimeyen şeyler Zekâttan muaftır.
Zekât Al-Ushr(tarım mahsulleri üzerine Zekât) olarak bilinen başka bir Zekât türü daha vardır. Ebû Saîd'den rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki “beş deve, kırk koyun ve iki yüz dirhem gümüş veya beş vesk tahıl meyveleri veya tarımdan az olan hayvanlar, kıymetli madenler ve ekinler Zekâta tabidir.” İbn Kudame'ye göre, “Beş vesk tahıl veya hurma, bir haneyi bir yıl geçindirmek için gereken asgari miktar olacağından, asgari olarak kabul edilir. Ortalama olarak insanlar kişi başına günde bir gram veya pound tahıl tüketir.
İbn Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Göklerden veya pınarlardan sulananın onda biri (%10), normal sulananda da ise yirmide biri (%5) vaciptir. Cabir ise Peygamber (s.a.v.)'den şöyle nakletmektedir: "Nehirlerin veya bulutların suladığı şeyin onda biri, taşınan suyla sulananın yirmide biri farzdır. Bu nedenle, çiftçilerin tarımsal üretiminin %10'u anlamına gelen onda birinin, sulanmayan arazilerden elde edilen verim için Zekât-ı Uşr olarak verilmesi gerektiği açıktır. Öte yandan ekim sulanan arazide ise, o zaman Zekât Al-Uşr miktarı yüzde 1/20 veya yüzde 5 olacaktır.
Zekâtalma hakkı olan kişiler
Tevbe suresi 60. ayetinden yola çıkarak Zekâtalmaya hak kazanan sekiz grup insan olduğunu söyleyebiliriz. Bunları şu şekilde açıklayabiliriz:
Fukara: Yoksul olan insanlardır. Bu grupta yer alanların temel ihtiyaçlarını karşılayacak hiçbir şeyleri yoktur.
Masakin:Muhtaç olanları ifade eder. Bu grupta yer alanların gelirleri, temel ihtiyaçlarının altındadır ve güvenecek kimseleri de yoktur.
el-Amiluna ‘eyleyha:Zekât kurumlarında çalışanları ifade eder. Bunlar zekât işçisi sayılırlar.
el-Müellefe-i Kulub:Kalpleri uzlaşanlar anlamına gelmektedir.Bu sınıf, kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenen kimseleri kapsar. Hz. Peygamber, Mekke’nin fethinde yeni İslâm’a girmiş bazı kimselere zekâttan pay vermiştir. Bunların içinde henüz İslâm’a girmeyenler de vardır.
el-Rikab:Köle olanları ifade eder.Kölelikten kurtulmak, hürriyetlerini para ile satın almak isteyen kimselere de zekât verilir. Zekât fonundan yararlanılarak kölelerin özgürlüğüne kavuşturulması, İslâm’ın insan hürriyetine verdiği önemi gösterir.
el-Garimun:Çok düşük gelir ve yüksek tüketim ihtiyaçları nedeniyle borçlarını ödeyemeyenleri ifade eder.Borcu düşüldükten sonra, nisap miktarı malı kalmayan kimseler bu sınıfa girer. Başkasından malı veya alacağı olup da, bunu alması mümkün olmayan kimse de borçlu sayılır. Bu şekilde borcu yüzünden darda bulunan kimseye zekât vermek borçsuz yoksula vermekten daha faziletlidir.
Fisebilillah: Şeriata dayalı İslami bir hayat tarzının tesisi için mücadele edenleri ifade eder.Kelime olarak “Allah yolunda” anlamına gelen “fî sebîlillah” tamlaması, terim olarak iki farklı anlamda kullanılmıştır. Birinci anlamı; İslâm’ı yüceltmek için bilfiil savaşta bulunmaktır. Buna göre savaşta olan mücâhitlere zekât verilir. Hatta İmam Şâfii ve Mâlik’e göre, savaşa katılanlar arasında zengin-yoksul ayrımı da yapılmaz. Çünkü savaşçılar kendi beldelerinde zengin de olsalar, savaş bölgesinde kendi mallarından ayrı yerdedirler.
İbn-ı Sebil: Yolcu olanlar. Seyahatin ortasında olan ancak bunu başarmak için finansal desteğe ihtiyaç duyan kişileri ifade eder.Yolculuğa çıkan, iyilik ve yararlı bir iş için yolculuk yapan ve gittiği yere yardımsız olarak ulaşamayan kimse bu sınıfa girer. Hac, savaş, mendup ziyaretler veya ticaret için yapılan yolculuklar buna örnek gösterilebilir.
Yoksulluk ve gelir eşitsizliğinin azaltılması için bir araç olarak zekât
Zekâtınülkenin verimliliğine, yatırımına ve tasarrufuna olumlu etkileri vardır. Geçimlerine yetecek asgari bir servete sahip olan Müslümanlar, ihtiyaç sahibi Müslümanların ya da diğer bazı insanların yaşam koşullarını iyileştirmek amacıyla zekât ibadetini yerine getirirler.
Zekâtfonları; nakdi zekât, ayni zekât ve gelir getirici faaliyetlerde zekât olmak üzere üç kategoriye ayrılabilir. Fiziksel, zihinsel veya iş yapmalarına engel teşkil eden diğer yetersizlikler nedeniyle doğrudan üretim faaliyetlerinde yer alamayanlara nakit zekât verilebilir. Sel, kasırga, deprem gibi doğal afetlerden zarar görenlere veya kırsal sağlık hizmetleri sağlamak, geçici veya yarı kalıcı konutlar inşa etmek, ağaçlandırma yapmak, saf içme suyu temin etmek vb. gibi imkanlara sahip olmayanlara da ayni zekât verilebilir. Çalışabilecek durumda olan ancak eğitim eksikliğinden dolayı çalışamayanlara mesleki eğitim verilmesi için üretici faaliyetlere yer verilebilir. Ayrıca mikrofinans ve diğer yatırım amaçları için zekât yoksullar arasında dağıtılabilir. Bu nedenle gelir getirici faaliyetler için zekât fonlarının dağıtılmasında, hedeflenen kişiler fiziksel iş yapabilecek durumda olan ancak işsiz olan kişiler olacaktır (Pramanik, 1993).
Zekât, bir “Sosyal Sigorta Fonu” olarak kabul edilebilir. Afzal-Ur-Rahman'a (1980) göre, Bait Al-Maal bir kooperatif topluluğu, bir sigorta şirketi ve aynı zamanda Müslüman topluluk için bir ihtiyat fonu olarak hareket edebilir. Müslüman toplumun her zengin üyesinden çakal vergisi olarak toplanır. Bu fon, toplumun daha az imkanlara sahip olan üyeleri için yaşam standartlarını iyileştirmek için kullanılır. Dolayısıyla zekât işsizlere, yoksullara, muhtaçlara, yetimlere, dullara vb. yardım etmek için topluluk tarafından sağlanan bir yardımcı sermaye olabilir. Toplumda zekât sistemi kurulduktan sonra birçok sorun kolaylıkla çözülebilir. Sulaiman'a (2008) göre, “Zekât sistemi, acil yardımın yanı sıra düzenli yardım da sağlar.”
Zekat ve eğitim
İnsan sermayesi, herhangi bir ülkenin kalkınması için en önemli unsurlardan biridir. Ülkenin tüm ekonomik sektörlerini işletmek için insan gücüne ihtiyaç vardır. Bu sektörler arasında tarım, imalat, sanayi, eğitim, sağlık ve finans gibi alanlar ilk akla gelenlerdir. Bunlar arasında eğitim sektörünün rolü çok önemlidir. Eğitim sektörü, tarım ve sanayi dahil tüm sektörler için çalışacak insan gücü üretmektedir. Eğitim aslında uzun vadede ülkenin kalkınmasında önemli rol oynayan bir sosyal yatırımdır. Ülkenin kalkınmasında önemli bir rol oynamak için yetenekli, yenilikçi ve bilgili bir iş gücü eğitim aracılığıyla üretilir. Ancak eğitim sektörünün ülkeye insan kaynağı yetiştirmek için çeşitli adımlar atması gerekmektedir. Her şeyden önce herkesin ilk, orta ve yüksek öğrenim alması sağlanmalıdır. İkinci olarak sektörler, çalışanlar için iş eğitimi programları düzenlemelidir. Bu eğitimler, çalışanların ekonomik sektörlerde üstlendikleri işi daha güzel yapmaları için gerekli becerileri kazanmalarına yardımcı olacaktır. Son olarak, eğitim sektörü, bireylerin pratik deneyim yoluyla beceri ve bilgi edinme fırsatı bulabilecekleri olanaklar sağlamalıdır. Sonuç olarak ekonominin farklı sektörlerinde çalışan eğitimli insanlar vesilesiyle elde edilen ürün çıktıları daha nitelikli olacaktır (Yusoff, 2011). Genelde yoksullar ve muhtaçlar kaliteli bir eğitim ve öğretim almaktan mahrum kalırlar. Bu nedenle kaliteli eğitim alma ve iş bulma imkanları kısıtlıdır. Zekât parası eğitim amacıyla kullanılırsa insan kaynakları nitelik kazanacak ve böylece işsizlik de azalacaktır. Bu durum ülkenin kalkınma hedeflerine daha kolay ve hızlı bir şekilde ulaşmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca, Zekât parası öğretim tesisleri için de kullanılabilir. Öğretmenlere, öğrencilere daha faydalı bilgiler verebilecekleri uygun eğitim ortamları sağlamak amacıyla zekât paraları değerlendirilebilir.
*Doktora Öğrencisi (İktisat), Erciyes Üniversitesi
Henüz yorum yapılmamış.