Sosyal Medya

ANASAYFA

Büyük İslam Devletleri “Emevi, Abbasi ve Osmanlı” Hilafet miydi Saltanat mıydı?

Hilafet yıkıldığında Filistin, Türkistan, Balkanlar, Bosna, Keşmir, Irak, Mısır, Suriye, Lübnan, Yemen, Libya, Afganistan vb. İslam ülkelerinde birçok kargaşa yaşanmış, düşman İslam ülkelerini işgal etmeye ve var olan huzuru bozmaya başlamıştır.

Dr. Halit İMAM
 
Müslümanlar uzun yüzyıllar boyunca birlik ve beraberliklerini koruyup düşmanlarının korkularını artırmışlardır. Bu durumun oluşmasında hilafet makamının birleştirici ve bütünleştirici etkisi tartışılmaz bir gerçektir. Hilafet yıkıldığında ise Filistin, Türkistan, Balkanlar, Bosna, Keşmir, Irak, Mısır, Suriye, Lübnan, Yemen, Libya, Afganistan vb. İslam ülkelerinde birçok kargaşa yaşanmış, düşman İslam ülkelerini işgal etmeye ve var olan huzuru bozmaya başlamıştır.

 Günümüzde İslam memleketlerinde yaşanan her türlü kaosun arka planında İslam düşmanlarının gizli ve sinsi planlarını görmekteyiz. Bunun için son yirmi yılda İslam ülkelerinin haritası dünyevi menfaatler uğruna öldürülen masumların kanıyla çizilmiştir. Şüphesiz ki bu haritalar yapaydır ve Batı emperyalizminin hak hukuk tanımaz sömürgeci politikalarının bir ürünüdür. Yaşanan bu zulüm atmosferinde, Müslümanların huzura kavuşmalarının önünde emperyalist zalimlerle iş birliği içerisinde olan hain yöneticiler sürekli bir engel oluşturdular ve oluşturmaya devam etmektedirler. Fakat yaşananları gerçekçi bir şekilde fark edemeyen Müslüman halklar bu satılmış yöneticileri bir kurtarıcı olarak görmektedirler. Bu noktada esasında Müslümanların ilk kurtulmaları gereken şey kendilerine kurtarıcı olarak gördükleri maşa yöneticilerdir. Bütün bu sorunlara çözüm arama yoluna girdiğimizde karşımıza ilk çıkan kavram “hilafet”tir.

Günümüzdeki Müslümanların çoğu hilafet kavramı konusunda bir zihin karışıklığı yaşamaktadır. Dolayısıyla bu yazıda hilafet kavramına ışık tutmaya çalışacağız. Fakat bu konuya giriş yapmadan önce “raşit hilafet” ile “saltanat hilafeti” arasındaki farkı iyi anlamak gerekmektedir.

Hilafetin Anlamı

Hilafet dediğimizde iki ana noktaya değinmiş oluruz. Biri, halife şahsını temsil eden devletin hâkimi, yani hükümet. Diğeri ise Hz. Peygamber’in (s.a.v) yerine İslam şeriatının hükümlerini uygulanmayı ifade eden naipliktir.
Peygamber Efendimiz, bir hadis-i şerifte hilafetin devirlerini şöyle anlatmıştır. “Peygamber’in izinden giden halifeler dönemi otuz senedir. Bundan sonra krallık gelir veya Allah c.c. dilediğini hükümdar yapar.”   Bir başka hadis-i şerifte ise şöyle buyurmuştur: “Benden sonra ümmetimde halifelik otuz yıldır. Sonrasında hükümdarlık gelir.”  Bu hadislerden yola çıkarak Hz. Hasan’ın asıl halifelikten çekilmesiyle birlikte bu otuz yılın tamamlanmış olduğunu ve Raşit halifeler döneminin sona erdiği sonucuna ulaşabiliriz. Zira Efendimiz (s.a.v) hicretin 11. senesi Rebiyülevvel ayında vefat etmiş, Hz. Hasan ise H.41 yılının Rebiyülevvel ayında halifelikten çekilmiştir.

Hadis-i şerifler, İslam ümmetinin yaşayacağı dönemleri Peygamber (s.a.v) dönemi, raşit halifeler dönemi, krallar dönemi, zorla göreve gelen hükümdarlar dönemi ve Peygamberlerin yolundan giden halifeler dönemi olmak üzere 5 kronolojik döneme ayırmaktadır .

Hilafet, Krallık ve Saltanat Kavramları

Peygamber efendimiz, yukarıda geçen hadiste sünnete tabi olan halifelerin ve onların rahmet oluşundan bahsettikten sonra krallıkların geleceğinden söz etmiştir. Ne var ki, bunlar kral olsalar da kendilerine halife demekte sakınca yoktur. Ebu Hureyre’den (r.a.) gelen bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: “Yahudilere peygamberler idarecilik yapardı. Bir peygamberin vefat etmesiyle başka bir peygamber onun yerine geçerdi. Sonra da bir sürü halife geldi.” Sahabe sual etti: “Bize ne emrediyorsun “Ya Resûlullah”?” Efendimiz (s.a.v) cevap verdiler: “Onlardan ilkine biat edin. Onlara itaat edin ve haklarını teslim edin. Onların hesabı Allah’a aittir.”  

Bu hadiste geçen “onlar” sözcüğü çokluk gösterir. “İlkine itaat edin” ifadesi ise, aynı anda birden fazla yönetici olmaması gerektiğini ifade etmektedir. Hz. Muaviye, dört halife mertebesinde değildir. Hatta onların uzak durduğu birkaç (şüpheli) şeyi mübah görmüştür.  Fakat her şeye rağmen genel olarak topluma faydalı ve hoş görülü bir rahmet yönetimi sürdürmüştür. Bu yüzden sahabeler onun halifeliğinde icma etmişlerdir. Hatta Hz. Hasan da halifeliği bizzat ona teslim etmiştir.

Hilafette Amaç ve Araç Meselesi 

Tarihi süreç içerisinde meydana gelen değişiklikleri inceleyen İbn-i Haldun, halifelik makamı zaman içerisinde krallığa dönüşmüş olsa da asıl ruhun bazı istisnalara rağmen bozulmadan devam ettiğini belirtmiştir. Ona göre raşit halifeler döneminde şûra yoluyla elde edilen hilafet, sonraki dönemlerde eski asabiye adetlerinin bir yansıması olarak kılıçla elde edilir olmuştur. Ancak yönetim biçiminin şûra yerine tayin ve güç ile olması, halifelik ruhunun değiştiği manasına gelmez. Çünkü önemli olan yönetim uygulamaları ve amaçlarının raşit halifelerinkinden farklı olmamasıdır. Zaten bu krallar da İslam hükümlerini ve farzları uygulamış adaleti tesis etmiş, şer’i hükümleri tatbik etmiş ve Makasıdu'ş-Şeria’yı kendilerine hedef edinmişlerdir. Aksi takdirde raşit halifelerin yolundan ayrılmış olurlar.

İbn-i Haldun, halifeliğin geçirdiği aşamaları şu şekilde özetlemiştir: “Başlangıçta krallık yoktu. Sadece halifelik vardı. Sonra halifelik saltanat ile karıştı. Sonra tam manada saltanat geldi ve halifelik asabiyete yani güçle elde edilen bir hale dönüştü. Takdir Allah’ındır”. Burada işaret edilen ilk devir, hulefa-i raşidin dönemidir. Bu dönem saf ve hakiki manada bir halifeliktir. İkinci dönem Emevi ve Abbasi dönemidir. Osmanlı da böyledir. Bu dönem halifeliğin saltanat ile veya saltanatın halifelik ile karışık olduğu dönemdir. Bu dönemde halifelik, saltanata dönüşmüş olmakla beraber halifeliğin maksat ve sorumlulukları yerine getiriliyordu. Üçüncü dönem ise halifeliğin maksat ve sorumluluklarının ihmal edilip sadece dünyevi amaçların güdüldüğü, halifeliğin asli ve dini manasının unutulduğu dönemdir.

İdeal Dönem: Raşit Hilafet

Hz. Peygamberden (s.a.v.) otuz sene sonra halifeliğin saltanata dönüşmesi, bu kavramın tamamen kaybolmuş olduğu anlamına gelmemektedir. Ancak hilafet makamının esaslarında bazı cüz’i değişikliklerin olduğu da bir gerçektir. Bu yüzden bu dönemlere “halifeliğin asgari şekli” veya “saltanat ile karışmış halifeler dönemi” diyebiliriz.

İslam’a tam manada ideal değer veren raşit halifeler döneminde halifelik istişareye ve bir tür seçime dayalı idi. Zaman içerisinde siyasi ve sosyal şartların değişmesi ile zaruret olarak hilafet makamı da biçim değiştirdi. Ancak her ne kadar zaruri ve geçici durumlar olsa da asıl amaç ve ideal olan asli olandır.  İslami kitaplar, bu geçici ara dönemi değil, asli olan raşit halifeler dönemini dikkate alarak halifelik konusunu ele almışlardır. Asıl gaye ve örnek olan dönem geçici olan dönem değil, ilk ve asıl olandır. Müslümanlar daima, gerçek halifelik ile ufak da olsa değişikliğe uğrayan halifelik çeşitlerini birbirinden ayırmışlardır.

Sonuç

Hilafetin tatbik edilen en doğru manası reşid-i şûra hilafetiydi. Emevi ve Abbasi devletleri yeni bir hilafet sistemi kurmuşlardı. Bu sistemde hilafet ve krallık birbirine bağlanarak hilafet krallığı sistemi oluşturulmuştur. Bu sistemde hem şûra hem de biat ve veliaht sistemleri mevcuttur. Osmanlı devleti döneminde ise zamanın siyasi durumuna göre başka bir hilafet sistemi kurulmuştu. Bu sistemde hilafet ile saltanatı bağlayan bir hilafet sultanlığı vardı.
“Emevi ve Abbasiler” gibi hilafet krallığı sisteminde, halife ancak kendi ailesinin birkaç ferdi tarafından seçilir. Osmanlı hilafet saltanatında ise halife, veliahtlar (şehzadeler) arasından seçilirdi ve şeyhülislam ve Müslümanlar tarafından kabul edilirdi. Bu sistemde de zaman içerisinde ekber ve erşed sistemi gibi bazı değişiklikler olmuştur. Bu bahsi geçen devletler döneminde hilafet makamının Reşidi hilafetin şûra sistemi gibi bir sisteme sahip olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla asıl olan ve en doğru sistem reşidi hilafet sistemidir. Çünkü bu sistemde Müslümanlar kendi aralarında bir kişiyi halife olarak seçebilirler.

Bütün bunların ışığında anlaşılmaktadır ki, farklı dönemlerdeki Müslümanlar her ne kadar ideal bir hilafet sistemi inşa edemeseler de hilafet adı altında bir liderlik kurumu oluşturmuşlardır. Müslümanların tek bir ümmet oldukları ve birlik içerisinde olmalarının gerekliliği Kur’an-ı Kerim’in birkaç ayetinde açıkça ifade edilmektedir. Bu ayetlerden birinde Allah cc. şöyle buyurmuştur: “Bir tek ümmet, yalnızca bu sizin ümmetinizdir. Bir tek din, zamanla değişmeyen tabiî hukuk kurallarını içeren din, yalnızca bu sizin dininiz, bu sizin şeriatınız İslâm'dır. Ben de sizin Rabbinizin. Bana sığının, benim emirlerime yapışın, günahlardan arınıp, azabımdan korunun.”  Bütün bu açıklamalardan anlaşılmaktadır ki Müslümanlar ideal bir hilafet sistemi kuramasalar dahi bir çatı altında bir araya gelmek zorundadırlar.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.