ANASAYFA
Kur ve Ticaret Savaşları
döviz ve ticaret savaşları nedir ve döviz ve ticaret ile savaşı nasıl olabilir?
IMEDA PAKSADZE
Son zamanlarda gündeme gelen ve tüm dünyada konuşulan, gelişmiş ülkeler tarafından sık sık dillendirilen kur ve ticaret savaşları herkes tarafından merak edilen bir olay olarak karşımıza çıkmaktadır. Acaba döviz ve ticaret savaşları nedir ve döviz ve ticaret ile savaşı nasıl olabilir?
Kur ve ticaret savaşları; mal ve hizmet alışverişi, sermaye hareketleri ve emeğin dolaşımı ile birlikte ortaya çıkan bir süreçtir. Başlangıçta ABD ile Euro bölgesi arasında yaşanan savaşlar, sonraları Çin ve ABD başta olmak üzere birçok ülkeyi etkisi altına almıştır. “Bu savaşların temel amacı, komşu ülkenin ekonomisine saldırı yaparak söz konusu ülkeyi fakirleştirip kendisini zenginleştirmektir”.
Kur ve ticaret savaşları; mal ve hizmet alışverişi, sermaye hareketleri ve emeğin dolaşımı ile birlikte ortaya çıkan bir süreçtir. Başlangıçta ABD ile Euro bölgesi arasında yaşanan savaşlar, sonraları Çin ve ABD başta olmak üzere birçok ülkeyi etkisi altına almıştır. “Bu savaşların temel amacı, komşu ülkenin ekonomisine saldırı yaparak söz konusu ülkeyi fakirleştirip kendisini zenginleştirmektir”.
Hepimiz biliyoruz ki her ülke ihracatı artırmak, ithalatı ise azalmayı ister. Çünkü ithalatın aşırı derecede olması bir ülkeyi bağımlı hale getirir ve dış ödemeler bilançosunda dengesizlikleri oluşturur. Bu sebeple ülkeler ihracat arttırmaya ve dış açığı kapatmaya yönelik çeşitli uygulamalar ortaya koyar. Hükümetlerin çoğu zaman uyguladığı ve günümüzde uygulanan metotlardan biri, ülkelerin kendi milli paralarının değerini düşürerek yerli üretimin yabancılar için ucuza getirilmesidir. Yerli mal ucuzlaşınca yurt dışından bu malın daha fazla alıcısı oluşacaktır. Yani fiyatı düştüğünde o malın veya malların yurt dışından talebi artar, dışardan talep artması ise ihracatın artmasını sağlar böylece ülkenin dış ödemeler bilançosunda oluşan açık pozitif yöne doğru ilerler. Fakat bu savaşta başka bir önemli özellik daha vardır. Böyle bir durumda aynı malı veya malları üretip dışarıya ihraç eden diğer ülkelerde mal talebi azalır, dolaysıyla bu ülkeler bu uygulamaya karşı çıkacaktır. O anda da söz konusu savaş başlatmıştır. Biliyoruz ki savaşın başlaması için iki ya da ikiden fazla taraf olmak zorundadır. İşte az önce yukarıda bahsi geçen durum savaşmak için güzel bir sahayı ortaya çıkmakta. Fakat bu savaş bildiğimiz silahlar (tank, savaş uçağı, vb.) ile değil daha güçlü bir silah olan “ekonomi haberleri” ile yapılmaktadır. Hangi ülkenin ekonomisi daha güçlü ise savaş sahasında avantaj o ülkeden yanadır. Bu savaşta mermi olarak kur (döviz), dış ticarette kullanılan kota ve engelleri kullanılmaktadır. Kur ve ticaret savaşları birbirinden ayrı olarak değerlendirebilir fakat her ikisinin temel amacı aynıdır. Kur savaşları serbest dolaşan sermaye hareketleri ile, ticari savaşlar ise gümrük tarifeleri, kısıtlamalar, kotalar, anti damping ve çeşitli görünmez engelleri getirilerek yapılmaktadır.
II. Dünya Savaşı sırasında, 1944 yılında ABD’nin Bretton Woods kasabasında, Türkiye de dahil olmak üzere 44 ülke bir araya gelerek ABD dolarına bağlı yeni uluslararası para sistemi kurmuşlardır. Söz konusu toplantıda sonradan “ikiz kardeş” olarak kabul edilen IMF ve İBRD gibi yeni kuruluşların kurulması kararı alınmıştır. Bu anlaşmaya katılan tüm ülkeler İMF üyesi olup kendi ulusal paralarını sabit bir kurdan ABD dolarına bağlanmışlardır. ABD dolar ise 1 ons saf altın 35 dolar olacak biçimde sabit bir fiyattan altına bağlanmıştır. Bu anlaşma sayesinde ABD doları hem anahtar para olarak hem de uluslararası ödemelerde aracılık eden para durumuna gelerek günümüze kadar Amerika’nın yararlandığı önemli bir güç unsuru olmuştur. Günümüzde nerdeyse tüm dünya ülkeleri -Türkiye dahil olmak üzere- IMF sözleşmesinin 8. maddesinin kapsamında yer alan ülke statüsündedir. Bu statü gereğince ülkeler, sermaye hareketlerinin serbestliğini kabul ediyorlar. Demek oluyor ki bu statüye giren ülkelerin Merkez Bankaları, kendi ülkelerinin parası karşılığında istenen dövizi vermeyi kabul etmiş oluyorlar. Bu da sermaye hareketlerinin serbestliğidir. İşte ABD’nin o zamandan beri elde etmiş olduğu en güçlü silah budur. 8. maddedeki statü gereğince yabancı sermaye herhangi bir ülkeye daha rahat girip çıkabilmektedir. Bu sayede ABD istediği zaman istediği ülkeye ekonomik darbe yapabilmektedir. Bundan ziyade yukarıda bahsettiğimiz gibi bu savaşların ikinci bir sebebi ise gelişmiş ülkelerin dünya hakimiyetini ve dünya ekonomisini kontrol altında tutmak istemesidir. Bu süreçte ülkeler kendi ekonomileri korumak ve diğer ülkelere saldırmak amacıyla gümrük tarifeleri, kısıtlamalar, kotalar, anti damping ve çeşitli görünmez engelleri getirirler. Bunun güzel bir örneği ABD ve Çin arasında uzun zamandır devam edilen çatışmalardır.
Son 15 yıl içerisinde Çin ekonomisinin 2 katına çıkacağı öngörülmektedir. Farklı bir açıdan bakacak olursak Çin, ABD’den üç kat daha hızlı büyüyor. Ayrıca Çin, tüm dünyadaki ticaret akışını kontrol altında tutabilmek için trilyon dolarlık projeleri gündemine almaktadır. Pakistan’da yeni bir oto yol, Kazakistan’da yeni bir demir yolu santrali, Kırsal Laos’ta şaşırtıcı bir köprü ve Sri Lanka’da yeni bir deniz limanı açılışı… Tüm bunlar bir ülkenin 3 kıtayı kapsayan ve dünya nüfusunun nerdeyse %60’tan fazlasını kapsayan projelerinin sadece bir parçasıdır. Bu noktaları birleştirmesi Çin’in kuşak ve yol girişiminin bir sonucudur. Yani Çin, bütün bu faaliyetleri ile küresel ticareti kontrolüne alıp yeni dünyanın yeni süper gücü olmak için çabalamaktadır. ABD, Çin’in büyümesinden rahatsız olup Çin’e karşı çeşitli engeller getirmeye başladı. ABD ve Çin arasındaki ticaret ve kur savaşları özellikle ABD’nin başına Donald Trump geldikten sonra aktif hale gelmeye başlamıştır. ABD Çin’e karşı bir dizi sektörde ek gümrük vergileri koymaya başladı. Çin de kendi ek gümrük vergileriyle ABD’ye yanıt verdi. ABD’den ithal edilen gıda ürünlerine uygulanan vergi artmaya başladı. Bu iki ülke birbirine rakip olsalar da ABD Çin’in en büyük müşterisi ve Çin’e çok fazla borcu var. ABD’ye göre Çin’in askeri gücü ile alay edilebilir fakat günümüzde asıl güç ekonomik güçtür.
İki devasa ekonomiye sahip ülke arasındaki kur ve ticaret savaşları sadece bu iki ülkeyi değil tüm dünyayı derinden etkilemektedir. Çünkü bu savaşlarının en büyük kaybedeni tüketiciler olmaktadır. Söz konusu savaşlar sırasında ülkelerin ticaret gelirleri düşüyor, şirketler küçülüyor veya tamamen kapanıyor, işsizlik artıyor ve ekonomide daralma ortaya çıkıyor. Kur ve ticaret savaşlarında görünürde kan akmıyor belki ama işsizlik artması, refahın düşmesi gibi olumsuz sonuçlar yaşanacak birçok sıkıntının temelini oluşturuyor. Kur ve ticaret savaşlarında da tıpkı gerçek savaşlarda olduğu gibi silahları en güçlü olan ülkeler kazanıyor ve dünyadaki refah sürekli güçlüden yana el değiştiriyor.
Henüz yorum yapılmamış.