Sosyal Medya

SİYASET

Hindistan'da neler oluyor?

(Assâm Eyaleti’ndeki Olaylar ve Müslümanlara karşı Hindu terörizmi)

Mudasir Musa

Doğru ile yanlışın bulunduğu ama ikisini birbirinden ayırt etmemizi sağlayacak net bir kriterin bulunmadığı "Çifte Standart Bir Dünya" olarak tanımlanabilecek bir dünyada yaşıyoruz. Dünya, Taliban yönetimindeki Afganistan'da kadınların özgürlüğü ve haklarının savunulması bahanesiyle gece gündüz koşarken, Hindistan'daki Müslümanların başına gelen sıkıntılara karşı "çaresiz" tutumu sergilemeye devam etmektedir.

Hindistan, Batı'nın değerlendirmesine göre, demokrasi ve laiklik alanında en ileri ülkelerden biridir, ancak bu "demokratik" ülkenin karanlık bir insanlık ihlalleri ve terörizm geçmişi vardır. İşte bu devlette her canlı, hatta bir hayvan, Müslüman olmadıkça, onur ve saygı içinde yaşama hakkına sahiptir. Hindistan, Müslümanların açık bir hapishanedeymiş gibi yaşadıkları yerdir. Orada Müslümanların çektiği acıların en yakın hadisesi, 25/09/2021 tarihinde Hindistan'ın Assâm eyaletinde genç bir Müslüman'a karşı yapılanı ortaya çıkaran korkunç sahnedir. Kameralar tarafından kaydedilip orman yangınının yayıldığı gibi sosyal medyada her yerde paylaşılan bu olayın korku verici manzarası karşısında dünya dehşete düştü. Bu trajik olay, Hindistan'da Müslümanların uğradığı milyonlarca adaletsizlik vakasından sadece biridir. Assâm'daki olaylardan bahsetmeden önce, Hint Alt Kıtası’ndaki Müslümanların tarihine bir göz atalım.

Hindistan alt kıtası ve İslam

Hindistan Alt Kıtası, İslam ışığının yayıldığı ilk bölgelerden biridir. İslam, H. 93 / M. 711 yılında Emevî Halifesi Velîd bin Abdi’l-Melik bin Mervân'ın saltanatı sırasında bu bölgeye girmiştir. On sekiz yaşındaki genç Müslüman komutan Muhammed bin Kâsım es-Sekafî elinde Hint Alt Kıtası fethedilmiştir. Müslümanlar tarafından fethedilen ilk bölge Sind (Pakistan)’dir. Zamanla İslam Hindistan Alt Kıtası’na yayılıp halk arasında kabul görmüştür. Çünkü İslam, insanlar arasında adalet ve eşitliği emreden dindir. Hindistan Alt Kıtası’ndaki Müslümanlar, sekiz asırdan fazla bir süredir büyük İslam devletleri ve imparatorluklar kurdular. Bu büyük emirliklerden biri Delhi İslam Emirliği'dir (1206-1526). Müslümanların egemenliği altında, Hindistan Alt Kıtası, medeniyet ve mimaride benzersiz bir ilerlemeye tanık oldu ve 1857'de Hindistan'daki İslam Babür İmparatorluğu'nu deviren İngiliz sömürgecisi gelene kadar tüm dinler ve etnik grupları güvenlik ve refah içinde yaşadılar. İngilizler, Hindistan'da yaşayan dini mezhepleri "böl ve yönet" temelinde dağıtmak ve güçlerini zayıflatmak amacıyla Müslümanlar ve diğer dinlere mensuplar arasında düşmanlık tohumları ekmişlerdir.

  

 

Delhi'de bir Camî 

Hindistan'da İngiliz işgaline en çok direnenler, hürriyet ve bağımsızlık elde etmek için Müslümanlar olmuştur. Ancak İngiltere, Müslümanları birçok ülkeye dağıtmak ve güçlerini zayıflatmak amacıyla Hindistan Alt Kıtası’nı terk etmeden önce kirli oyununu oynayarak bölgeyi birkaç ülkeye (Batı Pakistan, Doğu Pakistan "sonradan Bangladeş", Hindistan) bölmeyi başardı. Pakistan'da 201 milyon Müslüman, Bangladeş'te 152 milyon Müslüman ve Hindistan'da Müslümanların oranı konusunda çelişkili rakamlar vardır. Gayri resmi istatistiklere göre sayıları 400-500 milyon arasında değişiyor. Resmi rakamlar 197 milyon Müslümanı gösteriyor. Hindistan'daki Müslümanların sayısı çok büyük ama azınlık olarak kabul ediliyorlar. Resmi rakamlara göre Müslümanlar, Hindistan'ın 1.397 milyarlık nüfusunun sadece %14'üne eşitlerdir.

Hindistan Alt Kıtası’nın nüfusu şu anda en büyükleri Hindistan, Pakistan ve Bangladeş olmak üzere birçok ülkeye dağılmış bir milyar yedi yüz milyon kişidir ve bu nüfusun yarısını Müslümanlar oluşturmaktadır! Hindistan Alt Kıtası birlik içinde kalsa Müslümanların durumu ne olur bir düşünün! Elbette bu durumda sayıları ülkedeki Hinduların sayısına eşit veya daha fazla olacak ve bu nedenle Müslümanlar zayıf bir azınlık ve başkalarına kolay bir lokma olmayacaktır. Dolayısıyla siyasi olaylarda sadece Hindistan'da değil Dünya’da Hindistan Müslümanların sözleri duyulacak ve sesleri güçlü olacaktır. Ancak İngiltere, Hindistan'dan ayrılmadan önce, Müslümanları parçalayıp onları İslam dünyasından uzaklaştırıp küresel olaylar üzerindeki etkilerini azaltma hedefi ile kirli planını uygulamayı başardı.

Hindistan’da Müslümanlara yapılan zülüm

İngiliz sömürge döneminde Müslümanlar ve Hindular arasında patlak veren dini ve etnik çatışmalar, Müslümanlar ve Hindular arasında düşmanlıklara yol açtı ve sonunda bir Hindu Devleti ve bir Müslüman Devleti olmak üzere iki devletin kurulmasına yol açmıştır. Bu devletler: Batı Pakistan ve Doğu Pakistan (Bangladeş) Devleti ve Hindistan Devleti’dir. Bu üç ülkenin her birinde Müslüman ve Hindu azınlıklar bulunmaktadır. Pakistan ve Bangladeş'teki Hindu azınlığın, güvenlik, tam özgürlük ve haklarını korulmuş bir halde yaşarken, Hindistan'daki Müslüman azınlık ise sistematik zulüm, öldürme, yerinden edilme, evlerin ve camilerin yakılması gibi sorunlarla karşı karşıyadırlar. Buna insanlık zihninde silinmemiş en büyük örneği Bâbirî Câmii’dir.

Müslümanlara yönelik bu saldırılar bugünlerde başlamış bir kriz değildir. Kökleri Hindistan Alt Kıtası’nın Britanya'dan bağımsızlığına ve devletlere bölünmesinin öncesine kadar uzanmaktadır. Hindistan’daki Müslümanların yaşadıkların en güncel sıkıntısı Assâm eyaletinde bu günlerde cereyan eden zulümdür. Tabii ki bu zulüm da son olmayacaktır.

Assam ve Müslümanları Yerinden Etme Kararı

Assâm eyaleti Hindistan'ın kuzeydoğu kesiminde, Bangladeş kuzeydoğusunda yer almaktadır ve içindeki Müslümanların sayısı, eyaletin 34 milyonluk nüfusunun %34'üdür. Bu oranı, Keşmir'den sonra Hindistan eyaletleri arasındaki en yüksek Müslüman yüzdeye sahip demektir. Özelde bu eyalette ve genel olarak Hindistan'da Müslümanları hedef almanın temel nedeni budur. Böylece Hindu milliyetçisi aşırılık yanlılarının Müslümanların yabancı olduğu ve fırsatları ellerinden aldıkları bu eyalette Müslümanları sistematik olarak hedef almaya başladı. Müslümanlara karşı bu kampanya yirminci yüzyılın yetmişli yıllarının sonunda başladı ve Müslümanlara karşı birçok şiddet eylemi yaşandı, ancak o zamandaki hükümet, 1985 yılının Ağustos ayında gösteri yapan Hindu liderlerle bir anlaşma yaparak durumu sakinleştirmeyi başardı.

2014 yılında Müslüman karşıtı Hindu Bharatiya Janata Partisi'nin iktidara gelmesiyle birlikte Müslümanların acısı yeniden başladı. Müslümanların karşılaştığı en belirgin sorunlardan biri milliyet ve toprak mülkiyeti meselesiydi. 2019'da hükümete liderlik eden Radikal Milliyetçi Hindu Bharatiya Janata Partisi (BJP) vatandaşlık konusunu gündeme getirmiştir. Assâm eyaleti olmak üzere ülke çapında bir nüfus sayımı gerçekleştirdi. Bu nüfus sayımına göre, kendisinin veya ebeveynin 1971'den, yani o yıl Pakistan'dan ayrılan Bangladeş devletinin doğumundan önce eyalette ikamet ettiğini kanıtlayan her kişi Hindistan vatandaşı olarak kabul edilir. Hükümet, Assâm'daki çoğu yabancının Müslüman olmasını bekliyordu, Radikal Hint hükümeti, kendilerinin hiç beklemediği bir sonuçla kartlaşmışlardır; göçmenlerin çoğunun Hindu olması sonucu ile karşılaştı ve bu olaya şaşırdılar. Bu gerçeği keşfettikten sonra hükümet, 1955 tarihli Vatandaşlık Yasasını değiştirme yoluna başvurarak şöyle bir madde ekledi: Hindistan Devleti, üç ülke (Pakistan, Bangladeş ve Afganistan)’dan Hindu, Budist, Hıristiyan veya Sih olmak şartıyla göçmenleri kabul edilip Hindistan vatandaşı olarak sayılacaktır. Bu kanundan sadece Müslümanlar istisnadır.

Vatandaşlık kanunu değişikliğin tehlikesi, Hindistan nüfusunun yaklaşık %45'inin okuma yazma bilmemesi ve köylerde ve kırsal kesimde yaşaması ve bu nedenle çoğunun kimliğini kanıtlayan resmî belgelere sahip olmaması gerçeğinde yatmaktadır. Hükümetin planı, gerekli belgeleri ibraz etmemesi nedeniyle vatandaşlığından mahrum bırakılan herhangi bir Hindu'nun bu yeni madde kullanılarak arka kapıdan vatandaşlık verilmesi, bu belgeleri sağlayamayan bir Müslüman'ın ise vatandaşlıktan mahrum bırakılmasıdır. Dolayısıyla vatandaşlığını kaybeden bir Müslüman, Devlet hizmetlerinden mahrum kalacak ve en iyi ihtimalle anavatanında bir yabancı olarak yaşayacaktır.

Müslümanların muzdarip olduğu ikinci konu, özellikle Assâm eyaletinde toprak mülkiyeti meselesidir. 1989 tarihli Arazi Politikası Kanunu'na göre, kişi araziyi 3 yıl boyunca sürekli olarak kullanırsa, devlet, kullanıcının devlet arazilerinin mülkiyetini konut için 1 bega (akr) ve tarım için 7 bega oranında tanır. Ne yazık ki bugün Hindistan Hükümeti’nin Assâm' eyaletindeki topraklarından çıkartmak istediği kişiler, 1970'den beri bölgede yaşamaktaydılar.

2016'da Bharatiya Janata hükümetinin iktidara gelmesinden bu yana Müslümanlara yönelik yerinden etme operasyonları başladı ve şimdiye kadar 20.000'e yakın Müslüman tehcir edilmiştir. Ne yazık ki uluslararası insan hukukları koruyan örgütlerden herhangi bir yankı veya bir orayı çıkmamaktadır. En son yerinden edilme olayı 26 Eylül 2021'de Hint kuvvetlerinin Assâm eyaletindeki Darang bölgesine 1.500 asker, polis ve 14 buldozerden oluşan bir askeri güçle yaklaşık 800 Müslüman çiftçi ailesinin yaşadığı bölgeye saldırdığında meydana geldi. Yüzlerce ev, iki cami ve bir dini okulu olmak üzere Müslümanlara ait çok bina yerle bir etmişlerdir. Bu çaresiz insanlar bu acı duruma karşı protesto edince askerler tarafından onlara ateş açarak bir adam ve bir çocuğu öldürüp 20 kişiyi yaraladılar. Yerlerinden edilmiş bu aileler şimdi yağmur mevsiminde bir nehir kıyısında açıkta yaşamaktadırlar. Bu bölge, sakinleri aynı şekilde yerinden edilen 6 bölgeden sadece biridir. Bu olay öncekiler gibi sosyal medya platformlarında bir Hindu basın fotoğrafçısının ve bazı askerlerin arkasından bir Müslüman'ın üzerinden atladığını ve vurarak öldürdüğünü gösteren bu insanlık dışı video olmasaydı kimsenin haberi olmadan fark edilmeyecekti.

Çözüm

Hindistan'da Müslümanların bugüne kadar yaşadığı ve halen yaşamakta olduğu bu çile ve adaletsizliğe karşı dünyanın hareketsizliği ve sessizliği zamanla insanlığın alnında bir rezalet olarak kalacaktır, çünkü tarih unutmaz. Bir atasözünün dediği gibi: “Geç gelmek, gelmemekten iyidir.” Dünya, Hindistan'daki Müslümanları imha ve yerinden edilmekten kurtarmak için hâlâ bir şeyler yapabilir ve bu iki yolla olur:

 1. Uluslararası bir hamleyle, çünkü mesele her şeyden önce insani bir meseledir ve İnsan doğası gereği dinine, ırkına, rengine bakmaksızın kendisine ve başkalarına adaletsizliği ve aşağılanmayı reddeder.

2. Dünya çapında bir İslami hareket aracılığıyla, çünkü İslam her durumda mazluma desteği emreder, peki ya mazlum Müslümansa! Bu hareket ise birkaç yolla olmalıdır:

  • Hindistan'daki Müslümanların tarihini dünyaya tanıtmak, Hindistan'a yaklaşık bin yıl hükmettiklerini ve izlerini bugüne dek devam eden bir medeniyet kurduklarını.
  • Hindistan'ın bağımsızlığını kazanmasına yol açan İngiliz sömürgeciliğine direnmede Hintli Müslümanların ve önde gelen Müslüman liderlerin rolünün vurgulanması. Ne yazık ki tarihi kaynakların çoğu, Müslümanların Hindistan'ın bağımsızlığını kazanmak için oynadıkları bu büyük rolü saklamaya çalışmaktadır.
  • Hindistan Müslümanları sorununu tüm sosyal medya platformlarında yaymak, böylece dünya orada cereyan olayların gerçeğini bilsin. Belki bu adım, küresel insanî vicdanının Müslümanları aşırılık yanlısı Hindu hükümetlerinin baskısına karşı desteklemek için harekete geçmesinin bir nedeni olabilir.
  • Hint ürünlerini boykot etmek. Boykot, hafife alınmaması gereken çok etkili bir silahtır, çünkü ülkeler artık paranın tutsağıdır ve itibarlarının zarar görmesinden çok ekonomileri için korkarlar. Ve cebinizdeki Hindistan hükümetinin kaybedeceği bir kuruşun etkisi ve önemini küçümsememelisiniz; çünkü o bir kuruş bazen kurşunun yapamadığı etkileri yapabilmektedir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.