EKONOMİ
Dünya Yeni bir Küresel Ekonomi Krizle karşı karşıya!
Imeda Paksadze
Son yıllarda, özellikle Covid-19 salgını sürecinde bilim insanları tarafından yakın gelecekte küresel bir ekonomik kriz yaşanacağı iddia ediliyor. Bu iddiaların birkaç önemli delili var. Biri, salgın başladığı andan beri sürekli tüm ürünlerin tüketimin aşırı artması fiyatların yükselmesi ve üretimin azalmasıdır. Diğer bir sebep de dünya genelinde ülkeler arasında gelişen diplomatik ve siyasi ilişkilerde yaşanan daralmadır. Özellikle ABD-Çin, Fransa-Rusya ve son günlerde Ukrayna-Rusya arasındaki siyasi kriz etrafında gelişen NATO-Rusya arasındaki savaş diplomatik daralmanın en önemli göstergeleridir. Bir taraftan dünyayı yöneten büyük ülkeler etki alanlarının dağılımı ile meşgul olmakta, diğer taraftan ise dünya ekonomisi her geçen gün daha da kötüleşmektedir. Son yıllarda dünya çapında çok sayıda ülke, özellikle gelişmekte olan ve geçici ekonomiler olarak bilinen ülkeler uluslararası para fonu IMF’den yoğun krediler almaya başlamışlardır. Ülkelerin dış borçlarının ciddi oranda artması ise krizin başlangıç noktası olarak kabul edilebilir. Yaklaşık yüz yıl önce “Kara Perşembe” olarak anılan 24 Ekim 1929 Perşembe krizi de tam bu şekilde başlamıştı.
1929 Büyük Buhran (Kara Perşembe);
İkinci Dünya Savaşı’nda yıkılan Avrupa Ülkeleri ciddi ekonomi sorunları ile karşı karşıya kalmışlardı. Bu ülkelerin çoğu ekonomik kalkınmayı sağlamak ve temel ihtiyaçlarını karşılamak için dışardan krediye ihtiyacı duyuyorlardı. Bu dönemde ABD’de üretim ve istihdam oldukça yüksek seviyeye gelmişti. ABD ekonomi hızlıca büyüyordu ve halkın maddi durumu giderek iyileşiyordu. 1920 yılından itibaren başlayan ekonomik iyileşme ABD’de “kükreyen yirmiler” olarak adlandırıldı. Kapitalist sisteme geçilmesiyle birlikte ABD’de sanayii hızlıca gelişti. Bu sağlıklı ekonomik ortamda bankalar düşük faiz ile kredi verebiliyordu. Bu dönemde Ford otomobil sektöründe devrim yaptı, seri otomobil üretimine geçti ve işçi ücretlerinde ciddi bir artışlar oldu. Ayrıca hisse senedi fiyatları hızlıca artıyordu. Kısacası, ABD artık süper güç haline gelmişti ve savaştan yıkılan Avrupa’nın en büyük alacaklısıydı. Ayrıca dünyadaki ülkelere en çok kredi veren ülke unvanını da kazanmıştı. ABD’nin herkesten alacağı vardı ve savaş tazminatı alacaklarını sadece altın olarak alıyordu. Altına bağlı olmayan para basımını da kabul etmiyordu. ABD savaş alanındaki silahsız on kişinin karşısında duran silahlı bir kişi konumundaydı. Dünyadaki altın stoku yetersizdi ve var olan stoku da zaten ABD kendisi yönetiyordu. Dolaysıyla Almanya ve İngiltere başta olmak üzere birçok ülke borçlarını ödeyemediler. Bu durum ABD ekonomisini çok kötü etkiledi, çalışanların ücretlerinde düşüşlerin yaşanmasıyla birlikte tüketim azaldı. Bu durumu aşmak amacıyla bankalar büyük miktarda konut kredileri vermeye başladılar. ABD tüm dünyaya umarsızca dağıttığı bu kredileri geri toplayamadı. Durum daha da ağırlaştı, gayrimenkul fiyatlarında ciddi düşüler yaşandı ve herkes borsaya yöneldi. Hisse senetlerinin kâr amacıyla alınıp satılmasına dayalı olarak oluşan aşırı spekülasyon sonucunda New York Wall Street Borsası, Perşembe 24 Ekim 1929 tarihinde tamamen çöktü. Kriz, tüm dünya piyasalarını olumsuz etkiledi. Sadece ABD’de 9 bin küçük banka kapandı ve binlerce büyük şirket battı. Milyonlarca insan işsiz kaldı, dünyada toplam üretim yaklaşık %40 oranında düştü ve dünya ticaret hacmi yaklaşık %70 oranında azaldı. Piyasada para olmadığı için insanlar ihtiyaçlarını karşılamakta takas yoluyla alışverişe geri döndüler. Bunalımın etkileri İkinci Dünya Savaşı’na kadar (1929-1939) tam 10 yıllık bir periyotta devam etti. Bu dönem mevcut literatürde “Kayıp Kuşak (the lost generation)” olarak bilinir. İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra tüm dünya ülkeleri ekonomik alanda liberalleşme ve ticaretin serbestleşmesi sürecine geçtiler. Ayrıca bu dönemde çok sayıda iktisadı, siyası, askeri ve ticari birleşme hareketi görülmektedir. Bu dönem mevcut literatürde “İktisadı Birleşme Çağı” olarak bilinir. Yeni liberal ekonomi ve ülkelerarası serbest ticaretin başlamasıyla birlikte dünyayı yöneten güçler artık silahla değil ekonomi ile savaşmaya başladılar. Bu savaşların sonucu, her on yılda yaşanan doğal ya da yapay ekonomi krizleridir.
1973 Petrol Krizi;
1973’te yaşanan petrol krizi, petrol ihraç eden Arap ülkeleri birliğinin (OPEC) üyesi Arap ülkelerinde patlak vermiştir. Bu kriz yapay bir krizdir. 1973 yılında meydana gelen Petrol Krizi’nin temelde iki sebebi bulunmaktadır. İlk sebep 1973 Ekim'inde başlayan Arap- İsrail Savaşı'yla birlikte Arap ülkelerinin İsrail destekçisi ülkelere uyguladığı petrol ambargosuyla üretimi azaltmasıdır. İkinci sebep ise OPEC' in petrol fiyatlarını arttırmasıdır.
Petrol hem sanayi hem tarım ürün üretiminde en çok kullanılan kaynaktır. Petrol fiyatlarının yükselmesiyle birlikte doğal olarak tüm malların fiyatlarında atış olmuştur. 1973-1974 döneminde borsanın çöküşü ile birlikte petrol krizi yeni bir küresel ekonomi krizi haline gelmiştir. Bunalımın etkileri 1980 yılına kadar sürmüştür. Söz konusu bu kriz özellikle gelişmekte olan ülkelerde çok ağır yaşanmıştır. Krizi atlatmak amacıyla ülkeler tekrar uluslararası bankalardan borçlanmaya başlamışlardır. Fakat bu ülkeler ödeme zamanı geldiğinde borçlarını ödemediler ve tekrar yeni bir kriz patlak verdi. IMF tarafından borçları ertelenen bazı ülkeler krizden çıkmayı başarırken bazı ülkelerde kriz uzun yıllar devam etmiştir. Borçlanmalar uluslararası bankalardan yapıldığı için bu krize “Uluslararası Bankacılık Krizi” denir. Krizi tam atlamayan ülkeler tam 10 yıl sonra tekrar yeni bir krize girdiler. 1990’larda yeni mali krizler ortaya çıkmıştır. Bu krizler diğer krizler gibi ağır ve geniş olmayıp sadece bazı bölgelerde etkili olmuştur. Bu krizden Türkiye ekonomisi kötü etkilemiş ve 1994, 1996,1997-98 ve 2000-2001 yıllarda Türkiye’de ciddi ekonomik krizler yaşanmıştır. 2001 yılında Türkiye Cumhuriyeti “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nı hayata geçirerek krizden kurtulmayı başarmıştır. Sonraki dönem 2008 ve 2010 mali krizleridir.
2008 ve 2010 Krizleri;
2000 yılından sonra dünya genelinde yaşanan krizler genellikle “mali kriz” olarak kendini gösterir. Bu krizin temel nedenlerden birisi de ülke ekonomisinde ortaya çıkan sorunlar ile birlikte ülkeden yoğun bir fon çıkışının yaşanmasıdır. Krizlerin kötü niteliklerden birisi de bulaşma etkisidir. Bir ülkede veya belli bir bölgede ortaya çıkan kriz kesinlikle yakın çevrede ve bağlı ekonomilerde kötü etkiler oluşturur. 2008 krizi tam olarak bu tarz bir krizdir. İlk olarak ABD’de etkisini göstermiş, daha sonra ABD’ye yakın tüm ekonomilere yayılmıştır. Şöyle ki; ABD’de bankalar düşük faizle fakat yüksek riskli ve ipotekli konut kredileri vermeye başladılar. Yoğun olarak verdiği ipotekli kredi sonucunda konut sektöründe büyük bir genişleme oldu. FED’in enflasyona karşı faizleri yükseltmesi ve vermiş olduğu bu kredileri geri alamaması sonucunda birçok banka batmıştır. Bankaların iflas etmesiyle birlikte kriz patlak vermiştir. Kriz özellikle AB ülkelerini kötü etkilenmiş, çok sayıda ülkenin ekonomik büyüme oranı negatife dönmüş, işsizlik artmış ve bazı az gelişmiş ülkelerde yoksulluk yaygınlaşmıştır. Krizi ağır geçiren AB ülkeleri ekonomiyi canlandırmak için tekrar dışardan borç almaya başlamışlardır. Bazı ülkeler krizden çıkmayı başaramadılar ve 2010 yılında “Euro Bölgesi Kamu Borcu Krizi” olarak adlandırılan krize yakalanmaktan kurtulamadılar.
Bu krizin ortaya çıkışının başlıca sebepleri kamuya ait borçların zamanında ödememesi, ülkelerin kamu gelirlerinin çok üzerinde harcama yapması, kamu bütçesindeki açıkların iç ve dış borçlanma ile finanse edilmesidir. Söz konusu kriz ilk kez Yunanistan’da patlak vermiş, daha sonra sırasıyla İrlanda, İspanya, Portekiz ve İtalya’ya yayılmıştır. Bu kriz Avrupa Bölgesi için çok ağır olmuştur. Hem Almanya hem de IMF tarafından mali yardımlar alan bu ülkelerin, 2013 yılında ekonomik durumları iyileşmeye başlamış ve ekonomik büyümeleri pozitife dönmüştür.
Krizler kolay atlatılsa bile insanlar üzerinde çok kötü bir izler bırakıyor. Bu Yüzden ekonomik krizlere yalnızca ekonomik değil ayrıca sosyal ve politik bir olgu olarak da bakılmalıdır. Şüphesiz ki bugüne kadar dünyada yaşanmış olan en büyük ekonomik kriz 1929 krizi idi ve ne yazık ki günümüz ekonomisi bu büyük buhranın önceki yıllarına çok benziyor.
Sonuç
Yukarıda birkaç paragraf altında son yüz yıl içerisinde yaşanan ekonomik krizleri inceledik. Krizin ne olduğunu, nasıl yayıldığını ve dünyaya nasıl bir iz bıraktığını da biliyoruzartık. Farkındaysanız 2010–2013 yılları arasında yaşanan AB kamu borcu krizinin üzerinden tam 10 yıl geçmiştir. Dolaysıyla dünya doğal olarak kendi kendine yeni bir küresel ekonomik krize girmes de dünyayı yöneten güçler yine de yapay bir kriz yaratmayı isterler. Çünkü “ülke savaş ile genişler, zengin kriz ile daha da zenginleşir”. Bu güçlerin temel amacı da dünya yönetimini tam anlamıyla ele geçirerek daha da zenginleşmektir. Dolaysıyla savaş ve kriz her zaman bu güçlerin işine geliyor. Hayatımız da zaten böyle değil mi? Herhangi bir şey birilerin aleyhine ise demek birilerin lehinedir
İşte 2019 yıl sonuna doğru ortaya çıkan Covid-19 virüsü ve akabinde gelen salgın dolaysıyla tüm dünyanın kapanmaya gitmesi bazıların işine gelmektedir. Bununla birlikte Dünya Büyük Buhranı döneminde ABD’nin süper güç haline gelmesi ve salgın sürecinde Çin’in güçlenip zenginleşmesi ile birebir aynı değil midir? 2019 yılından bu yana dünya genelinde çoğu ülkenin büyüme oranı negatife döndü ve bu ülkeler açıklarını dış borçlanma ile finanse etmeye başladılar. İşsizlik ve yoksulluk arttı, üretim azaldı, istihdam ve dünya toplam ticareti daraldı. Böyle bir ortamda Çin’in ekonomisi her geçtiği gün daha da büyüyor. Çin, bir taraftan teknolojik ürünlerin seri üretimini hızlandırmakta, kaliteli ve güvenli lojistik altyapısından yararlanarak dünyanın dört bir yanında eskisinden daha geniş bir alanda mal ihracatı yapmaktadır. Diğer taraftan da bazı önemli ürünleri satın alıp depolamakta ve kriz yaratmaya çalışmaktadır. Bunun güzel bir göstergesi son zamanlarda ortaya çıkan konteyner krizidir. Her geçen gün petrol ve gıda ürünlerin fiyatlarının arttığını görüyoruz. Ayrıca teknolojik ürünlerin fiyatları da ciddi anlamda artmaya başlamıştır. Bunun nedeni Covid-19 salgınının başlamasıyla birlikte dünyadaki yarı iletken üretiminin azalmasıdır. Az üretim nedeniyle bu maddenin fiyatı bir hayli arttı ve bu maddeye bağlı olarak üretilen ürünlerin fiyatlarında ciddi yükselişler meydana geldi.
Yarı iletken fiyatlarındaki artıştan dolayı kısa vadede araba çip krizi ortaya çıkmıştır. Ayrıca son günlerde enerji ve ulaşım fiyatları da oldukça artmıştır. Bu dönemdeki asıl şaşırtıcı olay ise kamyon şoförü bulamayan İngiltere’de meydana gelen nakliyat sorunudur. Nakliyat ürün fiyatlarını en çok etkileyen hizmettir. Yüzyıllardır dünyayı sömüren ve dünya nüfusunun yaklaşık %70’ini İngilizce konuşmaya mecbur eden bir ülkede kamyon şoförü bulunamaması birilerin işine gelmiyorsa gerçekten çok garip bir olaydır. Bazı şeyler gerçekten çok gariptir ama şu bir gerçektir ki “siyasette tesadüf diye bir şey yoktur” (Necmettin Erbakan). Belli ki bu yaşananlar doğal değildir ve önümüzdeki birkaç yıl çok zor olacaktır. Görünen o dur ki dünya yeni bir ekonomik krizle karşı karşıyadır.
Anonim
Şubat 24, 2022 Perşembe 12:52
Bu günlerde olan olaylarla ilgili bilgilendirici makale bekliyoruz. Teşekkürler.