Sosyal Medya

EKONOMİ

NEDEN FAİZ SİSTEMİ İLE MÜCADELE ETMELİYİZ ?!

Çok eski zamanlardan beri faiz oranı ücretleri, her toplumdaki savunmasız grupların sömürülmesine neden olduğu için ve kendi kendini zenginleştirmenin gerekçesiz bir biçimi olduğundan suçlanmış ve kınanmıştır.

B. Abubakar

Yakın zamanda Euro bölgesi ve OECD ülkelerinden 23’ünün ekonomileri üzerine yapılan bir çalışma; negatif ve/veya faizsiz ekonomilere sahip olanların, sürdürülebilir düşük enflasyon oranları açısından işleyen ekonomilere kıyasla nasıl çok daha iyi göründüğünü göstermiştir. Bununla birlikte, bu tür çalışmalara rağmen, genel halk, yoksulluğun ortadan kaldırılması için test edilmiş ve kanıtlanmış tek araç olan faizsiz ekonomik uygulamaları benimsemekte hala isteksizdir.


Başka bir deyişle, 'faizsiz ekonomi' arzusunun ikilemi ancak 'Ölüm ve Cennet'inkine benzetilebilir. Neredeyse tüm insanlar cennete gitmek istese de, hiçbirimiz ölmek için yeterince hazır görünmemekteyiz. Fakat  yine de cennete gitmenin tek yolu budur! Çok eski zamanlardan beri faiz oranı ücretleri, her toplumdaki savunmasız grupların  sömürülmesine neden olduğu için ve kendi kendini zenginleştirmenin gerekçesiz bir biçimi olduğundan suçlanmış ve kınanmıştır.


Örneğin, her ikisi de ilahi kitaplar arasında en çok telaffuz edilen kutsal Kuran ve kutsal İncil'i ele alalım. Bunlar kötü niyetli borç vermeyi ve / veya faiz alma ve ücretlendirme temelinde herhangi bir iş yapmayı açıkça yasaklamakta ve kesin bir şekilde kınamaktadır. Bunun yerine, iyiliksever borç verme / faizsiz planlar (İslami bakış açısıyla bilinen gardan hasenen قرضًا حسنًا ) ve kar ve zarar paylaşımı şeklinde (Müşâreke, mudarebe, icar ve ekstra) gibi karşılıklı ortaklıklar  refah için teşvik edilmektedir. Ancak insanlığın uzun tarihinden bu yana şaşırtıcı bir şekilde, tüm finansal kurumlar bir tür faiz temelli işle meşgul olmaya devam etmektedir.


Ayrıca, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na (UNDA, 2011) göre, herhangi bir ekonomik politika, parasal olsun ya da olmasın, halkın mutluluğunu ve genel refahını iyileştirmeye yönelik etkinliği değerlendirilerek ölçülür. Faiz, finans ve bankacılık kurumlarında ve hatta bireyler arasında çağdaş iş ilişkilerine hâkim olan bir politika olarak ve hatta toplumdaki savunmasız gruplara karşı sömürücü  bir politika olarak, doğası gereği ekonomik krizlere eğilimlidir. Dolayısıyla, borç verme politikası olarak faiz almak, BM standart testini geçemez. Spesifik olarak, tarih boyunca tüm büyük ekonomik ve mali krizler bir şekilde faize dayalı ticari işlemlere atfedilmiştir.


Okuyucunun zihnine ilk takılan sorulardan bazıları ; 'Neden bu paradoks?' Faiz oranı uygulaması ve / veya makbuzun “gerekli bir kötülük” olduğu anlamına mı gelmekte? Açık cevap hayır, hiç de değil. Dürüst olmak gerekirse, görünüşte daimî varoluşunun ardındaki mantık, “sahiplerin” “sahip olmayanlar” üzerindeki hakimiyetlerini genişleten etkili bir araç olarak ekonomik gücünden kaynaklanmaktadır. Ekonomik olarak, faiz alma dâhininki gibi ekstra doğal yetenekler gerektirmeyen -faiz bazlı ve faizsiz sistemleri karşılaştırarak teorik olarak göstereceğim gibi- net bir 'kötülük' tür.


Gerçekte, Afrika, Güney Amerika, Asya gibi  'fakir ülkeler' in, dünyanın  'zengin ülkeler' inin sözde muazzam çabalarına rağmen yoksulluktan ve bitmeyen açlık krizlerinden zayıf düşmelerinin ana nedeni budur. Zengin ülkelerin sözde yardımları yumuşak krediler şeklinde genişletilir. Bununla birlikte, teknik olarak bu tür krediler; yalnızca ekonomik açıdan güçlü olanların farklı toplumsal, politik ve ekonomik alanlardaki yoksul grupları ele geçirdiği, onlara egemen olduğu, onları kendisine tabi kıldığı ve sömürdüğü güç ilişkilerinin bir ürünü olarak sunulur. Bu nedenle, faiz ödemeleri kurumunu kullanarak dünyanın zengin ülkelerinin fakir ülkeler üzerindeki  -Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi- etkilerini sürdürdüklerini gözlemlemek şaşırtıcı değildir.

Nijerya Federal Cumhuriyeti’nin eski başkanı Olusegun Obasanjo, savunmasız toplumlara faiz getirmenin kötülüğünü eleştirerek şöyle demiştir: “1985 veya 1986'ya kadar ödünç aldığımız her şey yaklaşık 5 milyar dolarmış ve yaklaşık 16 milyar dolar ödemiştik, yine de bize 28 milyar dolar borcumuz olduğu söylenmektedir. Bu 28 milyar dolar, yabancı alacaklıların faiz oranlarındaki adaletsizlik nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bana dünyadaki en kötü şeyin ne olduğunu sorarsanız, bunun bileşik faiz olduğunu söyleyeceğim.”  (Jubilee 2000 haber güncelleri, 18 Ağustos 2000). Bu nedenle, bu tür beyannamelerden, uzun zamandır gecikmiş faizsiz kredi programlarına çok ihtiyaç duyulan dikkat gösterilmezse, fakir ülkelerin ebediyen yoksul kalacağını iddia etmek abartı değildir.

Fakir ekonomilerin yoksul koşullar altında nasıl tutulduğunu göstermek için, faiz yükleme / ödeme temelinde alınan kredilerin etkisini, faizsiz mali planlar altındakilerle karşılaştırılmakta. Faiz ödemesi girişimciler için tartışmasız bir ek sermaye maliyeti olduğu için, bu tür işletmelerin ve hatta ülkelerin tam potansiyelleriyle çalışamayacakları açıkça ortaya çıkmakta. Ödünç alınan fonlar üzerindeki faiz ücretleri nedeniyle israf edilen gerçekleşmemiş potansiyel ,bu tür firmaların ve ekonomilerin sürekli olarak aşırı kapasiteyle üretim yaptıkları anlamına gelir. Kapasite fazlasıyla yapılan bu üretim, kıt kaynakların israfına, tüketicilerin sömürülmesine, sürekli yoksulluğa, ekonomik faaliyetlerde yırtıcılığa ve gözdağı vermeye yol açar ve bunların tümü dünya çapında kapitalist ekonomileri karakterize eden tipik ahlaksızlıklardır. Dolayısıyla, faize dayalı sistemde makroekonomik hedeflere ulaşmak, bir serabı kovalamaya benzer!


Buna karşılık, borç verme ve borç almanın karşılıklı ortaklıklar ve / veya kar ve zarar paylaşım düzenlemeleri temelinde olduğu faizsiz bir mali ve parasal ortamda, yüksek ekonomik büyüme, tam istihdam ve sürdürülebilir fiyat ve finansal istikrar gibi makroekonomik hedefler kolaylıkla elde edilebilir. Bu, daha düşük borçlanma maliyetine ve dağıtılmış bir adalet yoluyla halkın tüm kuşaklarının tam potansiyelinin etkinleştirilmesine atfedilir. Faiz oranı ücretlerinin olmaması, toplam tüketim ve toplam devlet harcamaları üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir.


Bu nedenle tüm bu pozitif korelasyonun çarpan etkisi  tüm diğer şartlar sabitken toplam harcamayı artırmak için senkronize bir şekilde çalışır. Böylece toplam harcama işlevinde yukarı doğru bir kaymaya yol açar. İşsizlik oranlarında bir azalmaya neden olur ve nihayetinde daha dengede olan yüksek bir gerçek ulusal gelir elde edilir.


Sonuç olarak, bir ekonomide finansman yöntemi olarak faizsiz bir yaklaşım, yoksulluk ve sefaletle mücadele konusunda samimi olan her toplum için ideal çözümdür. Spesifik olarak, dünyanın en az gelişmiş ülkelerinde, hayati derecede fonlamaya ihtiyaç duyan küçük ve orta ölçekli işletmeler hâkim olduğundan, tek ideal çözüm faizsiz finansman stratejilerini benimsemektir. Yoksulluk, aşağılık, açlık ve hastalık kısır döngüsü bizi rahatsız etmeye devam etmesin!
 

1 Yorum

  1. mücahit yılmaz

    Eylül 11, 2020 Cuma 14:31

    küresel kapitalizmin en güçlü silahı olarak faiz meselesi her müslümanın mutlak muhalefetini hak ediyor. ancak bir de ekonominin çalışma sürecinde artık olmazsa olmaz hale gelen kredi meselesi var. Müslümanların kredi vereni mağdur etmeden parasal akışı sağlamaları lazım. tarihsel olarak karz-ı hasen, para vakıfları örneklerine konsantre olabiliriz. Bu süreçte diğer dinlerde faizin "meşrulaşma" sürecinin dikkatle incelenmesi gerekir aksi takdirde bir felakete ddönüşebilir. Müslümanların ticaretin ve üretimin önünü açacak müesseselere ihtiyacı var.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.