Sosyal Medya

SOSYAL-KÜLTÜR

İsveç'te Mülteci Çocukların Kaçırılması

İsveç Sosyal Hizmetler Kurumu'nun mülteci ailelere yönelik faaliyetlerine genel bir bakış

Mudasir Musa

“İsveç Sosyal Hizmetler Kurumu'nun mülteci ailelere yönelik faaliyetlerine genel bir bakış.”
 
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada en çok gündem olan olaylardan biri, İsveç'teki mülteci ailelerin çocukları idi. Basında yer alan haberlere göre İsveç hükümeti birçok mülteci ailenin çocuklarını alıkoymak başta olmak üzere birçok zulüm ile karşı karşıya bırakıyor.
İsveç, Kuzey Avrupa'da bulunan İskandinav ülkelerinden biridir. İsveç'in batıda Norveç ve kuzeydoğuda Finlandiya ile kara sınırı vardır. Ülke aynı zamanda güneyde Danimarka, Almanya ve Polonya, doğuda Estonya, Letonya, Litvanya ve Rusya ile sınırdır. İsveç, yüzölçümü bakımından Avrupa Birliği'nin üçüncü büyük ülkesidir (450.295 km2). Ülkenin nüfusunun 10 milyon 350 bin olduğu tahmin edilmektedir.

İsveç, ülkelerindeki siyasi rejimlerin cehenneminden ve adaletsizliğinden kaçan, kendileri ve aileleri için adalet, özgürlük, insana yakışır bir yaşam ve parlak bir gelecek arayan göçmenlerin uğrak noktalarından biridir. Ancak bu günlerde, bu mültecilerin İsveç'te maruz kaldıkları acı olaylarla ilgili birçok video ortaya çıktı. Hayallerini gerçekleştirecekleri bir cennet olmasını diledikleri bir ülke onlar için dayanılmaz bir cehenneme dönüştü. Bu yaşananlar İsveç’te ikamet eden mültecilerden birinin şunları söylemesine neden oldu: "Avrupa bize kendi dilinde diyor ki, siz Avrupalı değilsiniz ve bu nedenle Avrupa sizi hoş karşılamaz." Oysa bu mülteciler, müreffeh bir gelecek ve çocuklarına iyi bir yaşam sağlamak için denize ölümüne daldılar ve güçlü dalgalara karşı ölüm kalım mücadelesi verdiler.
İsveç'te çocukları ellerinden kaçırılan mülteci ailelerin acısını anlamak için çocukların insan hayatındaki önemine kısa ve hızlı bir şekilde göz atalım.

Çocukların İnsan İçin Değeri

Çocuklar Cenab-ı Hakk'ın büyük bir lütfu ve rızkıdır. İnsanoğlu tarih boyunca bu nimetin büyüklüğü üzerinde ittifak etmiştir. Çocuklar ilahi bir armağandır. Çocuklar aile evinde ışık, mutluluk ve rahatlıktır. Çocuklar dünya hayatının süsü ve güzelliğidir.
Kuran-ı Kerim’de Âl-i İmrân suresinin 14. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır." Ayette açıkça belirtildiği gibi insanoğlu için en çekici varlıkların başında çocuklar gelmektedir. Nitekim çocuklar bu gezegende yaşamın devam etmesinin nedenidir. Bu nedenle tarih boyunca farklı ırk, din ve renklerden insanların bu nimete mazhar olmayı dilediklerini görüyoruz. Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de yüce Allah'a yalvaran ve O'ndan çocuk isteyen birçok peygambere yer verilmiştir.

“Zekeriyya'yı da (an).  Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, vârislerin en hayırlısısın, (her şey sonunda senindir)."  (Enbiya 89.)
"Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi)." (Âl-imrân 38.)

Hazreti İbrahim -selâm onun üzerine olsun- çocuk lütfettiği için Allah'a şükür ediyor: "İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir." (İbrâhîm 39.)
Firavun Ramses -Hz. Musa'nın Firavun'u- İsrailoğulları'nın tüm erkek çocuklarını öldürmek için emir verme noktasına ulaşan tiranlığına, gururuna ve yolsuzluğuna rağmen Allah'ın kudreti sayesinde bu amacına ulaşamamıştı. Kur'an- Kerim’in bize haber verdiği gibi: “Firavun'un karısı şöyle dedi: "Bana da sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz." Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi.” (Kasas 9.)
İslam güneşi insanlığın semasında doğduğunda çocuklara ilgi göstermeyi ve onlara en güzel şekilde bakmayı emretti. Hz. Peygamberin (sav.) sünnetinde bunun delilleri sayısızdır.

İsveç Sosyal Hizmetler Kurumları

İsveç’te sosyal hizmet kurumlarının görev ve sorumluluk alanları belli konular üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu kurumların en temel görevi yaşlılara, engellilere ve ihtiyaç sahibi ailelere destek ve sosyal hizmetler sağlamaktır. Bu kurumlar aile bakımı kapsamında, 18 yaşın altındaki çocukları ve “reşit olmayan kızları” psikolojik ve fiziksel istismardan ve uygunsuz sömürüden korumakla sorumludur. Bahsi geçen konularda herhangi bir ihlal olduğunun kanıtlanması durumunda bu kurumlar olaya müdahale ederek çocukları ailelerinden uzaklaştırır ve onların İsveçli ailelerle birlikte yaşayabilmelerini sağlar.

Bu uygulamanın kökleri çok eski zamanlara kadar uzanmaktadır. Esasında bu yasalar başlangıç aşamasında mültecilere yönelik değildi. Ancak son zamanlarda İsveç'e mülteci akınının başlamasıyla birlikte bu yasa, çoğu Müslüman olan Ortadoğu ülkelerinden gelen mültecilerin çocuklarını çalmak ve kaçırmak için kullanılan bir madde haline geldi.
Bazı kaynaklar, İsveç Çocuk Refahı Yasası'nın geçen yüzyılın yetmişli yıllarından beri İsveçli ailelere çocuk yetiştirme ve onlarla ilgilenme konusunda farkındalık kazandırmak için çıkarıldığını iddia etmektedir.

Olaya biraz daha yoğunlaşarak baktığımızda başlangıçta bu yasanın amacının çocukları ebeveynlerinden ayırmak olmadığını görürüz. Yasanın temel amacı İsveçli aileleri bilinçlendirmektir. Bu nedenle İsveç'e mülteci göçü dalgası öncesi çocukların anne babalarından ayrılması vakalarına dair hiçbir olay gündeme gelmemiştir. Mültecilerin İsveç’e gelmesiyle birlikte bu yasa çok aktif hale geldi. Bu sayede çocukları elinden kaçırılan birçok göçmen ailenin haklı feryatlarını dile getiren haberlerle karşı karşıya kaldık.

Bazı kişiler şöyle düşünebilir: “Bu yasa mülteciler İsveç'e gelmeden önce çıktı ve herkes ona uymak zorundadır.” Fakat buradaki sorun yasanın ortaya çıkış tarihi değil, uygulanış şeklidir. Çünkü geçen yüzyılın yetmişli yıllarında bu yasa çıkarıldığında, İsveç hükümeti İsveçli aileleri eğitmek için eğitim kursları açtı. Bu kurslar sayesinde birçok aile sosyal kurumlarla nitelikli iletişim imkanına sahip oldu ve çocukların kaliteli bir şekilde yetiştirilmesi hususunda farkındalık sahibi oldu. Fakat mülteciler söz konusu olduğunda işin rengi tamamen değişti. Mülteci çocukları kendi ailelerinden koparılarak İsveçli ailelere teslim edildi. Çocukları zorla sahiplenen İsveçli ailelerin onlara kötü davrandıkları hatta işkence yaptıkları ispatlansa dahi İsveç hükümeti tarafından hiçbir çözüm üretilmedi. Bütün bunlara kültür ve din farklılıkları da eklenince iş iyice içinden çıkılamaz bir hal aldı. Mesela Batı toplumlarında çocuklara yönelik psikolojik ve fiziksel şiddet olarak görülen bazı davranışlar, birçok toplumda çocuklara karşı rehberlik, tavsiye ve babalık sorumluluğunu taşımak olarak görülmektedir.

Burada en garip şey ise yaşanan bu sorunları çözmekle sorumlu olan İsveçli sosyal kurumların sergilemiş olduğu yanlış tavırlardır. Mesela pek çok durumda çocuklara evde ya da okulda herhangi bir psikolojik veya fiziksel şiddete maruz kalıp kalmadıkları sorulmaktadır. Eğer çocuğun ailesi tarafından çeşitli olumsuz davranışlara maruz kaldığını kabul ederse İsveçli sosyal kurumlar olaya müdahale ederek çocukları “kendilerince” şiddet ortamından uzaklaştırmaktadır. Buraya kadar her şey gayet normal görülebilir. Fakat sosyal kurumlar aracılığıyla ailelerinden koparılan çocukların sonraki durumlarını takip ettiğimizde ortaya çok vahim gerçekler çıkmaktadır. Mesela yapılan bir araştırma sığınmacı çocuk ve gençlerin yemek, barınma gibi temel haklar karşılığında sömürüldüğünü ortaya koymaktadır. Bu çocuk ve gençler suça bulaşma, ucuz işgücü olarak kullanılmanın yanı sıra fuhşa da zorlanmaktadır. Bu araştırmaya göre ailelerinden zorla koparılan mülteci çocukların yüzde 38,5’i para ya da barınma karşılığında fuhuş dahil istemedikleri şeyleri yapmak zorunda kaldıklarını söylemektedir.

Ayrıca çocuk ve ailesi arasındaki birçok sahte duruşmada, çocukların söylediklerinin çoğunun yalan olduğu kanıtlanmıştır. Ancak çocuklar ailelerinin yanında kalmak istemediklerini belirtirlerse ailelerinden uzaklaştırılmaktadır. İsveçli sosyal kurumlar bu durumu bahane ederek çocukları hızlı bir şekilde din, kültür ve gelenek bakımından kendilerinden çok farklı ailelerin yanında yaşamaya göndermektedir. Ayrıca birçok görgü tanığının ifadesine ve basına sızan video kliplere göre kötü muamele bahanesiyle ailelerinden kaçırılan bu çocukların İsveçli ailelerde ve sosyal kurumlara bağlı merkezlerde şiddete ve kötü muameleye, zorbalık ve ırk ayrımcılığına maruz kaldıkları görülmektedir. Tacize uğrayan, küçükken zorla evlendirildiği için ailelerini terk eden pek çok kız çocuğu, yanında yaşamak üzere gönderildikleri ailelerde ciddi anlamda ahlaki çöküntüye uğramaktadır.
Evrenin kanunları ve tarihteki olayların akışı bazen insana karşı konulamayacak şeyleri dayatır. Bu hususlardan biri de şüphesiz savaşlardır.

Savaş nedeniyle insan, kendisi ve ailesi için güvenli bir yer arayışına girer. Bu uğurda doğup büyüdüğü vatanını terk etmek zorunda kalabilir. İşte bu terk edişin ardından birçok acı, zulüm ve ıstırap yaşanır. Yüce dinimiz İslam, göçmenlik yasasını onaylamış ve Müslümanların güvenli bir yere göç etmesine izin vermiştir. “Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: "Ne işte idiniz!" dediler. Bunlar: "Biz yeryüzünde çaresizdik" diye cevap verdiler. Melekler de: "Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir." (Nisâ 97.) Allah yolunda hicret eden kimse yeryüzünde gidecek birçok güzel yer ve bolluk (imkân) bulur. Kim Allah ve Rasûlü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükâfatı Allah'a düşer. Allah da çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Nisâ 100.)

Tarih boyunca peygamberler, ashapları ve onlardan sonra gelenler hicret etmişlerdir. Ancak Kuran ayetleri, Hz. Peygamber'in hadisleri ve fıkıh alimlerin sözleri, bu göçün İslam açısından kabul edilebilir olması için yapılması gereken şartları ortaya koymuştur. Bu şartlar çağlar boyunca tüm gelenekler tarafından tanınmaktadır.  Öncelikli olarak bir insanı göç etmeye iten zorlayıcı bir durumun olması ve gideceği yerin ilk yerden daha iyi olması gerekmektedir. İslam’ın bu konuda ortaya koyduğu en önemli unsur kişinin hayatında sahip olduğu en değerli şey olan dininin ritüellerini yerine getirebilme durumunun sağlanmasıdır. Bu beyana göre Müslüman bir kimsenin şeriatın amacı olan dinini, namusunu ve malını muhafaza edemediği bir ülkeye hicret etmesi caiz değildir. Bütün bu şartla sağlandığında Müslümanlar için hicret kapısı açılmış demektir. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: "Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" (Nisa 97.)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.