Sosyal Medya

İSLAM

Manevi Hastalıklarımız (Gıybet, Haset, Kibir, Riya)

Manevi Hastalıklarımız (Gıybet, Haset, Kibir, Riya)


Ömer Arif

Kardeşlerim!
Düşünebiliyor musunuz, vücudumuz birtakım şeyler sebebiyle hastalanır; kalbimiz, maneviyatımız ve mana alemimiz de birtakım şeyler sebebiyle hastalanır. Allah bizden herzaman kalb-i selim olmamızı ister.
“O gün ne mal ne evlat, hiçbirisi fayda vermez. Ancak o gün kim ki hastalıksız bir kalp getirmişse kalbi Selim getirmişse o fayda verir.” (Şuara 88-89)

Kalb-i selim demek; hastalıksız, iman ehli müminin kalbi demektir. Bir de kalb-i merid vardır. Hasta kalpli demektir ve münafıklarda bulunmaktadır. Kalb-i mahtum ise artık mühürlenmiş, mühürlü kalptir. İşte biz kalb-i selim olmak için, hastalıksız bir kalbe sahip olmak için ve o kalbi de hastalıksız bir şekilde sahibine teslim etmek için bu manevi hastalık yapan şeylere dikkat etmemiz gerekmektedir.

Bu hastalıkların başında gıybet gelir. Genel manada düşündüğümüz zaman, başımıza ne geliyorsa dilimizden geliyor. Dilin pek çok afeti vardır… Bunlardan birisi de gıybettir. Hani Allah'ın resulü buyuruyor ya, kısacık bir hadisi şerif ama her şeyi topluyor içinde… “Kim ki sustu, kurtuldu” (Tirmizî, Kıyâmet, 50/2501; Dârimî, Rikâk, 5). Susmak lazım; boş, gereksiz yalan iftiralardan ve gıybetten uzak durmak lazım. Allah'ın Resulü bir hadis-i şerifinde de şöyle buyuruyor: “Âdemoğlu sabaha çıktığı zaman bütün organları dile baş eğerler ve kendi dilleri ile şöyle derler: Ey dil! Bizim hakkımızda Allah’tan kork. Biz sana uyarız. Eğer sen doğru olursan biz de dürüst oluruz. Eğer eğilirsen bizde eğiliriz.” (Tirmizî, Zühd, 60). Elbette dilin cürmü küçüktür ama kendi hep büyüktür; hacmi küçücüktür ama açmış olduğu yara gerçekten büyüktür. Gıybete gelince, Ebû Hureyre (r.a)'den merfû olarak rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (sas): “Gıybet nedir bilir misiniz?” dedi. Ashâb: “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (sas): “Kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır.” buyurdu. Ya kardeşim de benim söylediğim bulunursa, ne buyurursun? de-nildiğinde. O da: “Söylediğin onda varsa, onun gıybetini yapmışsın demektir. Eğer onda yoksa, ona iftira etmiş olursun.” dedi. (Müslim, Birr, 70; Ebu Davud, Edeb, 35; Tirmizi, Birr, 23)

Demek ki gıybet, duyduğu zaman kardeşimizin hoşuna gitmeyecek şeyin adıdır. Gıybet noktasında Rabbimiz buyuruyor ki: “Bir kısmınız diğer bir kısmın gıybetini yapmasın. Sizden bir kimse kardeşinin ölü etini yemek ister mi? Bak nasıl da tiksindiniz. İşte gıybet de böyle bir şey…” (Hucurat: 12). Abdullah Bin Mübarek adı gibi mübarek bir adamdır. Diyor ki: “Birisinin gıybetini yapacak olsaydım annem ile babamın gıybetini yapardım çünkü onlar sevaplarıma başkalarından çok daha lâyıktır.” Bazı hususlarda gıybetin ne kadar büyük felaket olduğunu anlamak gerekir. Gıybetten uzak durmak lazım. Kıymetli kardeşlerim doğru bir ifadeyle şunu söyleyebiliriz: Allah zikre devadır. Birtakım şahısların ismini zikretmek ise başa beladır, musibettir. Yine gıybette alakalı Süfyan b. Uyeyne şöyle buyuruyor: “Gıybet var ya gıybet borçtan daha büyük bir derttir. Borç ödenir ama gıybet borcunu nasıl ödeyeceksin, borçtan daha ağırdır”

İmam Gazali: “Haset ile gıybet neredeyse sahibini küfre götüren hadiselerdir” der. Peki niçin gıybet ederiz? Niçin gıybete dalarız? Birincisi; iman zayıflığıdır. İkincisi; gıybetin ne kadar büyük bir musibet olduğunu bilememektir yani cehalettir. Üçüncüsü; Dünya sevgisidir. Dördüncüsü; hırstır. Beşincisi; birtakım kimseleri haksız yere öne çıkarmak, birtakım kimseleri de geri atma derdinde olmaktır.
Bu gıybet hastalığından nasıl kurtuluruz? Birincisi; gıybetin ne kadar büyük bir felaket ve günah olduğunu anlamak lazım. Kalbe yerleştirmek lazım. İkincisi; büyük insanlarla, salih insanlarla gıybet yapmayan insanlarla arkadaş olmak lazım. Bir mecliste bir araya geliyorsunuz üçüncü adamı konuşuyorsunuz, diğer adamı konuşuyorsunuz. Elbette bu meclis, kötü bir meclistir. Bu meclis herkesi bozar. Ama Allah'tan korkan, gıybete dalmayan salih insanların bulunmuş olduğu bir mecliste asla gıybet olmaz. Başkalarının sözü geçmez. Bu da bize müthiş bir şekilde örnek olur. Hani bir söz var ya: “Fasık olan kimsenin gıybeti yoktur.” (Mecmau’z-Zevaid, 1/149). Bu ne manaya geliyor? Her adını anladığımız, her sözünü söylediğimiz kişiyi fasık ilan edip de gıybeti kendimize meşrulaştırmayalım. Fasıklığı ayan beyan açık olan, net olan kimsenin hakkında birtakım insanları aldatmaması adına yapılan uyarılar elbette gıybet olmaz. Zalimin gıybeti olmaz. Zalime karşı mazlumları uyarmak, mazlumları organize etmek de tabii ki gıybet olmaz. Tam aksine cihad olur. Bununla birlikte bidatçıların, insanı aldatanların, ticaret yapıyorum diyerek insanların kanını emen, sömüren ve o kimselere yaşayabilecekleri tehlikeleri anlatmanın gıybeti olmaz.

İkinci büyük hastalık; maneviyatımızı yerle bir eden, manamızı bozan hasettir. Haset nedir? Çekememezliktir. Allah'ın verdiği güzelliği o kimsede yok olmasını istemektir. Allah vermişse birine güzelliği; onun güzelliğine haset etmeyeceksin… Mal ise veren Allah, makam ise veren Allah, ilim ise veren Allah… Bu sebebe binaen hasedin en büyük sıkıntısı, haset edenedir. Denir ki: Haset eden mesut olmaz” Yani haset eden kimse asla mutluluk göremez. Bakınız hasetçilerin babası, atası şeytan, Adem'e (a.s) Havva’ya (a.s.) haset etti. Bir başka örnek Kabil'dir. Habil’e haset etti, kendisi kan döktü ve cinayete götürdü. Bir başka örnek; Yahudiler ve Hristiyanlar, Müslümanlara bizim Peygamberimize nübüvvet mührü verilince haset ettiler. Aralarında çıkan itilafların çoğu bu çekememezlik ve hasettendir. Bu sebebe binaen ne kötü bir huydur ve ahlaksızlıktır haset. Allah'ın Resulü şöyle buyuruyor: “Ateşin odunu (veya otları) yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir.”( Ebû Dâvûd, Edeb, 44/4903). Ayrıca Peygamberimiz (sas) şöyle uyarıyor: “Size geçmiş milletlerin hastalığı sirayet etti. Bu, haset ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz, kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum. O, dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yaygınlaştırın.” (Tirmizi, Sıfatul Kıyame 56).

Çünkü geçmiş kavimlerin öne çıkan kötü ahlaklarından bir tanesi de haset idi. Yine Resulullah şöyle buyurdu: “Bir kulun içinde iman ve haset aynı anda bulunmaz” (Nesâî, “Cihâd”, 8). Yani haset öyle bir sıkıntı verir ki, önce imanı zayıflatır. Daha sonra Allah muhafaza imanı tamamen ortadan kaldırmış olur.

Muhterem kardeşlerim! Öyleyse hasedi yok etmek lazım. Tevekkül etmek lazım. Allah'a dayanmak lazım. Peki haset nasıl tedavi edilir? Önce Allah korkusu, sonra Allah'ın ilim sıfatına güveneceğiz. Güzelliğine mi haset ettik, ilmine mi, malına mı, bütün bunları veren kim? Takdir eden kim? Allah (c.c.). O zaman teslim olacağız. Hasedin ne kadar büyük yanlış, büyük bir günah olduğunu bilip, uzak durmanın mücadelesini vereceğiz. Sonra selamı yayacağız. Haset edilen kimseye öncelikle selam vermeli ve “malın mübarek olsun, ilmin mübarek olsun” demeliyiz. Önce bu şekilde dille söylemeliyiz ve yavaş yavaş kalbe de elbette girecektir. Hepsini unutsak bile veren Allah'tır. Allah'ın verdiğine karşı bize ancak teslimiyet düşer. Sonrasında ihlaslı olmak lazım. İhlaslı bir kimsede haset olmaz ve Allah (c.c.) onu o şekilde imtihan ediyor.

Kalbimizi, manamızı, maneviyatımızı tarumar eden aradan şey kibirdir. Bir damla sudan yaratılmış olan bir mahluka kibirlenmek yakışır mı, büyüklenmek yakışır mı? İmanda İslam’da, müminde bulunmaması gereken bir kötü ahlak da kibirdir, büyüklenmektir. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İşte bu ahiret yurdudur yeryüzünde büyüklük ve fesat istemeyenlere biz o ahiret yurdunu vereceğiz. Ahiret yurdu, Cennet yurdu kibirle asla yan yana gelmez.” (Kasas:83) Allah'ın resulü yine şöyle buyuruyor: “Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.”  Bu, şu manaya gelir, cennete bir giriş var, bir hesapsız cennete giriş var, bir kolay bir hesaptan sonra cennete giriş var, bir de azaptan sonra cennete giriş var. Buradaki manası cennete ilk girenlerle birlikte kibirliler giremez. Allah'ın Resulü: “Kim mütevazi olursa Allah onu yüceltir. Kim kibirlenirse Allah onu yerin dibine geçirir.” (Hatib, Tarih (2/110), Ebu Nuaym, Hilye (7/129), Kudai, Müsnedu'ş-Şihab (335) ve İbnu'l-Cevzi, el-İlelu'l-Mütenahiye (2/325-326)
Bakınız Firavun’a… “Ben sizin en büyük rabbinizim” dedi. İbret-i alem olsun diye suyun dibinde boğuldu. Allah bir kibirlinin secdeye varmış akıbetini de o şekilde gösterdi. Nemrut'a bakın bir de… Sinekle oldu akıbeti… Ebu Cehil'e bakın bir de… Yarı boyuna bile varmayan bir adam Abdullah b. Mesut kafasını kulağına taktı. Sürüye sürüye Resulullah'ın yanına getirdi.

Kibrin sonu afettir. Kibrin akıbeti afettir, hüsrandır, rezilliktir. Peygamberlere, Sıddıklara, salihlere baktığımız zaman hayatlarında hep tevazuyu görüyoruz. İnsan olgunlaştıkça, derecesi yüceldikçe, ahlakı güzelleştikçe, mütevaziliğinin daha da arttığını görüyoruz. Bir kimse derse ki: “Alem işte benim” O, cahilin ta kendisidir. Sen kendinde varlık hissetme. Dünyayı, makamı, malı kalpten çıkarmalıyız. Şeddat'a bakın örneğin… Güya kendisine göre bir cennet yapmaya çalışmıştı. Akıbeti ne oldu? Her kim ki kibirlenirse, Allah onu sonuçta yerin dibine geçirecektir. Çünkü o kibirlilere mühlet verir Allah. Ama vakti geldiği zaman yerin dibine geçirir. Rezil rüsva eder.

Bu dünyada varoluş gayemiz nedir? Allah'a kulluktur. Rabbimiz mahşerde şöyle seslenecek: “O zaman kulluk için yaratıldığınız zat dışında gösterdiğiniz ameller, namazlar, ibadetler, infakların hepsini kim için yaptıysan hadi iste ondan sevabını.” (Müsned, V, 428, 429). O kişiler elbette kimseyi bulamayacak. Gösteriş için amel işleyenler, gösteriş için yapanlara cennet uzaktan gösterilecek. “Dileyim Yarabbi” diyecekler. “Hayır sen sadece beni gösterdin. Biz de uzaktan sana bunu gösteririz. Elbette verilecek karşılık amel cinsindendir…

2 Yorum

  1. Admin

    Haziran 14, 2022 Salı 11:38

    Okumak istediğiniz makaleyi, bulunduğu kısmın (İslam, sosyal-kültür, ekonomi ve siyaset) menüsüne tıklayarak ulaşabilirsiniz. Yine makaleyi yazan kişinin ismiyle arayabiliriz: yazarlar ve arşiv menüsüne tıklayabiliriz. İlginiz için teşekkür ederiz.

  2. .

    Haziran 10, 2022 Cuma 12:28

    Sadece son atılan makalelere ulaşabiliyoruz. Önceden atılanlar görünmüyor. Sitede düzenleme yapamaz mısınız?

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.