Sosyal Medya

SİYASET

HİNDİSTAN Neden İslam’a ve Müslümanlara Saldırıyor?

Hindistan'da halkın yaptığı ve milyonlarca insanın katıldığı gösterileri görüyoruz. Bu gösteriler sırasında 300 Müslüman tutuklanmış, iki Müslüman şehit olmuş ve 10 kişi de yaralanmıştır.

Ebu Masum MÜCAHİT

Hindistan son zamanlarda büyük kargaşaların yaşandığı bir bölge haline geldi. Yüz ölçümü oldukça büyük olan ülke, farklı etnik kökene ve dini inanca ciddi bir nüfusu da bünyesinde barındırıyor.
İslam Barış dini değil mi? Bu sorunun cevabını tarihe baktığımızda açıkça görüyoruz. Nitekim İslam’ın hâkim olduğu coğrafyalarda ortaya koyduğu yönetim tarzı İslam’ın barış dini olduğunu gözler önüne seriyor.

Yavuz hırsız ev sahibini bastırır deyimi bugünkü dünya siyasetini her anlamda özetliyor. Batılı emperyalistler girdiği her bölgede savaş ve çatışma üretiyor. Emperyalistlerin olduğu her yerde kan ve göz yaşı var. Müslümanlar Balkanlardan ayrıldıktan sonra bölgede kaos ve göz yaşı bitmedi. Nitekim Kafkaslar ve Filistin başta olmak üzere aynı durumu geçmişte Müslümanların hakimiyetinde olan her bölgede gözlemlemekteyiz.

Hindistan’da Müslümanların Hakim Olduğu Yıllar

1858 yılına kadar Hint bölgesine İslam ve Müslümanlar hakimdi. Bu yıllarda bölgede barış ve esenlik dolu bir yaşam devam ediyordu. Kabileler ve farklı gruplar arasında çatışma ya da savaş yaşanmıyordu. Günümüzde ise Hindistan'da halkın büyük bir çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, Müslümanlara karşı yıpratma, yıldırma, hakaret eylemlerinin oldukça arttığını, bölgeye ölüm, kan ve gözyaşının hâkim olduğunu görmekteyiz.  1990'lı yıllardan sonra Hindistan Halk Partisi BJP’nin -şimdiki başbakan Narendra Modi’nin partisi- Hindistan'da söz sahibi olmaya başladığını söyleyebiliriz. Milliyetçi bir parti olan BJP’yi ve Modi'yi yetiştiren M6 İngiliz istihbaratı bu oluşuma büyük destekler vermektedir. Fikri alt yapısını Hindistan Hint milliyetçiliği ve Budist milliyetçiliği üzerine kurgulamış olan bu parti özellikle Müslümanlara karşı en vahşi kıyımları icra etmektedir.

Hindistan’da İngiliz Etkisi ve İç Karışıklıklar

Kast sisteminin olduğu Hindistan'da İslam ve Müslümanlar 1200 yıl hüküm sürmüşler bu dönemde özellikle halk arasında hiçbir problemin olmamıştır. 1858 yılında İngilizlerin Hindistan'a girmesiyle ülkede sömürü dönemi başlamış ve ülke planlı bir şekilde kaos ve çatışmaya sürüklenmiştir. Hindistan’ın sömürülmesi noktasında en büyük engel olarak İslam'ı ve Müslümanları gören İngilizler ülkenin yönetiminde devlet idaresinden anlamayan Hinduları etkin kılmaya başlamıştır. Hinduların etkili olmaya başladığı günden itibaren ise Hindistan'da iç karışıklıklar yaşanmaya başlamıştır.

Müslüman ve Budistler arasındaki asıl kırılma Modi’nin 1992 yılında Ayothada’da yer alan Babür Camii’ni yıkıp yerine Hindu tapınağı yapılmasıyla başlamıştır. 5 Haziran’da BJP Halk Partisi başkanı Naveen Kumar Twitter hesabından ülkede yaşayan Müslümanların Peygamberi Hz. Muhammed’e hakaret etmesiyle gündeme gelmiştir.  Bu olay karşısında Müslümanların tepkisinin cılız kaldığını görmekteyiz.  Çünkü Müslümanlar yeryüzünde etkili güce sahip değiller. Yeryüzünde söz sahibi olmak için gücü elimizde bulundurmak ve devlet sahibi olmak zorundayız. Nitekim devletlerin yaptığı saldırılara devletler karşı koyabilir. Halkın yaptığı tepkilere ise halkın tepki vermesi gerekir.  19 yüzyıldan sonra Müslümanların tarih sahnesinden çekilmesi ve 20. yüzyıl başlarında Halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte Müslümanlar başsız kalmıştır. Bunu fırsat bilen İslam düşmanları ise başsız gövdeye zalimce saldırmışlar ve saldırmaya da devam etmektedirler.

Son saldırıdan sonra Suud yönetimi Hindistan'ı kınamış, Kuveyt Hindistan'a nota vermiştir. 60 Müslüman ülkeden sadece ikisi bu olaylara tepki göstermiştir. Hindistan'da halkın yaptığı ve milyonlarca insanın katıldığı gösterileri görüyoruz.  Bu gösteriler sırasında 300 Müslüman tutuklanmış, iki Müslüman şehit olmuş ve 10 kişi de yaralanmıştır.

Müslümanlar Neler Yapabilir?

İslam'ı ve Müslümanları kafirin insafına bırakmak ancak İslam'dan uzak olan Müslümanların yapacağı çalışmalardır. Bugün Müslümanların yeniden iman edip namuslarını, mallarını, canlarını, akıllarını ve topraklarını koruyacak, kendi kutsallarına sahip çıkabilecek bir noktaya gelmeleri gerekmektedir.

İslam toplumunda yöneticiler Müslüman olmasına rağmen uyguladıkları kanunlar İslami kanunlar değildir. Bu yüzden bu yöneticiler Müslümanların değer yargılarını koruyamamakta ve onların haklarına sahip çıkamamaktadır. Halbuki İslam uluhiyet ayetleri diye bildiğimiz ahkam ayetleri, devlet ayetleri ve toplum ayetlerinden oluşmaktadır. “La İlahe” diyen Müslümanlar, yeryüzünde İslam'a ve Müslümanlara saygısızlık yapan bütün İlahları ortadan kaldırmakla ve “illallah” diyerek Müslümanların hak ve hukuklarını koruyacak bir yapı oluşturmak zorundadır.

İslam'ın ve Müslümanların üzerine gelen küfür devletlerinin -Batı Avrupa, Çin ve onların uşakları olan Hindistan- yöneticileri kendi dini değerlerini korumaya, kendi çıkarları uğruna ordularını ve toplumlarını hareket ettirmeye azami gayret göstermektedir.  Müslümanların bu zalim yapıyla mücadele edebilmeleri için öncelikli olarak bazı konularda fikir birliği oluşturmaları gerekmektedir.
Fikir birliği ise ilk olarak alimler arasında sağlandığında topluma sirayet edebilir. Fikirde birlik sağlayan Müslüman toplumlar ise hareket noktasında birlik içinde olacaklardır.

İslam alimleri Batının önümüze sunduğu fikirleri yorumlamaktan, onların bize karşı neler yapabileceğini ortaya koymaktan bile uzaktadırlar.  Arap baharı diye ortaya çıkan fakat Orta Doğu’nun yakılıp yıkılması olarak icra edilen uygulamalara birçok İslam alimi destek vermiştir. Bunun için yeniden bir İslam Alimleri Birliği oluşturulmalıdır. Bu alimler sadece İslami ilimleri değil, pozitif bilimlere ve siyaset ilmine de vakıf olan kişilerden oluşturulmalıdır.
 
 İslam Alimlerini Birliği’nin oluşturulmasıyla birlikte Müslüman devletlerin İslam'a göre yönetilip İslam'a göre hareket edebilecekleri bir birliğe doğru geçmesi ve acilen rahmetli Necmettin Erbakan hocanın dediği gibi İslam Nato’sunun oluşturulması gerekmektedir. Bu konu oldukça elzemdir. Çünkü unutmayalım ki kafirler ancak güçten anlar.
Enfal suresi 60. ayette Allah bize “Ey Müminler düşmanlarınıza karşı bütün imkanlarınızı seferber ederek kuvvet hazırlayın ve beslenmiş, eğitilmiş savaş atları yetiştirin.  Böylece Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutun. Allah yolunda ne harcarsanız karşılığı size tastamam ödenir. Hiçbir haksızlığa uğramazsınız.” Buyrulmaktadır.
Unutmayalım ki Allah en güzelini bilir. Allah’ın dediğine uyarsak yer yüzünde hiçbir Müslümanın sıkıntısı olmayacaktır.
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.