SİYASET
TÜRKİYE SAUDİ ARABİSTAN İLE NEDEN BARIŞTILAR ?
Türkiye büyük bir siyasi baskıya maruz kaldı, Ortadoğu ve Güney Akdeniz’de Türkiye’ye karşı, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi arkalarında Suudi Arabistan ve BAE ile beraber yarı askeri bir ittifak kurdular
Muhammed Abdülhamid
Eylül 2011’de Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk ziyareti Kahire’ye oldu. Müslüman Kardeşler kilit taşı olan Türk-Mısır ilişkilerinin konsolidasyonu için yeni bir başlangıçtı, ülkede istedikleri temel taşı ve en büyük siyasi ve sosyal güçleri var.
Aylar önce Mısır ile yakın işbirliği ve yakınlaşma hedeflendi. Türk hükümeti Hüsnü Mübarek’i deviren yeni Mısır ile ilişkileri güçlendiriyor.
Mısır’da, Haziran 2012’de, Muhammed Mursi iktidara geldiğinden birkaç ay sonra, Kasım 2012’de Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci ziyareti gerçekleştirdi, Ortadoğu’nun en büyük Sünni iki ülkesi arasındaki görüşme çok verimli ve stratejik ilişkilere yol açtı, Türkiye ve Mısır o dönemde, Mursi liderliğinde güvenlik, ekonomik ve askeri alanda stratejik bir koalisyon kurmayı ve Akdeniz’de sınır çizilmesi konusunda çıkan bütün sıkıntıları çözmeyi hedefliyorlardı.
Ancak,o sırada, Mısır’daki devrimin karşı-devrimci güçleri, Amerika, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi bazı körfez ülkeleri ve Ürdün gibi bazı diğer ülkelerden oluşuyor,bu güçler Mısır ordusu ile yakın temas halindeydi, herkes farkında ki, Mursi’nin İslami hükümetinin başarısı, körfez ülkelerindeki, hatta bütün Ortadoğu rejimlerini tehdit edecek,bu yüzden Haziran 2013’te Mısır savunma bakanı Sisi liderliğindeki askeri darbe başarılı oldu.
Adalet ve kalkınma partisinin temsil ettiği Türkiye, Mursi’nin hapse atılması ve İslami hükümetine darbe yapılması birçok sebepten dolayı tepkisi ağır oldu.
1-Türkiye içerisindeki darbelere karşı hassasiyet ki Türk halkı darbeler sonucu çok zulüm gördü.
2-Türkiye ve Mısır arasındaki ittifakın başarısızlığa uğratılması ki bu ittifak iki ülke için çok olumlu sonuçları olacağı ve iki ülkenin de Ortadoğu ve İslam dünyasında süper güç olmalarını umuluyordu.
Erdoğan farkına vardı ki, Mısır’daki askeri darbenin ve başarmasının arkasında Suudi Arabistan,BAE ve Bahreyn vardır,iki taraf arasındaki ilişki 2013’ten beri gergin bir sürece girdi, lakin 2016’de Türkiye’deki darbe girişiminden sonra bu süreç daha da gerilmeye ve kopmaya başladı, sonra 2017’nin yazında Katar’a uygulanan abluka, Türkiye’nin Katar ile sıkı işbirliği ve ona verdiği büyük destek, özellikle askeri, güvenlik ve gıda konusunda, Suudi Arabistan,BAE, Bahreyn ve Mısır’ın,ablukayı başarısızlığa uğratan ve Katar’ın durumu eskisinden daha güçlendiren düşmanca bir tavır olarak algıladılar.
Ama halk arasında söylendiği gibi “Devenin sırtını kıran saman”ertesi yıl Ekim 2018’de İstanbul’daki Suudi Arabistan konsolosluğunda işlenen Suudi Arabistan vatandaşı muhalif gazeteci Jamal Kaşıkçı cinayeti oldu.Adamı kesip, cesedini Türkiye’nin en büyük ve en önemli şehrinde kaybettrilmesi , Türkiye Cumhurbaşkanı liderliğindeki AKP hükümeti bu cinayeti Türkiye aleyhine düşmanca işlenmiş ve dünya gözünde Türkiye’yi rezil bir pozisyona düşürücü bir iş olarak algıladı.
Türkiye ve Aljazeera televizyonu gibi yandaş Arap medya ile cinayeti ifşa etti, Suudi Arabistan konsolosluğu 7/24 takip ettiler, Türkiye’nin bir güvenlik ekibi cinayeti günyüzüne çıkarana kadar,olay bir siyasi krize dönüştü,o tarihten itibaren Türkiye ve Suudi Arabistan arasında büyük bir kopukluğa sebep oldu.Suudi Arabistan Veliaht prensi Muhammed bin Selman cinayetin baş şüphelisi oldu.
Siyasi olarak iki taraf arasındaki ilişki o zamandan beri bir tür ysbancılaşmaya girdi, sonucu olarak Suudi Arabistan, Türkiye ekonomisine -gayrı resmi bir şekilde- boykot uyguladı, Türkiye’den ithalatı yasakladı, kendi vatandaşlarına, güvenlik mercilerden izin olmadan Türkiye’ye gitmelerini de yasakladı,bu şeyler iki ülke arasındaki dış ticaret hacmini etkiledi, Türkiye milyarlarca dolar kaybetti üstelik 2020’nin başında ortaya çıkan Korona virüs kriziyle beraber,o da uluslararası piyasada Türk lirasının değerini olumsuz etkiledi.
Türkiye büyük bir siyasi baskıya maruz kaldı, Ortadoğu ve Güney Akdeniz’de Türkiye’ye karşı, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi arkalarında Suudi Arabistan ve BAE ile beraber yarı askeri bir ittifak kurdular,bu ülkeler Akdeniz’de birçok kez askeri tatbikat yaptılar, bu tehditlere karşı, Türkiye, Akdeniz’deki haklarını korumak için Libya ile deniz sınırları anlaşması imzaladı.
Körfez uzlaşması, bir yandan Katar ve diğer yandan Suudi Arabistan liderliğindeki abluka yapan ülkeler,bu da 5, Ocak 2021’de Suudi Arabistandaki Al-Ula anlaşmasıyla sonuçlandı, bu da körfez-körfez ilişkilerinde yeni bir sayfa açılmasına yol açtı.Ayrıca, bir taraftan Suudi Arabistan ve BAE, diğer yandan Katar’a askeri, güvenlik ve siyasi destek veren Türkiye arasındaki buzdağın erimesi başladı, ABD’nin Ağustos 2021’de Afganistan’dan çekilmesi de Türkiye ve BAE arasındaki yakınlaşmayı hızlandırdı.
Bütün bu sebeplerden dolayı, Türkiye’nin Suudi Arabistan ile uzlaşma iradesinin bir iyi niyet göstergesi olarak, Jamal Kaşıkçı dosyasını Türk yargısında kapatıp Suudi Arabistan yargısına sevk edildi,Riyad ve Ankara arasında arabuluculuk konusunda Katar’da çok önemli bir rol oynamıştır, Türkiye Cumhurbaşkanlığı, geçen Ramazan ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan’a ziyaret edeceğini duyurdu, Suudi Arabistan veliaht prensi bu ziyaretten iki ay sonra 22, Haziran’da Ankara’ya bir ziyaret ile cevap verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan veliaht prensi ve heyetleri arasındaki ikili görüşme sonucu olarak Türkiye Cumhurbaşkanlığının yayınladığı ortak basın açıklamasına göre, yakın tarihte Türk-Suudi koordinasyon konseyi kurulacak, ayrıca, hava savunma, teknolojik, sağlık, enerji, iklim ve turizm alanlarında işbirliği sıkılaştırılacak.
Dikkat çekicidir ki veliaht prensin ziyareti, Mısır ziyareti ve Sisi ile görüşmesi, Ürdün ziyareti ve Kral Abdullah bin Hüseyin ile görüşmesi kapsayan bölgesel bir gezi içinde olması, belki de bu -bir ay sonra olacak olan Biden’in bölgeye ziyareti ve Suudi Arabistan’da 5 körfez ülkesi, Mısır, Irak ve Ürdün liderleriyle görüşmesi- bölgede gitgide artan arkasında Çin alan İran tehdidi karşısında bu ülkeler ile İsrail arasında yeni bir Ortadoğu savunma ittifakı oluşturmaktır.
Daha geniş bir açıdan okuyacak olursak, bölgesel güvenlik ve askeri ittifaklar kurmaya çalışan bu Amerikan stratejinin Ortadoğu ile kısıtlı olmadığını görürüz, aksine,2007’de kurulan “QUAD” ittifakı bundan eskidir, geçen yılın sonlarında Biden liderliğindeki Amerika onu aktifleştirmeye başladı, ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan’ı bir araya getiren bir ittifaktır. Onlar, Çin’in Güneydoğu Asya ve Pasifik’teki geleneksel düşmanları ve başlıca rakipleridir.
Bu ittifaka benzer şekilde, Amerika “AUKUS” ittifakı kurdu, ABD ile birlikte Avustralya ve İngiltere’yi içeren.
Gördüğümüz gibi, amacı bu ülkelerin karşı karşıya olduğu büyük tehlikelere karşı küresel koordinasyon olan bir Anglosakson güvenlik ve askeri ittifaktır,o tehlikelerin başında Çin geliyor. Tüm bu nedenlerle ABD, düşmanlarıyla savaşmak için,himayesi altındaki “gelilmiş bölgesel ittifaklar” stratejisine göre oynuyor, bunların başında önce Çin tehdidi ve onun arkasından giden İran ve Rusya tehdidi var.
Orta ve Doğu Avrupa’daki komünist ve sosyalist saldırıya karşı,Batı Avrupa ülkeleri, Amerika, Kanada, Türkiye ve Yunanistan ile yirminci yüzyılın ellili yılların başlarında “NATO”nun kurulmasına yol açan nedenlere çok benzeyen bir stratejidir.
Önümüzdeki haftalarda ve aylarda, stratejik ve ekonomik işbirliği hacminin artırılması açısından Suudi-Türkiye ilişkilerinin seyrinin gelişimini göreceğiz, özellikle savunma alanında, pek çok stratejik ve savunma raporu ve analizine göre Suudi Arabistan bir süredir Türkiye’nin Bayraktar insansız hava aracıyla ilgileniyor, özellikle Husi saldırılarına karşı, ayrıca hava sahasını İran yapımı insansız hava araçları ve füzelerden korumak için.
Henüz yorum yapılmamış.