Sosyal Medya

SİYASET

Suriye-Türkiye Yakınlaşması

Çavuşoğlu’nun, “Suriye devletinin tüm Suriye’ye hâkim olması gerekir.” şeklindeki ifadesi, Türkiye’nin 2011’den beri Suriye konusunda uyguladığı politikanın ciddi anlamda değiştiğini göstermektedir.

Ebu Masum Mücahit

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ağustos ayında Ankara’da düzenlenen 13. Büyükelçiler Konferansı’nda Suriye konusunda yaptığı açıklamalar dünya gündemine oturdu. Bu açıklamalarda en dikkat çeken nokta Çavuşoğlu’nun Suriye Dışişleri Bakanı Faysal ile 21 Ekim 2021’de yaptığı görüşmedeki bazı hususları kamuoyuna duyurması oldu. Çavuşoğlu’nun, “Suriye devletinin tüm Suriye’ye hâkim olması gerekir.” şeklindeki ifadesi, Türkiye’nin 2011’den beri Suriye konusunda uyguladığı politikanın ciddi anlamda değiştiğini göstermektedir.
 
Bu konuşma ile, Ağustos 2022 yılı Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmeye başlayacağı dönem olarak gündeme oturdu.  Rusya, Ankara ile Şam’ı görüştürmek için Soçi ve Astana sürecinden sonra sürekli uğraştı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Esad ile telefon görüşmeleri yapacağı noktasında birçok bilgi basına sızdı. Çavuşoğlu; “Muhalefet, Suriye hükümeti ile görüşmeli, PKK'nin Suriye kolu olan YPG’nin önü kesilmeli. Çünkü YPG’nin Suriye'yi bölme planları bulunmaktadır.” dedi
Çavuşoğlu'nun bu ifadeleri Suriye muhalefetini kızdırdı ve Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'nin kontrolünde olan bazı bölgelerde Türkiye aleyhinde gösteriler düzenlenmeye başlandı. Uzunca bir süreden beri Türkiye'nin etkili olduğu bir bölgede, Türkiye aleyhine gösterilerin düzenlenmesi ve bu gösterilerin Türkiye'nin desteklediği muhalifler tarafından yapılması oldukça manidardır. Çünkü Suriye muhalefeti Türkiye'nin verdiği destek sayesinde Şam yönetimine muhalefet etmektedir. Suriye muhalefetinin ve özellikle Özgür Suriye Ordusu’nun Esat ile anlaşması muhalifleri zor duruma düşürecektir.  Muhaliflerin Türkiye tarafından Esat'a teslim edileceği dahi ifade edilmektedir. 
 
Yıllarca “Esat gitmeli” diye politika yapan Türkiye’nin birdenbire “Suriye yönetimi tüm Suriye’ye hâkim olmalıdır.” şeklinde açıklama yapması, Suriyeli muhalifler arasında ÖSO’nun yıllardır verdiği mücadele boşa mı gidecek? sorusunu gündeme getirdi. Suriye’deki savaş ile; özellikle Şii-Sünni çatışması alevlendirilmiş, İran'dan ve Afganistan'dan getirilen Şii milis güçler bölge halkına zulmetmiş, insanların namuslarını kirletilmiş ve Suriye’nin kuzeyindeki bölgede Sünni kesim büyük kayıplar vermiştir.
 
Türkiye'nin birdenbire görüş değiştirmesi sadece Türkiye'ye bağlı bir durum değildir. 2020'den önce neredeyse bütün dünya Esat’a muhalifti. Özellikle 2020'den sonra ABD, Arap Birliği, Birleşmiş Milletler hatta Interpol bile Esat yönetimi ile bağlantıya geçti ve onunla çalışmalar yapmaya başladı. Özellikle Lübnan ve Ürdün gibi ülkeler Suriye yönetimi ile ciddi bir çalışma içerisine girmiştir.
Pekiyi ne oldu da 2020'den sonra dünyanın Suriye politikası değişmeye başladı? Arap baharı dediğimiz büyük Orta Doğu Projesi’nin (Siyonist Yahudilere göre vadedilen topraklar olan Fırat ve Dicle arası) 2003 yılında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “Türkiye dahil 22 ülkenin sınırları değişecek.” açıklamasıyla sinyalleri verilmişti. Bu açıklama aslında Suriye’de bir karmaşanın çıkacağının habercisiydi.
 
Sykes Picot (1917) anlaşması ve Yalta konferansları (1944) dünyayı bölüşüp sömüren İngiltere ve Fransa'nın çatışmasına neden olacaktı. (Daha önceki İngiltere Fransa savaşıyor mu? yazımıza bakabiliriz). Bu bir siyasi başlangıçtı.  Önceleri iki sömürgeci büyük güç anlaşarak Libya'yı, Irak'ı, Mısır'ı, Tunus'u ve Yemen’i yağmalamış, bu ülkelerin paralarına el koymuştu.  Bu paralara -daha önceki yazılarımızda ifade ettiğimiz gibi- Rothschilt ailesi el koymuştur. Bundan dolayı Fransız Rockefeller ailesi ile Rothschilt ailesi arasında çatışma başlamış ve bu durum İngiltere ile Fransa’nın arasının açılmasına neden olmuştu. Suriye savaşı işte bu iki gücün kendi arasındaki ihtilafından dolayı uzamıştır ve Arap baharı Siyonistlerin istediği şekilde başarılı olamamıştır. 
 
2020’den sonra ABD'nin Fransa tarafını terk ederek İngiltere tarafına geçmesiyle Suriye'deki güç dengeleri değişmiştir. Suriye ile daha önceden yakın irtibatlı olan İngiliz kontrolündeki Rus devletinin arabuluculuğu ile artık Esat İngiliz tarafında yer almaya başlamıştır. Bu nedenle dünya devletleri Esat ile normalleşmeye oluna girmiştir.  Dünya ülkelerinin Esat ile aralarının iyi olması, Suriye politikasında Türkiye'nin yalnız kalmasına neden olmuştur. Türkiye’yi Suriye politikası noktasında gazlayan ve savaştıran güçlerin yalnız bırakması, Türkiye yönetiminde “Bu meseleden az zararla nasıl çıkarım?” düşüncesini oluşturmuştur. Bu nedenle Türkiye yönetimi güneyinde konuşlandırılan YPG (küçük İsrail) ve PKK gibi terör gruplarının bölgeden çıkarılmasının gerekliliğini vurgulamaya başlamıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriyeli muhalifleri Esat ile anlaştırmak istemesinin ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması noktasında elinden gelen çabayı sarf edeceğini belirtmesinin alt yapısında bu durum yer almaktadır.
Suriye savaşı bölge siyasetçilerinin ve bölge halklarının bir daha düşünmemesi gereken bir savaştır. Bölge liderleri dış güçlerin yönlendirmesi hareket etmemeli, bölgedeki tüm devletlerin güvenliğini koruma altına alacak devlet politikaları geliştirmelidirler. Bölgedeki devletlerin liderleri öncelikle kendi halklarını düşünmeli ve on yıllık, yirmi yıllık, elli yıllık planlamalar yapmalıdır. Düşmanın oyunlarını iyi takip edilmeli ve ona göre hazırlıklar yapılmalıdır. Bölgede yaşayan halklar, siyasilerin her dediğine onay vermemeli, yanlış yapan siyasileri uyarmalıdır. Özellikle emperyalist güçlerin gazına gelen ülke liderleri uyarılmalı ve hata yapmaları engellenmelidir.  Unutmayalım ki savaşlarda en fazla zararı halk çeker.  
 
Suriye dünyanın en köklü medeniyetlerinin kurulduğu bir topraktır. İslam medeniyetinin yeşerdiği ve İslam kültürünün baskın olduğu bir topraktır. Suriye Savaşı'nda bu kültür ve medeniyet yakılıp yıkıldı. Bu savaşta iki milyon insan öldü, yedi milyon insan evsiz kaldı, on üç milyon insan yardıma muhtaç duruma düştü, iki milyon kadının namusu kirletildi.  Bu yaşananların da bir hesabının olduğunu siyasiler hiçbir zaman unutmamalıdır.  Çünkü liderlerin yaptığı davranışlar sadece kendilerini değil ülkeleri ve bölgeleri de etkilemektedir.  “Özür dilerim, yanlış yapmışım.”  anlayışı siyasette kesinlikle olmamalıdır. Halklar da bunun hesabını unutmamalıdır. Özellikle alimler topluma örnek olmalı ve onları yönlendirmelidir.
 
Siyonizmin hedeflerini çok iyi bilen, sömürgecileri çok iyi tanıyan ve onların oyunlarını daha önceden görebilen, Müslümanların çıkarları için önüne serilen her türlü teklifi reddeden Prof.  Dr.  Necmettin Erbakan, 1994 yılında yaptığı bir açıklamada “Bir gün hedef Suriye olursa bilin ki asıl hedef Türkiye'dir.” demiştir. Yani yaşanacakları on yedi yıl önceden söylemiştir. Erbakan, Suriye ile Türkiye arasındaki mayınlı bölgenin temizliği Siyonist bir firmaya ihale edildiğinde “Bu yapılan iş büyük İsrail’e hazırlıktır. Batılı istihbaratçıların bölgeden rahat geçebilmesi için böyle bir temizlik yapılıyor.” ifadelerini kullanmıştır. Bugün yaşananlar rahmetli Erbakan’ın ne kadar ferasetli bir siyasetçi olduğunu açıkça göstermektedir. Fakat onun yaşadığı dönemlerde satıldıkları liderlerin gönüllü sihirbazlığını yapan medya tarafından insanların gözleri kör edilmiş, algıları farklı yönlere yönlendirilmişti.
Bugün gelinen noktada hatanın neresinden dönülürse kardır mantığı ile hareket etmek gerekmektedir. Bu yüzden bölgede etkin olan ülkeler hatalarından dönmeli, Suriye muhalefetinin Şam yönetimi ile anlaşması ve Şam yönetiminin de genel af çıkarması gerekmektedir. Çünkü Müslümanlar birbirleriyle savaştıkça kazanan kafirler olacaktır. Ağıtlar Arapça, Türkçe, Kürtçe olacak; sevinç çığlıkları İngilizce, Rusça, Fransızca olacaktır. Irak savaşından ders çıkaran zalim ABD, Suriye’de kendisi savaşa girmedi. Özellikle Müslümanları birbirine kırdırarak zafere ulaşmak istedi.  Bu durumda kazanan kafirler, kaybeden ise İslam’ı bilmeyen, lideri olmayan, nefsinin esiri olmuş, dünyalık hırslarının peşinden koşan Müslümanlar oldu.
Son söz olarak diyebiliriz ki Türkiye yönetiminin Suriye'nin toprak bütünlüğü için uğraşması, bölge halkları ve Müslümanlar için İnşallah daha iyi sonuçlar doğuracaktır. Selam ve dua ile…
 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.