Sosyal Medya

İSLAM

Cami Şuuru ve Cemaatle Namaz

İslam dini cemaat dinidir. İslam; toplum, cemiyet ve cemaat noktasında hükümleri yoğunlaşmıştır. Tabii ki Cami ibadeti İslam'ın merkezindedir.

ÖMER ARİF


Muhterem kardeşlerim, elhamdülillah bir şuur sohbetinde yine beraberiz. Birbirlerini seven, birbirlerine inanan ve güvenen bir kardeşler topluluğu olarak bir araya gelmeyi bizlere nasip eden Allah’ımıza sonsuz hamd ve senalar, Peygamberlik zincirinin en son halkası Hz. Muhammed Mustafa’ya sonsuz salât ve selamlar olsun. Bu dersimizde “Cami Şuuru ve Cemaatle Namaz” konusunu işleyeceğiz.


Kardeşlerim!
İslam dini cemaat dinidir. İslam; toplum, cemiyet ve cemaat noktasında hükümleri yoğunlaşmıştır. Tabii ki Cami ibadeti İslam'ın merkezindedir. Bu şuuru elde ettiğimiz zaman yani gerçek manada cami ve cemaat şuuru ortaya çıktığı zaman bir medeniyet mefkuresi de ortaya çıkmış olur. Cami zaten kelime manası itibariyle toplayan demektir. Müminleri, Müslümanları günde en az beş defa toplayan, Cuma günü toplayan, bayramlarda toplayan ve aslında bütün bunların dışında ilim için irfan için, istişare için toplayan mekan demektir. Rabbimiz ayeti kerimede şöyle buyuruyor: “Ancak Allah'ın mescitlerine Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı hakkıyla kılan, zekatını veren Allah'tan başkasından korkmayan kimselerden umulur ki, bunlar hidayete eren kimselerdendir.” (Tevbe 9/18) Tabii ki imarı iki türlü anlamak lazım. Birincisi mescitlerin camilerin maddi imarı, fiziki imarı. Diğeri de manevi imarı demektir. Ne zaman maddi imara yoğunlaşılmış; yani yapımı, binası, tenzihi yoğunluk kazanmış, bununla beraber cemaat; ilim, irfan, hikmet yani manevi imarı ihmal edilmiş, o zaman devasa, görkemli, süslü püslü, güzel camiler yapılmış ama cemaatler bomboş. Bu, hiçbir şey ifade etmez işte. Camileri imar noktasında özellikle mütevazi, israftan kaçınılmış, kifayet miktarı insanların ihtiyacı olan yerlere camilere inşa etmek bir imardır. Bununla birlikte cami cemaatini dolduracak, camiye cemaat çekecek, camiliğin fonksiyonel noktasında içini dolduracak bir yapı oluşturmak da elbette caminin manevi imarıdır.


Peygamberimiz aleyhisselatu vesselam Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicret etti. Kuba’da bir müddet bekledi. Allah'ın Resulü’nün hicretten sonra yapmış olduğu ilk iş Kuba Mescidi’ni inşa etmek oldu. Yeryüzünde kubbesi Mescid-i Nebevi ile birlikte en doğru mescidi inşa etti. Kıblesini Cibril (a.s.) bizzat işaret etti, çizdi. Kuba Mescidi’nin inşaası da bize şunu haber veriyor: İslam, cemaat dinidir. Cemaat, İslam'da en mühim mefhumdur. Namaz da cemaatle eda edilir ve müminler, müslümanlar bir araya geldikçe de elbette işlerini güçlerini istişare ederler. Kuba Mescidi takva üzerine tesis edilmiş bir mescittir aynı şekilde Mescid-i Nebevi gibi… O mescitte yani Kuba Mescidi’nde çok temiz ve sevilen adamlar vardır ve Allah da çok temizlenenleri sever. Evet ilk mescit Kuba Mescidi bizlere şunu ifade ediyor: Mescitler takva üzerine bina edilir. Mescitlerin maddi imarında da manevi imarında da aslolan takvadır.


Peki bir mescit takva üzerine nasıl inşa edilir?


Birincisi bütün ameller, niyetlere göredir. Bir mescit inşa edilirken müminlere Müslümanlara Allah rızası için başka bir gaye gözetmeden, yer düzgün olacak şekilde, “bizim mescidimiz sizin mescidinizden daha büyük” diye övünmek için değil, gösteriş için değil, hele hele de haram işin içine hiç girmeyecek şekilde yapılması gerekir. Evet ilk önemli olan niyetle birlikte yapılan mescidin helal olması, haram girdirilmemesidir.


Allah aşkına muhterem kardeşlerim; Ebu cehiller, Mekke'nin müşrikleri bile Kâbe’nin yıkıldıktan sonra tekrar inşası, yapılması noktasında bir ilanda bulundular. “Aman ha sakın ha Allah'ın evine haram olan bir şey getirmeyin” diye duyurdular. Bunun üzerine ellerinde kesin helal olduğuna inandıkları bütün değerleri, paraları, altınlar, gümüşler geldi lakin yeterli olmadı ve dediler ki: “ne yapacağız?” “Allah'ın evine haram gireceğine bir bölümü eksik kalsın ama haram girdirmeyelim.”


Bugün bu hassasiyet o kadar kaybolmuş durumda ki muhterem kardeşlerim, madem mescit yaptıracaksın; israftan uzak, mütevazi, kifayet miktarında yaptırmak lazım ve bu sayede hassasiyetini ortaya koymak lazım. “Yol kenarında herkesin göreceği şekilde, ismi de çok büyük bir şekilde yazılmış, devasa bir cami yaptırmak istiyorum” diye düşünebilirsiniz. Hayır, asla istenen bu değildir ve bu olmamalıdır. Bu; mescitlerin, camilerin imarı değildir. Kuba Mescidi ve Mescid-i Nebevi, mescit inşasının prensiplerini ortaya koymuştur. Takva üzerine olmalı, niyeti bozuk olmamalı, helalinden olmalı ve kifayet miktarı olmalı.


Mescid-i Nebevi inşa edilirken dediler ki: “Ya Resulallah sana öyle bir mescit inşa edelim ki; doğu, batı bunu konuşsun.” Allah'ın resulü “hayır” buyurdu. “Kıyamet kim bilir çabucak gelir. Siz bana Musa'nın çardağı gibi hafif üzeri kapatılmış, sade bir mescit inşa edin” denildi. İşte o mescit Mescid-i Nebevi’dir. İçerisinde medrese gibi Ashabı Suffa’yı barındırırdı. İslam'ın ilk mektebi, İslam'ın ilk yatılı üniversitesi, Ashabı Suffa ortaya çıktı. İşte bizim bugün bunu konuşmamız lazım. Camiler artık daha süslü, daha israflı, daha pahalı değil de “sadece namazın kılındığı mekanlar” olarak düşünmek durumundayız.


Osmanlı'ya doğru gittiğimizde mescitlerin kullanımında ilim vardı, irfan vardı… Mesela Şam'dan bahsederler… Şam-ı Şerif'te o kadar çok cami dersleri vardı ki, caminin birisinde hanefi ilmi okunur, diğerinde maliki fıkhı okunurdu. Hatta caminin bir köşesinde fıkıh, diğer köşesinde tefsir okunur ve hemen caminin bitişiyle küçük küçük ders evleri yapılmıştı. Cami, medrese iç içe birlikte icra edilmişti. Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki: “Bir topluluk Allah'ın evlerinden bir evde toplanır. Allah'ın kitabını okurlar ve toplanıp aralarında ders yaparlarsa üzerlerine bir sekinet iner, rahmetiyle onları kuşatır. Melekler onları çepeçevre kuşatır. Allah kendi katındaki melekler onları hayırla yad eder.” (Ebû Dâvud, Salât 349, 1455. H.; Tirmizî, Kırâ'at 3, 2946 H.; Müslim, Zikir 38, 2699 H; İbnu Mâce, Mukaddime 17, 225. H. )


Peygamberimiz (s.a.s.) bir gün hane-i saadetten çıkar. Mescid-i Nebevi'de iki tane topluluk görür. Birisinin yanına varır. Allah'ı zikrediyorlar, tesbih ediyorlardır. “Ne kadar güzel, devam edin” buyurur. Diğer bir topluluğun yanına varır daha sonra. O toplulukta ayetler okunuyor mütalaalar yapılmaktaydı. “Bana yer ayırın” buyurdu Allah’ın Resulü o mescidi tercih etti ve buyurdu ki: “Ben ancak bir muallim olarak gönderildim.”


Halifelere mescitlerde biat edildi. Hilafetin, halifenin durumu mescitlerde ilan edildi. Savaşlar, önemli meseleler, hutbeler verildi. İnsanlar bilgilendirildi. Ne zaman ki sadece ve sadece namaz kılınıp eve daldığımız mekanlar haline geldi, elbette mescitlerin fonksiyonlarının boyutu tamamen terk edilmiş oldu.


Muhterem kardeşlerim, ihtiyaç varsa kifayet miktarı israfa girmeden yapılan mescit çok kıymetlidir. Çünkü Resulullah Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Kim ki Allah için bir ev bina ederse, Allah da onun benzeri cennette bir ev, bir köşk, ona bina etmiş olur.” Riyadan uzak, kibirden uzak, gösterişten uzak, başka niyet taşımadan, kifayet miktarı ve ihtiyaç da varsa yapılan mescit elbette imardır. Maddi imardır ve manevi imarın kapısı da sonuna kadar açılmıştır. Çünkü öyle köyler öyle mahalleler var ki, bütün ahaliyi bir camiye bir mescide toplasanız, yarısını doldurmaz ama karşı mahalleye tekrar daha büyük bir Mescit yapma yarışı var. Elbette helal olmaz bu. Caiz olmaz.


Muhterem kardeşlerim yine şunu unutmamak lazım, insanlar mescitler hususunda birbirlerine karşı övünmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Bugün bunu terk etmemiz lazım. Yani mescit yapıp, mescitlerle övünmek caiz değildir. Mescitleri yapıp mescitlerle başka insanları kibirlenmek caiz değildir. Mescitler ibadet mekanlarıdır, mescitler mütevazilik mekanlarıdır, mescitler bir kulun her yerde kul olduğunu bilmekle birlikte Allah'a kulluk noktasında diline, kalbine, gözüne en üst düzeyde daha dikkatli olduğu bir yerdir.
Mescitler cemaatle dolmalı. Allah'ın resulünün buyurduğu gibi en üstün namaz, kişinin camide kıldığı namazdır ve münferit olarak bir kişinin kıldığı namaza cemaatle kılınan namaz bir rivayette 25, diğer bir rivayette de 27 derece daha üstündür.
Peygamberimiz (s.a.s.) bir namazı kıldıktan sonra diğer namazı beklemeyi, o noktada ribat kabul ediyor. Allah yolunda cihat eden mücahidin sınırda beklemesi gibi değer ve kıymet veriyor.


Sahabenin birisi âmâ idi. Dedi ki: “Ya Resulallah, görüyorsun ki ben âmâyım. Benim gözüm görmez. Pek zorlanırım, özellikle akşam, yatsı vakti cemaate gitmeme noktasında benim için bir özür mazeret var mıdır?” Allah'ın resulü önce “evet” buyurdu. Sonra dendi ki: “Peki ezanı duyuyor musun?” “duyuyorum ya Resulallah” “O zaman sen gel cemaate katıl işte.” Namazı camide cemaatle eda etme noktasında herhalde bu hadise, başka hiçbir delil olmasa bile her şeyi ifade ediyor. Çok güçlü bir sünnettir, namazı cemaatle birlikte beş vakit kılmak, çok büyük sevaptır.


Cemaat ikiye ayrılır. Birincisi Cemaat-i Kübra’dır. Bir imam ve bir halife çevresinde cemaat olmaktır. Ikincisi Cemaat-i Suhra’dır. Beş vakit namaz, cuma ve bayram namazlarını camide bir imamın arkasında cemaatle birlikte kılmaktır. Elbette bu İslam'ın temel şiarındandır. Bir kimse cemaatle namaz kılmak için camiye yöneldiğinde attığı her adım için Allah (c.c.) o kimse için cennetten ikramlar lütfeder, ki ayrıca cemaatle namaza giden kimse Allah'ın korumasındadır. Hem kendimizi, hem çocuklarımızı, hem çevremizi cemaatle namaz noktasında alıştırıp, camide, mescitte cemaat noktasında hassasiyetimizi ortaya koyup, bu şuuru verme noktasında olmalıyız.


Cami Buluşmaları yapılıyor. Hiç olmamasındansa bu organizasyonlar bile bir artıdır. Çocuklar, gençler, aileler cami buluşması diye mescide gidiyor, camiye gidiyor, caminin havasını teneffüs ediyor. Mektepler hayırlı işlerin tamamının merkezi idi. İşte bu noktaya dönüldüğü zaman tekrar çok etkili yetkili ve tesirli bir İslam medeniyetinin dünyaya hâkim olduğunu göreceğimiz günler elbette gelecektir. Ne mutlu cemaat Şuuru elde eden ne mutlu cami ve mescide kalbi gönlü bağlı olanlara…
Muhterem Kardeşlerim;


Sohbetimizi Yüce Rabbimize arz edeceğimiz şu dua ile bitirelim:
Allah’ım, bize faydalı olacak şeyleri öğret, öğrettiğin şeyleri bize faydalı kıl.
Allah’ım, bize iman, ilim ve tâati sevdir.
Allah’ım, bize dini ilimlerde anlayış ver, bol rızık ve vücut sağlığı ihsan eyle.
Allah’ım, bizi hakiki iman, ilim, takva ve salih amel sahibi eyle.
Allah’ım, yeryüzünde zulüm altında inleyen mümin kardeşlerimize sen yardım ve zafer ihsan eyle. Onları zulümden kurtarabilme sorumluluğunu hissetmeyi bizlere ikram eyle.
Allah’ım, bize rehber kıldığın imanımız ile bizi yaşat. Huzuruna iman ve razı olduğun ameller ile gelebilmeyi nasip eyle. Kendisine iman nasip olmamış kullarına da hidayet nasip eyle. Bizleri ve tüm geçmişlerimizi affettiğin kulların arasına dâhil eyle. Âmin…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.