Sosyal Medya

SOSYAL-KÜLTÜR

İngilizce Dilden Öte Bir Şey Midir?

Ifeoluwa Siddiq Oyelami
 
“Bir dil bir insan, iki dil iki insan” diyen atalarımız çok doğru bir tespitte bulunmuşlar. Zira her dil, bambaşka bir kültürel birikim ve bakış açısını ifade eder. Her dil, o dili konuşanlara bambaşka ufuklar açar. Bu anlamda her dil kendi başına bir değerdir ve mutlaka korunup geliştirilmelidir. Ancak günümüzde dil öğrenmeyi teşvik eden söylemler çoğunlukla İngilizce öğrenimini ön plana çıkarıyor. Elbette küreselleşme ile beraber İngilizce bir dünya dili konumuna yükselmiştir. Bu nedenle hayatın birçok alanında İngilizce kullanılmaktadır. Fakat şunu da belirtmek gerekir ki tek başına İngilizce biliyor olmak, kişiyi entelektüel yapmaya yetmez. Öyle olsaydı İngiltere’nin en eğitimsiz insanları arasından birçok aydın çıkardı. Dolayısıyla İngilizcenin önemini vurgularken başka dilleri konuşan insanların milli gururunu kırmaya ve onları hor görmeye gerek yoktur.
 
Şimdi iki farklı liderin yabancı dil konusunda yaşadıklarına kısaca bakalım:
 
Bunlardan birincisi Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron. Macron iktidara ilk geldiği zamanlarda verdiği bir röportajda İngilizce konuştuğu için vatandaşları tarafından çok ağır şekilde eleştirildi. Türkiye’nin mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise henüz başbakan olmadan önce katıldığı bir televizyon programında “Başbakan olunca diğer liderlerle hangi dilde iletişim kuracaksınız” sorusuna muhatap oldu. Müslüman dünyasında yaşanan ikinci olay çok ilginç. Çünkü Türkiye’de belki de hiçbir kavim İngilizler kadar kötü çağrışımlara sahip değildir. Fakat kendini entelektüel sanan, yarı aydın diyebileceğimiz bir kitlenin nazarında en sevimli kavim İngilizlerdir. İngilizce bilmediğini bildiğimiz Erdoğan’a sorulan sorunun arka planında belki de İngilizlere duyulan bu saçma hayranlığın etkisi vardır.
 
Dil ve Statü

Sosyolojinin babası olarak kabul edilen İbn Haldun, mağlup halklar kendilerini yenenleri farklı alanlarda taklit ederler.” demiştir. İbn Haldun, giyim-kuşam, ev dizaynı, binek süsü vb. alanlarda örneklerini vererek ortaya koyduğu bu teori günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.

Bu teori, galip-mağlup ilişkisinin düşmanlık ötesinde hayranlık ilişkisi olduğunu göstermektedir. Başka bir deyişle mağlup her ne kadar galipten nefret ederse veya nefret ettiğini iddia ederse de zaman zaman bazı konularda kendini galibine özenir şekilde bulabilir.

Geçtiğimiz yüzyıllarda bugünkü İngilizcenin konumunda Arapça vardı. Arapça, İslam devletinin farklı coğrafyalarda yaptığı fetihlerle beraber, Arap yarımadasından çıkarak uluslararası bir dil haline gelmişti. Bir süre sonra İslam devletinin başkenti Medine’den Şam’a taşındı. Emevîlerin iktidarda olduğu bu zamanlarda, devlet işleri Farsça ve Grekçe ile yürütülüyordu. Dolaysıyla Rum ve Fars katipleri fetihlerden önceki makam ve şöhretlerini koruyabildiler. Ta ki Abdülmelik b. Mervan zamanında bu düzen değiştirildi ve artık devletin kitap ve defterleri Arapçaya çevrildi. Bu gelişmeden sonra toplumda büyüklük taslayan gayri-Arap katipleri, Arapça hocalarının önüne diz çökmeye ve çocuklarına Arapça dersi aldırmaya başlamışlardır.

Bu olay, Arap dilinin gramer bakımından gelişmesine ortam hazırlayan bir gelişme olarak kabul edilir. Demek ki, dilin önemi çoğu zaman özünden değil, konuşanlarının gücünden anlaşılır. Bir düşünürün söylediği gibi “Hindistan dünyayı hükmetseydi hepimiz Hintçe öğrenmeye can atardık.” Müslümanlar siyaset, ekonomi ve bilimde yükselişteyken Arapça rağbet gördü. Nitekim bugün İngilizce dahil birçok Batı dilinde kullanılan fen bilimleri terimleri Arapçadan alınmıştır. Ekonomik bakımdan da Müslümanların güçlü olduğu zamanlarda üzerinde Arapça yazan altın dinarın uluslararası ticaretteki önemi çok büyüktü. Bu yüzden İngiliz Mercia kralı Offa (757-796) kendisine Arapça harflerle “Lâ ilahe illallah” ifadesini taşıyan bir sikke bastırmıştı.

Bu noktada dil hususunda elde edilen başarının alt yapısında siyasi, ekonomik ve askeri başarıların olduğunu ya da bu alanlarda sağlanan başarıların dilin başarısına ciddi anlamda etki ettiğini çok net bir şekilde ifade edebiliriz. Hayatın belli alanlarında bir başarı elde eden toplumların diğer toplumlar üzerinde kültürel anlamda da önemli etkileri olmaktadır. Mağlup olan toplumlar galipleri birçok alanda taklit etmekte, Taklit ettikçe mağlup olmakta, mağlup oldukça da taklit etmektedirler. Bu kısır döngü mağlup toplumlar siyasi ve kültürel anlamda tarih sahnesinden silininceye kadar devam etmektedir.

Esasında bir insan grubunun başka grupları taklit etmesinin, tüm kültürlerde meydana gelen çok doğal bir süreç olduğunu belirtmekte fayda var. Fakat bu taklit belli bir seviyede kaldığında anlamlıdır. Eğer taklit edenlerin özünü yok edecek bir noktaya ulaşan taklitçilik söz konusu olursa kimlik ve kişilik sorunları gündeme gelecektir. Taklitçilik yapan toplumların temsilcilerinde aşağılık kompleksi oluşacaktır. İşte Müslüman dünyasının dil konusunda bugün yaşadığı durum tam olarak budur. İngilizce öğrenmek Müslüman gençler arasında bir lisan öğrenmenin çok ötesinde; bir zekâ ölçütü, bir entelektüellik göstergesi gibi algılanmaktadır. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Çünkü insanlar dil ile düşünürler. Eğer dil bozulursa düşünce bozulur. Düşüncenin bozulması eylemin bozulmasına yol açar. Böylece toplum tamamen yok olur. Bu yüzden Müslümanlar hayatı kendi kelimeleri ve kavramları ile anlayıp anlamlandırmak zorundadırlar.
 
Sömürgeci Dilinden Dünya Diline İngilizce

İngilizlerin dünyanın her noktasına gidip siyasi ve ekonomi kaygıyla sömürge faaliyetleri sürdürmüş olmaları, İngilizceyi meşhur kılan faktörlerin başında gelmektedir. İngiltere’nin sömürgelerinden biri olan ABD, dünya savaşlarından sonra -Avrupa başta olmak üzere farklı yerlerden gelen beyin göçünden faydalanarak- kendini modern teknolojide ön plana çıkarmayı başarmıştır. İngilizce konuşan ABD’nin ekonomi ve teknolojideki bu başarısı karşısında, diğer İngiliz sömürgeleri artık İngilizceyi vazgeçilmez olarak görmeye başlamışlardır. Daha da önemlisi İngiltere ve ABD öncülüğünde Birleşik Milletlerinin kurulmasıyla beraber, İngilizce uluslararası arenada kullanılmaya başlamıştır. Bu durum İngiliz sömürgesi olmayan ülkelerde de İngilizce öğrenme zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır.

Bütün bunlarla birlikte şu gerçeği de ifade etmeliyiz ki İngilizce “süper dil” değildir. İngilizcenin bugün elde ettiği konum dilin kendi özüne ait özellikleriyle alakalı değildir. Nitekim İngilizce birçok dilin etkisi altında kalarak bugünkü durumuna gelmiştir.

Söz gelimi İngiltere, 11. ile 15. yüzyıllar arasında Fransızca konuşan Normanlar işgali altındadır. Bu dönemde Fransızca İngiltere’de hükümetin, mahkemenin ve elitlerinin dili haline gelmiştir. Bu sayede President, Parliament gibi yönetime ve bürokrasiye ait birçok kelime Fransızcadan İngilizceye geçmiştir. Yine de İngilizce, Fransızcadan çok Latinceden etkilenmiştir. Kimilerine göre İngilizcenin kelime hazinesinin yüzde 40’ı Latinceden gelmektedir.  Günümüzde İngilizcede hukuk ve mantık alanında kullanılan sözcüklerin birçoğu Latinceden alınmıştır. Bütün bunlara baktığımızda görüyoruz ki, başkasının hakimiyeti altında iken İngilizler de başka dilleri öğrenmek ve kullanmak suretiyle kendi lügatlerini doldurmuşlardır.

Sonuç

Günümüzde İngilizce öğrenmek oldukça önemlidir. Çünkü daha geniş kitlelerle iletişim kurmak için İngilizce bilmek bir gereklilik haline gelmiştir. Fakat İngilizce bilmek bir zekâ ölçütü ve bir entelektüellik seviyesi değildir. Dolayısıyla İngilizce bilmemek kimsenin özgüvenini azaltmamalıdır. Özellikle İslam davetçileri, Allah'ın kelamını insanlara iletmek için bu dili öğrenmelidir.
Peygamber Efendimiz (sav.) Zeyd b. Sâbit’e Süryanice öğrenmeyi teşvik etmiştir.  Öte yandan yabancı dil öğrenimini ideolojik propaganda aracı olarak gören Hz. Ömer, kâfirlerin dilinin öğrenilmesinden hoşlanmazdı. Tabi, bu iki perspektif Halife Memûn zamanında topluma da yansımıştır. O zamanda bilim için Yunan dilini öğrenen insanlar; bir yandan birtakım faydalı bilgileri aktarıyor, diğer yandan ise fırkalaşmaya yol açacak yanlış ideolojileri de yaygınlaştırıyorlardı. Bu yüzden dil öğrenimi noktasında dengeli bir yol izlenmelidir.

Dün Yunanca, bugün İngilizce, yarın başka bir dil önemli bir konumda olabilir. Ancak unutmamalıyız ki dil kültürel aktarımın en önemli aracıdır. İnsandan dili çıkardığımızda insanın birçok özelliğinin de işlevsiz hale geleceğini görebiliriz. Bu yüzden öncelikli olarak kendi dilimiz çok iyi bilmeliyiz. Daha sonra başka dilleri öğrenerek hayatı ve dünyayı daha yakından tanımaya çalışmalıyız.

1 Yorum

  1. mustafa O

    Eylül 22, 2022 Perşembe 11:43

    Özellikle özel okullarda çok fahiş fiyatlara ingilizce ders kitapları kullanılıyor.Yok chambrige'inmiş de yok oxford'unmuş da.Hem adamlar bize kültürlerini aşılıyor.Hemde bizden iyi paralar kazanıyorlar. Daha ilk okuldaki çocuk 200-300 tl ye türk bir öğretmenin yazdığı kitabı okuması ve medya arşivinden faydalanmak varken. 3.000 tl verip gavuru zenginliğine zenginlik katıyorlar.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.