Sosyal Medya

TARİH

Tarihten Alınacak Bir İbret: Babür Şah ve Babür Hanedanlığı

Oumar Tandjigora

Bâbür Şah Kimdir?

15. yüzyılın başında büyük savaşçı Timur Leng (ö. 807/1405), Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan geniş bir alana hükmediyordu. Ancak ölümü üzerine kurduğu siyasi birlik, hanedanın üyeleri arasındaki iç çekişmeler nedeniyle hızla ayrı devletçiklere bölündü. Özbekler, imparatorluğun kalbi olan Semerkant’ı aldı. Bütün bunları yaşarken Timur'un torunlarından biri, Hindistan Yarımadası'nda üç asırdan uzun bir Müslüman saltanatı kuracak başka bir önemli imparatorluk kuracaktı. Bu imparatorluğu inşa eden kişinin adı Bâbür'dür.

Bâbür Şah olarak bilinen Zâhireddîn Muhammed Bâbür, 1483 yılında Timur’un üçüncü torunu ve Fergana hâkimi olan Ömer Şeyh’in oğlu olarak dünyaya geldi. Bâbür, 1494 yılında babasının ölümünün ardından erken yaşta babasının tahtına geçti. Bununla birlikte o zamanındaki diğer hükümdarlar gibi yayılma politikası izleyerek atalarının hüküm sürdüğü Semerkant’ı almayı hedef edindi.

Semerkant

Bâbür Şah, Semerkant'ı iki kere ele geçirmeye çalıştı. Fakat bu girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. Semerkant’a hâkim olma noktasında yeterli güce sahip olmadığını anlayan Babür, 1504 yılında ordusuyla birlikte Hindukuş dağlarını aşarak bugünkü Afganistan’ın başkenti olan Kabil'i ele geçirdi ve kendisini şah olarak ilan etti

1510 yılına gelindiğinde Semerkant ve Buhara’ya ele geçiren Özbek Hanı Muhammed Şeybânî, Safevi Hanı Şah İsmail tarafından öldürüldü. Bunu fırsat bilen Bâbür, İran halkını Şiiliğe zorlayan Şah İsmail’le ittifak kurdu ve Safevilerin yardımıyla 1512-1513'te Semerkant ve Buhara'yı ele geçirdi. Rivayetlere göre kendisine destek olan Safevilere minnet borcunu ödemek adına ilk Cuma namazında Şah İsmail ve on iki imam adına hutbe okuttu. Elbette bu hareket, Bâbür’ün Şiiliğe geçtiği anlamına gelmiyor. Çünkü sonradan Hindistan'da kuracağı devletin Sünni bir yapıya sahip olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla bu ancak siyasi bir jest olarak değerlendirilebilir. 

Mamafih Bâbür'ün bu bölgedeki bu başarısı uzun sürmedi. 1514 yılında Şah İsmail’in, Yavuz Sultan Selim yenilmesiyle birlikte Babür Şah, Safevilerin desteğini kaybetmiştir. Dolayısıyla Özbekler Babür’e savaş açtı ve onu yine yenilgiye uğrattı. Sonuçta Babür Şah, güneye doğru çekilmek zorunda kaldı.

Hindistan

Bâbür güçlü idaresinden dolayı savaşlarını Hindistan bölgesine doğru sürdürmüştür. 1451-1526 yıllar arasında Delhi Sultanlığını idare eden Lûdileri, Nisan 1526'da gerçekleşen Panipat Savaşı’nda yenilgiye uğrattı. Ardından Babür Hanedanlığını kurarak 5 yıl boyunca Hindistan'da hakimiyetini, kültür ve sanat faaliyetlerini sürdürmüştür. Babür Şah, 1530 yılında bir hastalık nedeniyle Agra'da vefat etti. Kendi vasiyeti üzerine 6 ay sonra Kabil'e nakledilerek orada defnedildi.

Bâbür’ün İslam Alemine Bıraktığı Miras:

1.     Bâbür imparatorluğu

Bâbür Şah, Hint bölgesinde İslam alemine büyük bir devlet bırakmıştır. Türkçede Babürlüler veya Babür İmparatorluğu, Urduca’da Moğol Saltanatı, Farsça, Arapça ve İngilizcede Hint- Moğol saltanatı olarak bilinen devlet, günümüze ulaşan birçok mimari ve ilmî eserle daha da tanınır olmuştur. Bunlardan:

·            Tac Mahal: Hindistan’ın Agra şehrinde 17. yüzyılda inşa edilen, İslâm dünyasındaki türbe mimarisinin en başta gelen örneğidir. Bâbür mimarisinin bu örneği, bütün İslâm eserleri arasındaki istisnaî mevkiiyle sadece Müslümanlardan değil diğer din mensuplarından da her zaman saygı görmüş, imrenilen bir eser olmuştur. Birçok millet, binanın yapımında görev alan mimar ve ustalarla birlikte yapıyı kendine mal etmeye çalışmıştır. Esasında Şah Cihan tarafından yaptırılan Tac Mahal, hükümdarın hâkimiyeti süresinde (1628-1658) en parlak dönemini yaşayan Bâbürlülerin güç ve kudretini temsil eden bir eser olmasına rağmen çok değişik biçimlerde yorumlanmış ve çok değişik amaçlara alet edilmek istenmiştir. (TDV, Tac Mahal 2010)

·            Kızıl Kale: Kızıl Kale, 1639 yılında beşinci Bâbür İmparatoru tarafından inşa edilmiştir. 1857'ye kadar, 200 yıllık bir süre boyunca, hanedanın imparatorlarının ana ikametgâhı olan Kızıl Kale, Hindistan’ın Delhi şehrinde bulunmaktadır.

·            el-Fetâva’l-ʿÂlemgîriyye (el-Fetâva’l-Hindiyye): Âlemgîr unvanıyla anılan Şah Cihan’ın Hindistan’da elli yıl kadar saltanat süren üçüncü oğlu Sultan Evrengzîb’in (1658-1707) emriyle Hanefî mezhebinin görüşlerini toplamak üzere seçkin bir ulemâ heyeti tarafından meydana getirilmiş bir fıkıh eseridir. İslam tarihinde Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye olmak üzere fıkıh ilmi ile ilgili bir heyet tarafından yazılan eserlerin ilki sayılır.

Dünyadan Babür Devleti

2.     Bâbür’ün İlmî Eserleri:

Bâbür Şah, siyasi etkinliklerin yanında edebiyat ve tasavvuf ilimleriyle de yakından ilgilenmiş ve bu alana l önemli katkılar sunmuştur. Bunlardan:  

·       Bâbürnâme(Vekâi), Bâbür’ün kendi hayatını anlattığı dünya çapında bir şöhrete kavuşmuş hâtırat kitabıdır.

·       Mübeyyen: Bâbür’ün, bazı yerlerde Der Fıkh-ı Mübeyyen veya Fıkh-ı Bâbürî şeklinde de geçen bu eseri oğulları Kâmran ve Hümayun’un şahsında, halkına dini öğretmek için 1522’de kaleme aldığı didaktik bir mesnevidir.

·       Risaleyi Validiyye: Tasavvufa dair bir eserdir.

·       Bâbür Divanı: Orijinal yönler taşıyan seçme ve kuvvetli şiirleriyle Bâbür’ün şiir alanındaki kabiliyeti ve değerini ortaya koyan bir yapıttır.

·       Bâbür Aruz Risalesi: Şiir alanına dair bir eserdir.

Bâbür Şah’ın Hayat Hikâyesinden Alınacak Dersler:

Bâbür’ün hayat hikayesinde kendisinin sağlam bir iradeye sahip olduğu ve hayalini gerçekleştirmekten hiçbir zaman vazgeçmediği apaçık görülmektedir.

Bâbür’ün çocukluğundan itibaren siyaset, tarih, din ve edebiyat ilimlerine vakıf olması, onun insanları kendi etrafında toplaması ve onları yönetmesine büyük bir katkı sağlamıştır.

Bâbür’ün yaşadığı dönemde İslam dünyasında büyümeye çalışan beş büyük devlet bulunmaktaydı. Bunlar, Osmanlı Devleti, Safevi Devleti, Özbek Hanedanlığı (Şeybanîler Hanedanı), Lûdiler ve Bâbür’ün yeni kurmuş olduğu Bâbürlü Hanedanı’dır. Osmanlı Devleti dışında bu beş devletin yaptıkları savaşların çoğu kendi aralarında olmuştur.  Bu durum İslam dünyasının parça parça olduğunu gösteren üzücü bir delildir. Osmanlılar ise 1514 yılından itibaren Özbek Hanlıklarıyla siyasi, askeri vb. ilişkilerini dengeli bir şekilde sürdürmüşlerdir.

İnsanlık tarihi, siyasi otoritenin bir ideolojinin yayılmasında büyük bir etkiye sahip olduğunu ispatlayan sayısız delillerle doludur. İşte Hindistan ve Endülüs’te İslam kültürünün ortadan kaldırılması ve yerine başka bir dinin yayılması, İran’da Sünniliğin Şiiliğe evrilmesi bu tespitin en açık göstergelerindendir. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.