Sosyal Medya

İSLAM

Kriz ve Felaket Zamanlarında Müslümanın Durumu

Mudassir Musa*

Felaketlerin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir ve bu afet ve musibetler hayatın doğasında vardır. Yani krizler ve afetler kaçınılmazdır. İnsana düşen bu durumu kabullenmek ve kendi kapasitesi nispetince önlemler almaya çalışmaktır.

İnsan hayat oldukça açlık ve tokluk, sağlık ve hastalık, mutluluk ve üzüntü gibi birçok durumla karşı karşıya kalır. Bu ikili yaşam durumları (mutlu ve üzgün, mutlu ve mutsuz) sünnetullahtandır. Hayatta sadece mutluluk ve neşe olsaydı, belki de Âdemoğlu bu tür bir hayattan bıkıp yine başka bir şey isterdi. Yüce Allah Kuran'da bu gerçeği ve insanın bu doğal halini şöyle teyit etmektedir: “Kahrolası insan! O ne nankördür!” (Abese suresi 80:17)

Arap şair diyor ki:

İnsan yaz mevsimindeyken kış ister.

Kış gelir, reddeder

Şartlardan memnun değil,

Kahrolası insan adam, ne nankör

Gelin dünyanın yaratılışından günümüze kadarki tarihin sayfalarını şöyle bir çevirelim. İnsanlık tarih boyunca tufanlar, seller, depremler gibi doğal afetlerle karşı karşıya kaldı ve bu durum hala da devam ediyor. Tüm bu felaketler insanın can ve mal kaybı yaşamasına neden oluyor. Bu durum ise insanlar üzerinde yıkıcı bir etki oluşturuyor.

İnsanoğlu bir sabah uyandığında kendisini, tüm sevdiklerini ve sahip olduklarını kaybetmiş bir şekilde bulabiliyor. Fakat insan, doğal afetler gibi büyük felaketleri yaşasa da ayakta kalma ve dünyayı yeniden inşa etme gücüne sahiptir. Çünkü felaketlerin insan hayatını durdurması mümkün değildir. Tarihin derinliklerinden bugüne kadar birçok yöntem keşfedilmiştir. Doğal afetlerden etkilenen insanlara danışmanlık, maddi ve manevi destek sağlamak için bir dizi danışma metodolojisi ortaya koyan birçok merkez ve psikolojik klinikler kurulmuştur. Çünkü bu kriz anlarında psikolojik desteğin önemi de anlaşılmaktadır. Bu nedenle, felaketlerin en ağır sonucu uzun süreli psikolojik rahatsızlık oluşturmasıdır. Dolayısıyla afetlerden etkilenen insanlar için en önemli şey para, bina veya hayvan kaybı değil, ruhsal sağlıktır. Bu durumda herkes kendi kendine şu soruyu sormalıdır: Yeniden ayağa kalkmak için en iyi psikolojik destek nedir?

Deprem ve doğal afetlerden etkilenen insanlara yardım etmek için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Bunlardan biri de özel danışmanlık programlarıdır. Ancak bu programların etkisi sınırlıdır. Çünkü insanların ilk süreçte psikolojik desteğe başvurmaktan kaçınmaktadır. İşte inançlarımız burada önemli bir rol oynar ve İslam, bu tür felaketlerle başa çıkmak için öğütler sunar. Bir Mümin kaldığı yerden yeniden gücünü toparlamaya çalışır. Allah’a ve ahirete inancı umut ve ilham kaynağı olabilir. Bilakis gayrimüslim veya inançtan yoksun olan topluluklarda ise afetler intihara kadar varan sonuçlar ortaya çıkabilir. Çünkü böyle fertler için her şeyi kaybettikten sonra yaşamak işe yaramıyor.

Kriz ve Felaketle Mücadeleye Tarihten İki Örnek

Müslümanlar, Allah'ın veren veya alan olduğuna, diri ve ölümsüz olduğuna inandıktan sonra felaketlerle başa çıkmaları daha kolay olur. Çünkü biz Allah'tan geldik ve O'na döneceğiz. Tarihimizde musibetlerle başa çıkanları örnek alabiliriz:

Sümeyra bint-i Kays:

Hz. Sümeyra Medine ensarlarından biri olup İslam müşerref olan bir insandır. Uhud Savaşı’nda babası, kardeşi ve kocası şehit oldu. Haberi duyunca ilk söylediği şey şu oldu: “Allah Resulü ne yaptı? Hâlâ yaşıyor mu?” Biri, “Evet yaşıyor.” demesine rağmen onu görmek istedi. Gördüğünde ise “Anam babam size feda olsun, yâ Resûlallah! Siz sağ olduktan sonra her türlü musibet hiç gelir bana” dedi.

Hansa

Felaketlerin ortasında sabrı ve azmi ufku dolduran muhterem hanımın adını kim duymamış olabilir? Hansa, Selim kabilesindendir. Cahiliye içinde yaşadıktan ve birçok olayla karşılaştıktan sonra İslam'a yöneldi. Hansa'nın Sahr ve Muaviye adında iki erkek kardeşi var. İki kardeş cahiliye zamanında kabile savaşında öldü. Bu olaydan Hansa’nın içine öyle bir üzüntü düştü ki, onlar için hep ağlardı. Bugüne kadar onlar hakkında birçok ağıt söylenmiştir.

Miladi 630 yılında Hansa, halkıyla birlikte İslam'a girdi. Tarih boyunca ağlayan ve korkan kadınlar İslam'ın lütfuyla güçlü ve sabırlı kadınlara dönüşmüştür.  Acaba ne oldu?

Miladi 636’da Müslümanlar ile Pers İmparatorluğu arasında yapılan Kadisiye Savaşı'nda Müslüman askerler arasında Hansa’nın dört oğlu vardı. Hansa, oğullarına şehit olana kadar savaşmalarını, yürüyüşlerinde sabırlı ve sebatlı olmalarını tavsiye etti. Savaşta oğullar, annenin gözünde gerçekten iyi bir evlat oldular. Şehit olana kadar kahramanca savaştılar. Ölüm haberleri El Hansa'ya ulaştığında, yüreği iman ve samimiyetle dolu olan şu ölümsüz cümleyi söyledi: "Onların şehadeti ile beni şereflendiren Allah'a hamd olsun, ben de Allah'tan onlara cennette kavuşmayı isterim ve İnşallah kavuşurum."

Her iki şekilde de olur…

Yukarıdaki örneklere yakından baktığımızda, savaş ve doğal afetlerin benzer sonuçlar doğurduğunu görüyoruz. Her iki durumda da sevdiklerimizi kaybediyoruz. Bu nedenle, böyle zor şartlar altında Müslümanların durumu Hansa ve Sümeyra gibi olmalıdır.

Bir Müslüman için en değerli şey, İslam'dır. Düşünelim ve kendimize şu soruyu sorarak cevap verelim: Sümeyra, Uhud savaşında Allah Resulü'nü sordu ama savaşta şehit düşen aile fertlerinin cenazelerini neden sormadı? Çünkü o, gerçek bir Müslüman kadındı. Hayatın ve ölümün Allah'ın imtihanı olduğuna ve bu durumların Allah'ın elinde olduğuna, Allah’ın dilediği gibi verip alabileceğine inanıyordu. Allah Resulü, İslam'ı tebliğ etmesi için ona güveniyordu. Sümeyra, onu dünya ve ahirette kurtuluş yolu olarak görüyor ve Peygamber'ine bir şey olması durumunda İslam'ın bütün varlığı tehlikeye gireceğini biliyordu.

Sonuç

Bu yazımızı bitirmeden önce, afetlerle mücadele etme noktasında neler yapmamız gerektiğini de ifade etmemiz gerekiyor:

Tedbir almak:Bir afetin getirebileceği sorunlara karşı tedbir almadan sadece Allah'a güvendiğini iddia eden kimse aciz ve şeriat dışı kabul edilir. Böylece tevekkül iki şeyi birleştirir: Allah'a iman ve bütün sebeplerin sebebi olarak O'na iman. Bir rivayete göre bir adam Peygamber Efendimize gelerek “Devemi bağlayayım mı yoksa Allah’a tevekkül edeyim mi” diye sordu. Efendimiz de ona, “Deveni bağla sonra tevekkül et.” buyurmuştur.

Tarihten ibret almak: Cenab-ı Hak kitabında, "Ey basiret sahipleri, ibret alın!" (Haşr suresi 59:2) şeklinde buyurur. Peygamber Efendimiz de "Mümin aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz" buyurarak Müslümanlar olarak kötü durumları önlemeye çalışmamız gerektiğini vurgular. Deprem gibi felaketlerde meydana gelen can ve mal kayıplarına sebep olan her türlü ihmal de bu bağlamda değerlendirilebilir.

Sonuç olarak, işimizi tamamlarken hakkıyla yapmaya ve en iyi şekilde bitirmeye çalışmalıyız. Çünkü "Allah, aranızda birisi bir iş yaparken onu en iyi şekilde yapmasını sever." şeklinde buyurmaktadır.


*Tahir Ahmat Mahamat tarafından Arapçadan tercüme edilmiştir. 

1 Yorum

  1. Akif efendi

    Ocak 30, 2019 Çarşamba 20:12

    Muhterem Başkanım bu yol cihad yoludur. İnfak berekettir. Mesajinizi alindi.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.