Sosyal Medya

SİYASET

Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kimdir?

Ebu Masum Mücahit

Türkiye Cumhuriyeti’nin 54. Başbakanı, “Ne Yaptıysam Allah rızası için yaptım.” diyen samimi bir mümin. Başbakanlığı döneminde bir gazetecinin “Tarihte nasıl anılmak isterdiniz? Sorusuna; “Mücahit Erbakan olarak anılmak isterim.” şeklinde cevap veren hakiki bir mücahit.

Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve ardından da halifeliğin kaldırılması ile Müslümanların haklarını savunacak, onların mallarını, canlarını, namuslarını ve dinlerini kafirlerin saldırılarından koruyacak kimse kalmamıştı. Sömürgeci leş kargaları, ümmetin coğrafyasını işgal ile yetinmemiş aynı zamanda Müslümanların gönül ve zihin dünyalarında da acımasız bir işgal gerçekleştirmişti.

İslam ülkelerinde yükselen Müslümanca haykırışları da işbirlikçilerini kullanarak ya susturmuş ya da çeşitli algı operasyonlarıyla halkın gözünde küçük düşürmüştü. Hatta bu şekilde yok edemediklerini de öldürmüştü. Kültür emperyalizmi ile Müslüman halklar artık Batının güçlü olduğunu, ona karşı mücadele etmenin faydasız olduğunu düşünme noktasına gelmişti. Hatta seküler ortamlarda yetişen bazı Müslümanlara göre İslam toplumlarını geri bırakan ana sebep İslam’ın kendisiydi.

İşte böyle bir zaman diliminde kendi çağının teknolojik birikimini en iyi derecede özümsemiş, bilim adamı kimliğiyle öne çıkmış, kafirleri ve onların oyunlarını çok iyi bilen, aynı zamanda yaşanan birçok probleme alternatif çözüm önerileri sunan bir lider ortaya çıktı Anadolu coğrafyasından. Müslümanları uyandırmak için cansiperane mücadele eden bu lider Necmettin Erbakan’dı.

Kısaca Erbakan Hoca’nın Hayatı

Necmettin Erbakan 1926’da Türkiye’nin şirin bir şehri olan Sinop’ta dünyaya gelir. Babası Mehmet Sabri Bey, Adana’nın Kozan ve Saimbeyli bölgesinde uzun süre hüküm sürmüş olan Selçuklu Türklerinin Kozanoğulları soyundandır. Annesi ise Sinop’ un ileri gelen ailelerinden birine mensuptur. Babası hâkim olduğu için birçok ilde eğitim görür. Bürokrat bir ailenin çocuğu olması yetişmesinde etkili olmuştur. Necmettin Erbakan 1948 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden mezun olur. Üniversitenin yıllığına arkadaşları onun için; “Erbakan’ı aradığımız zaman ya mescitte ya da laboratuvar da bulurduk.” diye not düşmüşlerdir. Erbakan, mezun olduğu üniversitede asistan olarak çalışmaya başlar.

Almanya Yılları

1951 yılında Üniversite tarafından Almanya’daki Aachen Teknik Üniversitesine bilimsel araştırma yapmak için gider. Almanya da motorların az yakıt yakması ile ilgili bir tez hazırlar ve Doçent olur. Leopar tanklarının motorları ile ilgili çalışmalar yapar. Yine Almanya’nın sanayi bölgesi Ruhr’un yeniden sanayileşmesi ile ilgili çalışan ekibin içinde yer alır.  Almanya’daki çalışmalarda gayreti ve bilgisi ile dikkatleri üzerine çeker ve savunma bakanlığı tarafından kendisine önemli görevler verilir. Erbakan inanç ve yaşantısından hiçbir zaman taviz vermemiştir. Hatta hocasının bir davetinde salatada alkol var diye salatadan hiç yememiş, bu durumu hocasına öz güvenle ifade etmiştir. Almanya’nın savaştan yeni çıkan bir ülke olmasına rağmen bu kadar hızlı sanayileşmesi ve buna karşın İslam ülkelerinin sanayileşeme konusunda geri kalması Erbakan’ı ciddi anlamda sanayi meselesine yoğunlaşmaya itmiştir. Bu nedenle sanayileşmenin önündeki engelleri kaldırma hususunda neler yapılabileceğini düşünmeye başlamış ve bu konuda gerçekçi çözüm önerileri üretmiştir.

Necmettin Erbakan ve Ağır Sanayii Hamlesi

Türkiye’nin sanayileşmesi için arkadaşları ile Gümüş Motor Fabrikası’nı kurmuştur. Nitekim 1960’ta Türkiye de Gümüş motor üretime geçmiştir.  Gümüş motor fabrikasını kurarken ve kurduktan sonra bürokratik ve siyasi birçok engelle karşılaşmıştır.  Almanya’da her türlü şekilde önü açılan Erbakan’ın, kendi ülkesinde önü kesilmiştir. Erbakan yaptığı çalışmalarla sanayileşme vesilesi ile Türkiye’nin ekonomik olarak bağımsız olacağını, ekonomik bağımsızlığın ise siyasi bağımsızlığı beraberinde getireceğini sürekli bir şekilde ifade etmiştir. Sanayileşmeye bundan dolayı çok önem verir. Fakat fabrika kurmanın ve kurulan fabrikayı yürütmenin devlet desteği olmadan mümkün olmadığını bilir. Nitekim o dönemde sanayinin ödemelerini odalar birliği yapmaktadır. Odalar Birliği ise Batının distribütörü olarak çalıştığı için tüm desteğini dönme ya da mason zenginlere aktarmaktadır.

Bunun üzerine Erbakan odalar birliği seçimlerine girer ve kazanır. Türkiye Odalar Birliği Başkanı olur. Devlet desteklerini Anadolu insanına aktarır. Bu hem siyaseti hem de Batının uzantılarını rahatsız eder. Bunun üzerine kota ve teşvikler odalar birliğinden alınır ve Sanayii Bakanlığı’na verilir.

Erbakan Hoca’nın Siyasete Girişi ve Siyasi Hayatı

Prof. Dr. Necmettin Erbakan odalar birliğinde de engellendiğini görünce çözüm olarak siyasete girmeye karar verir. Çünkü Türkiye’yi sürekli olarak engelleyen yapıyı aşmanın yolu siyasetten geçmektedir. Konya’dan bağımsız milletvekili seçilir. Nitekim artık Erbakan’ın 50 yıllık siyasi hareketi başlar. Nitekim kendisine; “Siz çok başarılı bir bilim insanısınız, bilimsel çalışmalara devam etseydiniz daha iyi olur.” denildiğinde: “Ülkenizin insanı açsa, sefalet ve zorluklar içerisindeyse, dünyada yüz binlerce çocuk açlıktan ölüyorsa sizin bilimsel çalışmalarınız sömürgecilerin işine yarar. Cenabı hakka şükürler olsun insanlığı bilinçlendirme çalışması içinde olduğumuz için. Bütün insanlığın saadet ve selameti için çalışmak, canla-malla cihat etmek daha önemlidir.” demiştir. Ona göre hayat: İman ve cihattır.”

Erbakan Hoca siyasi mücadelesi vesilesiyle 1800’lü yıllardan beri gerileyen Müslüman toplumlara İslam’ın yeniden toplumsal hayata müdahale eden bir dirilikte yaşanmasının gerekliliğini aşılmaya çalışmıştır. Onun asıl gayesi milletvekili veya başbakan olmak değil, toplumun gündemine İslam’ı getirmek, Müslümanca bir düşüncenin tüm toplumda gelişmesini sağlamaktır. Olaylara İslam’ın penceresinden bakacak, sorunlara İslami çözümler üretecek bir insan kitlesi yetiştirmeyi hedeflemiştir. Bu söylemler laik bir ülkede suç olduğu için Erbakan Hoca, Sultan Alparslan’ın görüşü, Fatihin görüşü şeklinde ifade etmiş ve buna da “Millî görüş” demiştir.

Erbakan, Müslümanların içinde bulunduğu durumdan kurtulması için İslam Birliğini kurmanın zorunluluğuna inanır.

Ama ABD ve İngiltere ondan önce davranarak İslam İş Birliği Teşkilatı’nı Suudi Arabistan’a kurdurur. Nitekim ilk kurduğu Milli Nizam Partisi Batı hayranı çağdaş geçinen İslam düşmanları tarafından laiklik gerekçe gösterilerek kapatılır. Ardından Milli Selamet Partisi’ni kurar ve kısa sürede ülke siyasetinde etkili olur. Topluma “Önce Ahlak ve Maneviyat” sonra “Ağır Sanayi ve Kalkınma” sloganı ile parti tüzüğünü anlatır. Laik, Batı hayranı, solcu bir partiyle hükümet ortağı olur. 1800’lü yıllardan sonra ilk defa bir toprak bu dönemde geri alınır: Kuzey Kıbrıs. Bu Türkiye’de ve dünyada büyük bir yankı uyandırır. Milli Selamet Partisi’nin manevi kalkınma için açtığı Kuran kursları ve imam hatipler manevi kalkınmayı hızlandırır. Kurduğu fabrikalar ise Türkiye’yi üçüncü dünya ülkesi seviyesinden kalkınmakta olan ülkeler seviyesine çıkarır. 1980 yılında Türkiye’nin ihracat ürünlerinde sanayii ürünleri tarım ürünlerini geçer. Necmettin Erbakan’ın halk tarafından ilgi görmesi, dediklerini yapması sömürgeci ABD, İngiltere ve Fransa’yı rahatsız eder. Bir daha iktidar olmaması için bahaneler üretilir.  1980 yılında İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesine ve işgaline karşı çıkar. Mitingler düzenler. Ama düzmece bir olayla yine ABD ve Batıcı subaylar tarafından darbe yapılır, partisi kapatılır ve kendisine siyasi yasak gelir. Arkadaşlarına Refah Partisi’ni kurdurur. Bu sırada Küresel sömürü sistemine karşı koymak için sadece siyasi bir parti kurmak yeterli olmayacağından öncelikle İslam Birliği, İslam Ortak Pazarı, İslam Ortak Parası, İslam Savunma Ordusu gibi kurumların oluşturulmasının gerekliliğini sürekli vurgular.

Küresel sömürgecilerin yıktığı toplum, siyaset ve iktisadı düzeltmek için “Adil Düzen” görüşünü şekillendirir. Bu fikirlerini; Adil Ekonomik Düzen, Adil Siyaset Düzeni, Adil Ahlak Düzeni olarak üç ana görüşte toplar. 1987 yılında siyasi yasağı kaldırılır.

1995’te halkın %55 inin yaşadığı şehirlerde su ve temizlik sorunları çıkar. Bunun üzerine toplumun anlayacağı dilde iyi bir tanıtımla belediyelerin çoğunluğunu RP alır. RP’li belediyelerin çalışması halk tarafından takdir görür. 1996 seçimlerinde RP Türkiye’de % 21 ile birinci parti olur. Kısa sürede hükümet kurma görevi Erbakan Hoca’ya verilir. Halk bir bilim adamına İslam’ı yaşayıp örnek olmasından dolayı “Hoca” sıfatını takar ve her kesim de bunu kabul eder. Erbakan Hoca, laik-seküler DYP ile hükümeti kurar. 1973’te Başbakan Yardımcısı iken şimdi 54 Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin Başbakanı olmuştur. İlk yaptığı iş halkı sömüren faiz sistemi ile uğraşmaktır. Bunun için kamuya ait kurumların gelirlerini “havuz sistemi” dediği sistemle kamu bankalarında toplar. Bu durum faizden para kazanan sömürgeci güruhu rahatsız eder. Çünkü daha önceden kamunun parasını kendi bankasında tutan ve kamuya faizle para veren bankalar ve patronları tutuşur. Yine özellikle Müslüman ülkelerin sömürülmemek için sanayileşmesi gerektiğini ve sömürgeci ülkelerden ürün almak yerine takas yöntemi ile kendi aralarında ticaret yapmalarının imkanlarını oluşturan D-8 iş birliği teşkilatını kurar. Ülke 70 yıllık tarihinde cari açık vermez, reel kalkınma en yüksek seviye olan %12’ye çıkar. Güncel sömürgeci Ebu Cehil’leri, Siyonist masonları, yerli halkın kanını emen iş birlikçileri bu durumlar rahatsız eder.

Erbakan Hoca Başbakanlığı döneminde birçok konuda başarılı işler yapmış, halk bolluk ve berekete kavuşmaya başlamıştı. Türkiye Batıya kuyruk olmak yerine İslam ülkelerine lider olacak bir ülke olma yolunda ciddi bir adım atmıştı. Ülke ekonomide rahata ulaşmış, halkın refah düzeyi çok yükselmişti. Erbakan Hoca memura % 130, işçiye % 200, emekliye % 300 zam vermişti. Buna rağmen masonlar, yerli işbirlikçi siyaset, iş birlikçi sendikalar, boyalı basın, cuntacı askerler, belamlar (Fetullahçılar) ülkesine ihanet içinde olan, kökü dışarıda olan herkes rahatsız olmuştu. Parti ortağı olan laik DYP hükümetin değişmesi gerektiğini söylemiş ve Erbakan Hoca bu düşünce ile ortağına başbakanlığı bırakmak üzere istifa etmek zorunda kalmıştı. Nitekim Hoca istifa etti. Cumhurbaşkanın ikinci büyük partiye -RP’nin ortağı DYP’ye- hükümeti kurma görevini vermesi gerekiyordu. Fakat 33 Dereceli bir Mason olan Cumhurbaşkanı küçük bir parti liderine görev vermişti. Bu sefer Erbakansız bir hükümet kurulmuş, Erbakan’ın savunduğu ne kadar Mili düşünce var ise terk edilmeye başlanmıştı. Erbakan Hoca laik sisteme alternatifti. Ahlaki bozulmayı nasıl önleyebiliriz, sömürücü faiz sistemine karşı faizsiz ekonomiyi nasıl oluşturabiliriz gibi meselelere eğiliyordu. Sömürgeci güçten tarafa olan BM’ye alternatif olacak, Hakka dayalı bir sistem öneriyordu. Bu da çıkar çevrelerini rahatsız etmiş ve bir dizi yalanlarla kandırılmış halkın onların arkasında yer almasına neden olmuştu.

Erbakan Hoca her zaman “Firavun’un zulmüne en büyük desteği köleler vermektedir.” derdi. Nitekim memur, işçi sokaklarda yönetim istifa diye gösteriler yapmıştı, Erbakan ve arkadaşlarına yine siyasi yasak gelir, partisi laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmaktan dolayı! kapatılır.

Erbakan Hoca bu sefer de Fazilet Partisi’ni kurdurur. O partisi kapatıldığı zaman: “Bir tabelayı indirir diğer tabelayı kaldırırız.” demiştir. Çünkü onun amacı yola devam etmek, hak davayı insanlara anlatmaktır.

Onun için en büyük problem arkadaşlarının Batılı güç odaklarına teslim olması idi. Nitekim Fazilet Partisi’nin genel kurulunda Erbakan’ın listesine karşılık farklı bir liste oluşturulmuştu. ABD ve Siyonist çevrelerle anlaşan ve kendilerini “yenilikçi” hareket olarak ifade eden bu ekibin öncülüğünü Abdullah Gül yapıyordu. Abdullah Gül kongrede delegelere şöyle sesleniyordu: “İslam medeniyeti Batı medeniyeti karşısındaki yenilgiyi kabul etmeli. Onlarla diyalog içinde çalışmalıyız.”

Neyse ki Fazilet Partisi de laik kesimin baskıları sonucu kapatılmıştır. Bu süreçte Batı ile dirsek teması olan, menfaatçi politikayı benimseyen bir grup Fazilet Partisi’nden ayrılarak AKP’yi kurmuştur.

Fazilet Partisi kapatılırken meclisteki Sol parti hayır oyu kullanırken, kendilerini yenilikçiler olarak tanıtan ekip oylamaya katılmayarak partiyi kapattırıyorlardı.

Erbakan Hoca siyasi yasağı devam ederken arkadaşlarına bu sefer de Saadet Partisi’ni kurduruyordu. Yenilikçi diye bildiğimiz Ak Parti ile Saadet Partisi arasındaki temel fark şudur: Ak Parti Batılılarla iyi geçinerek onların dediklerinin yapılması gerektiğini savunuyor. Özellikle AB’nin Türkiye’den istediği her şeyi yapıyorlar. Toplumsal Ahkam ayetlerine muhalif yasalar çıkarabiliyor ama bireysel yaşamı kolaylaştırıyorlardı. Hatta cihat ayetlerinin kaldırıp ılımlı İslam’ın en koyu savunucusu olabiliyorlardı. Papalığın bir çalışması olan dinler arası diyaloğun olması için FETÖ’ye her türlü imkanları veriyorlardı. Yine ABD’nin İslam ülkeleri için kurduğu yeni sömürü sistemi olan Büyük Orta Doğu projesine eş başkanlık yapabiliyorlardı. ABD ve haçlılar Irak’ı işgal ederken, Suriye’yi, Libya’yı yağmalarken Ak parti karşı çıkmıyordu, hatta destek veriyordu. Ülkedeki kamu kurumlarının fabrikaları özelleştirme kapsamında satılıp kapatılıyordu. Örneğin: Şeker fabrikaları, Taksan, sigara fabrikaları, Sümer bank dokuma ve Ayakkabı giyim fabrikaları…

Saadet Partisi ve Erbakan Hoca ise Müslümanların malı ve canı üzerine hiçbir pazarlığın olmayacağını, Batılılarla bu konuda uzlaşma olamayacağını, onlara karşı mücadele etmek gerektiğini savunuyordu. “Bir damla Müslümanın kanına dünyayı değişmem.” diyordu Erbakan Hoca.

Sonuç

Erbakan Hoca Hayat iman ve cihattır, diyerek ömrünü tamamlamıştır. Onun konuşmaları Müslümanları savaş meydanında kafirle mücadeleye çağıran bir ordu komutanının haykırışları gibi insanları motive ediyordu. O, sistem eleştirisi yapmayıp toplumun sorunlarına günümüze uygun, İslam’a ters olmayacak çözümler üreten bir insandı. O, güncel Ebu cehil ve Ebu Lehepler’e karşı insanları bilinçlendiren ve en önde de kendisi giden bir insandı. Halkı Müslüman olan ülkelerde toplumsal ayaklanma ve silahlı mücadeleye kalkışmanın Müslümanlara büyük kıyımlar getireceğini söylüyor ve bu konuda arkadaşlarını sürekli uyarıyordu.  O sadece konuşmuyor, malıyla ve canıyla mücadelesini sürdürüyordu. Siyonist küreselcilere karşı Müslümanları uyarıyor, sürekli onların oyunlarını bozacak planlar geliştiriyordu. Allah ondan razı olsun, mekânı cennet olsun. Erbakan Hoca bütün bu mücadeleleri esnasında ibadetlerinden hiçbir zaman taviz vermemiştir. Onu anlamak için farklı dillere çevrilmiş olan DAVAM kitabını okumak daha manidar olacaktır.

Tarihler 27 ŞUBAT 2011’i gösterdiğinde dünya bir ağabeyini kaybediyor. İstanbul’da her kesimden insan cenaze namazına katılıyordu. Yaklaşık 2 milyon insanın katıldığı cenazesinde devlet töreni istemiyor ve tekbirlerle cenaze kaldırılıyordu. 60 ülkeden Müslüman lider cenaze namazına katılmıştı. 120 ülkede, binlerce şehirde gıyabi cenaze namazı kılınmıştır. O imtihanını tamamladı. Rabbinin huzurunda. Bizler ne olacağız? Üç günlük dünya için mi, sonsuz bir ömür için mi çalışıyoruz?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.