Sosyal Medya

İSLAM

İslam’da Sosyal Dayanışma ve Sorumluluk Kültürü

Oumar Tandjigora

Müslümanlar arasındaki dayanışma, İslam'ın emirlerinden ve temel prensiplerinden biridir. Yardımlaşma, ibadetlerin yanı sıra insan ilişkileri açısından da gerçekleşebilir. Bu nedenle, İslam'da hem maddî hem de manevî yardımlaşma şekilleri bulunmaktadır. Bu bağlamda Cenâb-ı Allah (c.c.), Mâide Suresinin 2. Ayetinde yardımlaşmanın sınırlarını çizerek “...İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah'ın cezası çetindir” buyurmuştur.  Bu ayette geçen “iyilik”, insanî boyutu taşırken “takva” ise iyiliği emredip kötülükten sakındırmanın boyutunu taşımaktadır. Yani yardımlaşma sadece ihtiyacı gidermek değildir, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak da yardımlaşmanın kapsamındadır. Asr suresinde Cenab-ı Allah, zamanı ve ömrü boşa geçirmiş insanlar için en büyük hüsranı (ziyan) vaat ederken, "Ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna" diyerek bir istisna yapmıştır.

Müslüman toplumunda herkesin, birbirlerinin dertleri ve ihtiyaçları ile ilgilenmesi, birinin yanlış yaptığı durumlarda düzeltme yapması gerekmektedir. İslamî bir toplum yapısının oluşabilmesi için, insanların sadece kendi çıkarlarını düşünmediği ve başkalarına yardım etmek için çaba sarf ettiği bir ortamın oluşması gerekmektedir. Aksi takdirde, maddî beklentilerin ön plana çıktığı bir toplumda İslamî değerlerin hakim olması zordur. Bu bağlamda, İslam'ın karşılıksız borç vermenin meşru olmasını ve faizin yasaklanmasını emretmesi, bireyciliğin ve materyalizmin yükselişini engellemeyi, yardımlaşmanın yaygınlaşmasını hedeflemektedir.

Ayrıca, Hz. Peygamber'in birkaç hadisinde iyilik yapmayı imanla ilişkilendirdiği bilinmektedir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse misafirine ikramda bulunsun, komşusuna eziyet etmesin, ya hayır söylesin ya da sussun." Çünkü herhangi bir işin kabul edilebilmesi için iman şarttır. İman olmadan yapılan herhangi bir amel kabul edilmez. İyiliğin kabul edilmesinin imanla ilişkilendirilmesi, iyilik yapmanın ve toplumda yardımlaşmanın önemine işaret etmektedir.

 Komşu sadece birbirine bitişik ya da yakın konutlarda oturan kimseleri değildir, birbirleriyle belirli bir yakınlık veya ortaklık paylaşan insanlardır. Yani aynı konutu paylaşan, aynı mahallede veya ilçede oturan, aynı şehir veya ülke sınırlarını paylaşanlardır. Bunları birbirleriyle günlük hayatta etkileşim halinde oldukları için onlara toplum denebilir. Ancak İslamî yakınlığın en kuvvetli olanı sınırların en yakınıdır. 

Toplumda insanlar, günlük hayatta birbirlerine yardım etmek ve birbirlerinin güvenliği için sorumluluk taşırlar. Bu gerçeği hayata geçirmek için Müslümanlar, hicri 13. yüzyılın başına kadar (miladi 18. yüzyıl), toplumda işbirliği ve dayanışma içinde olan bir toplumun inşasına yönelik sosyal dayanışmaya önem verdiler. Herkesin birbirine yardım ettiği, mağdur, yoksul ve ihtiyaç sahibi olan herkesin, Müslüman veya Müslüman olmayan fark etmeksizin, yardımına koşuldu. Müslüman toplumun yapısının korunmasına özen gösterildi ve iyiliği teşvik eden, kötülükten kaçınan bir toplum inşa edildi. Bu sebeple, önceki toplumlardan örnek alınan toplumlar haline geldiler.

İslam, toplum içinde refah seviyesini yükseltmek için çeşitli dayanışma ve yardımlaşma düzenleri kurmuştur. Bunlar arasında şunlar yer almaktadır:

Yıllık dayanışma:

Allah, malın sadece zenginler arasında dolaşıp bir servet (ve güç) hâline gelmesini önlemek için, nisaba ulaşıp üzerinden bir yıl geçen malların (% 2,5) zekatının verilmesini farz kılmıştır. Bu yıllık dayanışma düzeni, İslam'ın sosyal zenginliğin dengelemesini, açlıkla mücadeleyi, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermeyi amaçladığı bir sistemdir.

Zekât yeryüzündeki yoksulluğun sona ermesini garanti eder

2020 yılı verilerine göre, Dünya Bankası tarafından belirlenen günlük 1,90 ABD doları olan yoksulluk sınırının altında yaşayan dünya nüfusu 705 milyon kişi olarak tahmin edilmektedir. Bu sayı, dünya nüfusunun yaklaşık %9,2'sine karşılık gelmektedir. Ayrıca, günlük 3,20 ABD doları olan orta düzey yoksulluk sınırının altında yaşayan insanların sayısı da oldukça yüksektir ve bu kesimin sayısı 3,33 milyar olarak tahmin edilmektedir.

İslam İşbirliği Teşkilatı'nın 2015 yılı verilerine göre, 57 İslam ülkesinintoplam nüfusunun%22,3'ü yoksulluk sınırının (1,25 dolar) altında yaşıyordu. Uluslararası Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Ali Al-Qara Daghi'nin hesaplamalarına göre, İslam ülkelerindeki zekât fonları, finansal türevler, madenler, fabrikalar, petrol ve gaz, sivil ve askeri sanayiler ve diğer kaynakların %2,5'i olarak hesaplandığında yıllık 3 trilyon 370 milyar dolar eder.Bu hesaplamaya göre, yoksulluk sınırının altında yaşayan her bir Müslümana zekât parasından günlük 2,85 ABD doları düşerken, dünya genelinde 2 ABD doları olan yoksulluk sınırının altında yaşayan 2 milyar 500 milyon insanın her birine günlük 0,40 ABD doları düşer ve 1 ABD doları olan yoksulluk sınırının altında yaşayan bir milyar 200 milyon insana ise yaklaşık günlük 0,80 ABD doları düşer. Eğer bu paralar sahiplerine ulaşabilseydi, çoğu fakir yoksulluk sınırının üzerine çıkabilirdi.

Zekât parasının stratejik bir plan doğrultusunda etkili bir şekilde toplanması ve adil bir şekilde dağıtılması halinde, sadece İslam aleminde değil, dünya genelinde yeryüzünde tek bir fakirin bile kalmayacağı garanti edilebilir.

Belli aylarda dayanışma:

İslam, yıllık dayanışma düzenine ek olarak Ramazan ve Zilhicce aylarında da bir dayanışma düzeni kurmuştur. Ramazan ayında, kronik hastalık, yaşlılık veya benzeri sebeplerden dolayı oruç tutamayanlar her gün karşılığında bir fakiri bir gün doyuracak kadar yiyecek miktarı veya bunun ücreti fidye olarak vermelidir. Ramazan'ın sonunda ise her Müslüman için belirlenen miktar kadar fakirlere "fitre" adı verilen sadaka verilir. Diğer dayanışma düzeni ise Zilhicce ayının onuncu günü başlayan ve dört gün süren Kurban Bayramı'dır. Bu süre içinde İslam dini gereği kurban kesilir ve etinin bir kısmı yoksullara dağıtılır. Bunlar, yoksullukla mücadele etmek için bir dağıtım sistemidir. Burada küçük bir hesaplama yapalım: Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından belirlenen 2023 yılı sadaka-i fıtır bedeli 70 TL (3,68 ABD doları) olarak kabul edilirse, dünya genelindeki 2,5 milyar Müslüman için bu miktarın toplamı yaklaşık 9,2 milyar ABD doları eder. Böylece Ramazan Bayramı'nın üç gününde, her gün yoksulluk sınırının altında yaşayan 322 milyon Müslümanın her birine günlük yaklaşık 9,52 ABD doları düşer. Bu da her yoksul Müslüman için günlük yaklaşık 181 TL'ye denk gelir.

Şartlı dayanışmalar:

İslam'ın başka bir dayanışma şekli ise şarta/cezaya bağlı mal dağıtımlarıdır. Bu cezalar arasında Adak, Yemin, Ramazan orucunu tutmayan bir kişinin cezası ve hac sırasında işlenen suçların cezaları ve kefaretleri yer almaktadır. İnsan hayatını belirli bir düzene oturtan dinin kurallarına aykırı davranan her kimsenin cezası kefaret olarak adlandırılır. Bu kefaretler fakirlere yönelik dayanışmalar içinde yer almaktadır.

Serbest dayanışma

İslam'da en geniş ve serbest dayanışma biçimi "sadakadır". Sadaka, her zaman, her şekilde ve herhangi bir miktar verilebilir. Sadaka sadece insanlara değil, hayvanları da kapsar. Hatta diktiğimiz ağaçtan yenen şey bile bizim için sadakadır. Bizden çalınan şey de sadakadır; ayrıca başkalarının hatalarını ve borçlarını bağışlamak, Allah için alçakgönüllü davranmak da sadaka kapsamındadır.

Allah, Hadîd Suresinin 18. ayetinde "Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükafat da vardır." buyurmuştur.

Vakıf:

İslam toplumunda, özellikle Osmanlı dönemi boyunca vakıflar önemli bir yere sahip olmuştur. Vakıflar, hayır amaçlı kurulan kurumlar olarak tanımlanmaktadır. Bu kurumlar, eğitim, sağlık, barınma gibi alanlarda hizmet vermektedirler.

İyiliği emredip kötülükten sakındırma dayanışması

"Islam, sadece karın tok olmak için değil, ruhu ahlakla, Allah'ın emirlerine itaat etmek ve nehyettiklerinden sakınmakla doyurmak için de bir düzen kurdu. Diğer düzenlerde dünyevî boyut çok yüksekken, bu düzende dünyevî ve uhrevi boyutlar hemen hemen eşittirler. Çünkü bu düzen, herhangi bir toplumda aksatıldığında, yoksul olmanın ötesinde o toplumun helak olmasına da sebep olabilir. Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmuştu:

“Nefsim (canım) elinde olan Allah'a yemin olsun ki ya iyiliği emreder kötülükten sakındırırsınız ya da Allah yakında sizin üzerinize öyle bir bela gönderir de sonra Allah'a dua edersiniz de duanız kabul edilmez.” (Tirmîzî rivayet etmiştir).

Üstelik İslam ümmetinin hayırlı bir ümmet olması için Allah’a iman etmekten başka iyiliği emretmeleri, kötülükten alıkoymaları şarttır. Allah Âl-i İmrân süresinin 110. ayetinde şöyle buyurmuştur: Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah'a inanırsınız.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.