Sosyal Medya

SİYASET

Anglosakson Ülkelerinin Yükselen Müslüman Siyasetçileri: Neden daha dikkatli olmalıyız?

Ifeoluwa Siddiq Oyelami

Pakistan kökenli ikinci nesil göçmen olan Humza Yousaf, İskoçyabaşbakanı olarak atanmasıyla birlikte, yine Batı'nın "başarılı Müslüman politikacıları" ilgi odağı olmaya başlamıştır. Humza Yousaf’un eşcinselliğe ilişkin görüşleri nedeniyle kimi Müslüman şahsiyetler tarafından tekfir edilmesi, Batı'da ve özellikle Anglo-Sakson ülkelerinde yükseliş gösteren Müslüman siyasetçilerin görüş ve duruşlarının tartışma konusu olmasına sebep oluyor.

Batı'da kendini İslam’la özdeşleştiren siyasiler, genelde Müslüman medyada İslam temsilcisi sosyal medyada gurur kaynağı olarak gösterilir. Hatta kendi ülkelerindeki İslami programlara davet edilmeleri, kendilerine Müslümanlara hitap etme platformu sağlanması veya gayrimüslim muadillerinin onları eleştirdiği vakitlerde dünya Müslümanlarının kendilerine destek vermesinede sıkça rastlanır. Bütün bunlar, Müslüman kardeşlik ilkesi altında değerlendirilirken bu şahısların Müslüman olmalarının dışında Batı siyasetinin sol veya sağ kanadına bağlı olan sıradan siyasi figürler oldukları unutulmamalıdır. Çoğunun sol kanattan olduğu göz önünde bulundurulduğunda, serbest göçmenlik politikaları ve İslamofobi karşıtı yasalar gibi konuları destekledikleri için övülmekte; ancak birçok zaman kürtaj, feminizm ve LGBT gibi İslami olmayan politikaları da destekledikleri görmezden gelinmektedir.

Geçmişte Batı'daki bazı Müslüman siyasetçilerin LGBT hakları konusundaki tutumu, hareket mensuplarının eşit haklarını savunurken eşcinsel ilişkiyi günah olarak kabul eden sözde "denge" arayışıydı. Ancak, Humza Yousaf'ın açık bir şekilde bu tür eylemlerin günah olmadığını dile getirmesi,Müslüman kökenli siyasetçilerarasında bir ilk olarak kaydedilmiştir. Yousaf, sadece LGBT haklarını savunmamış, aynı zamanda muhafazakâr Hıristiyan olan Katolik rakibi Kate Forbes'in aksine, eşcinsellik ile konuları kampanyasının merkezî konuları olarak görmüştür.

Gerçeği ortaya koymak

Bizim yazımız, kimin Müslüman olup olmadığıyla ilgili değildir. Fakat İslam’ın bu konuda ne dediğini belirtmek lazım. Hiç şüphe yoktur ki, Kur’an’da fahişelik olarak ifade edilen eşcinselliğin İslam’da yeri olmamasının yanı sıra büyük bir günah olarak kabul ediyor (Nisa: 15, Araf: 80). Sadece ahlaken çirkin bir davranış olarak görülmemiş, aynı zamanda Allah'ın Lût kavmini bu yüzden helâk ettiği vurgulanmıştır. (Ankebut 29:30-35). Bu eylemlere "günah değil" demek, diğer konularda olduğu gibi helalı haram veya haramı helal saymak gibi insanları İslam'dan çıkaran bir davranıştır.

Humza Yousaf gibi Müslüman politikacıların, İslam hukukuna ve ahlakına uygun olmayan bu tür görüşleri savunması, Müslümanlar için örnek teşkil etmekten uzaktır ve böyle gösterilmemelildir. Üstelik onlar, dini meselelerde yetkili olmak için gerekli niteliklere sahip değillerdir. Fakat sırf kamera önünde namaz kıldıkları veya sadece eşarp taktıkları için medya bir mücahit/mücahide figürü yaratır ki, genç Müslümanlar bu bireyleri örnek insanlar olarak görmeye eğilim göstersinler. Bu da şu soruyu gündeme getiriyor: Müslümanları gayrimüslimden ayıran en temel özellikler bunlar değil midir? Dolayısıyla namaz kılmak veya tesettürün bir kısmı olan baş örtüsü kullanmak aslında insanı dindar yapmaz. Onu sadece Müslüman yapar ve bu Müslüman diğer Müslümanlar için örnek insanolamaz.

Humza Yousaf ve Anglosakson Siyaseti

Bir tarihsel perspektiften bakacak olursak medyanın Humza Yousaf gibi kişileri aşırı dindar gibi göstermesi, Anglo-Sakson siyasetinde köklü bir uygulamadır. Bu, sömürgeci büyük Britanya İmparatorluğu’nunbugün İngiliz Milletlereve ABD’ye aktardığı siyaset kültürüdür.

İngiltere’de başbakan Hindu, İskoçya’da Müslüman; Birleşik Krallık ve diğer Anglosakson ülkeleri, son yıllarda belirgin bir liberalizm ve çok kültürlülük dönemi yaşıyorlar ve bunun için genellikle övülüyor. Ancak, bu durum, Britanya İmparatorluğu'nun bu kalıntıların hayırsever niyetlerinden ziyade, siyasi kültürlerinin bir tezahürü olarak görülmelidir. Bu ülkeler, Avrupa'da yaygın olan İslam ve Müslüman karşıtı düşmanlık yaklaşımından ziyade, Müslümanlarla sorunsuz bir şekilde yaşama ve birlikte çalışma geleneğine sahiptir. Bu nedenle, Birleşik Krallık,Amerika ve Okyanusya ülkelerinde resmi İslam karşıtı politikalara nadiren rastlanır. Müslümanların en prestijli mekanları dini etkinlikleri için kullanmalarına izin verilmesi veya ramazan ayı boyunca sokakların aydınlatılması gibi politikalar, onların Müslümanları veya İslam’ı sevdikleri veya ona hoşgörü ile yaklaştıkları anlamına da gelmez.

Anglosakson geleneğinde kültür ve düşünceler, devletin ekonomik ve siyasi düşüncesini tehdit etmedikleri ölçüde önemsenir. Yönetim otoritesinin ilkelerine karşı muhalefet olduğunu varsayalım. O halde, daha çekici bir antitez sunan bir muhalefeti ortaya çıkarıp geleneği bastırırdı. Bu kültürel norm, alışılmışın dışında bakış açılarının liderlik pozisyonlarına ve prestije yükselişini kolaylaştırdı. Örneğin bir asırdan fazla bir süre önce, Hindistan’da Britanya İmparatorluğu kendi politikalarına ve ideolojisine karşı sert bir muhalefetle karşılaştığında, İslam’da sapkın kabul ediliyor olmasına rağmen İngiliz kültürüne yakınlık sergileyen Ahmediye grubunun ortaya çıkışını kolaylaştırdı. Bu grup hızla nüfuz kazandı ve sonunda çeşitli Anglofon Batı Afrika'da örgün İslami eğitim için bir öncü olarak yerleşti. Yine Hindistan'ın bağımsızlık çabası hız kazandıkça İngiliz hayranı Ahmed Khan'ın siyasette ilerlemesi sağlandı ki, bu şahıs görüşleriyle sadece Hindistan/Pakistan siyasetini değil, İslam’daki modernistler ve Kuranî grupları önemli ölçüde etkilemiştir.

İşte günümüzde de geçmişte olduğu gibi aynı durum devam ediyor. Şimdi medyanın ideal Müslüman olarak gösterdiği kişilerin, gerçekten de Müslüman olup olmadığını sorgulamak ve görüşlerinin İslam'a uygun olup olmadığını değerlendirmek önemlidir. Pek çok durumda, Humza gibi kişiler, zorunlu olarak daha geniş Müslüman topluluğu değil, daha çok bir seçkinler sınıfını -Hindistan'ın merhum Ahmed Han'ını- temsil ediyor. Bu nedenle, onların eylemleri ve Müslüman toplulukların üzerindeki etkileri konusunda uyanık ve farkında olmak esastır. Müslümanlar, bunları İslam için sembolik bir kazanım olarak görmekle birlikte bu sözde kazanımlar çoğu zaman İslam dışı unsurlarla ilişkilendirmeler ve İslam dışı fikirlerin yayılması yoluyla elde edilmektedir. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.