Sosyal Medya

SİYASET

Tunuslu Raşid el-Gannuşi Tutuklandı

Ebu Masum Mücahit

       17 Nisan'da Tunus Ennahda hareketi başkanı Raşid el-Gannuşi gözaltına alındı. Sorgulandı ve 48 saat sonra tutuklandı.  Ennahda hareketi kapatıldı.  Ülkedeki her türlü toplantı, miting, gösteri yasaklandı. Sadece Ennahda hareketi kapatılmadı. Aynı zamanda Ulusal Kurtuluş Cephesi ekibinin bütün ofisleri kapatıldı. Hatta Cumhurbaşkanının meclisi feshetmesine karşı muhalefetin kurduğu Ulusal Kurtuluş Koordinasyon Merkezi ve Tunus İrade Merkezi'nin genel merkezlerine kilit vuruldu. Tunus'ta neler oluyordu? Arap baharı diye bildiğimiz Avrupa'nın yeni sömürge ve emir uşağı değiştirme hareketinin başlangıç merkeziydi Tunus. Üniversite mezunu işsiz bir gencin kendisi yakması sonucunda Arap baharı Tunus'ta başladı. Kondalize Rayz'ın dediği gibi Fas'tan Endonezya'ya kadar 48 ülkenin sınırlarının değişmesi için düğmeye basıldığı yerdi Tunus.

           25 Temmuz 2021'de Cumhurbaşkanı Kays Said'in düzenlediği teknokrat yönetim aslında putunu acıkınca yiyen müşriklere benziyordu. Demokrasi  rafa kaldırılıyor demokrasiyi korumak için.  Demokrasiyi iyi yönetim diye dünyaya ihraç eden Batılı ülkelerin hiç sesi çıkmıyordu.  Çünkü Batılılar demokrasiyi bir sömürge aracı olarak kullanıyor. İşlerine geldiği zaman her türlü insan hakları ihlaline göz yumuyorlar, üç maymunu oynuyorlardı.  İşlerine gelmediği zaman demokrasi getiriyorlardı ülkelere.  Demokrasi onların çıkarları için vazgeçilmezdi. Tunus'taki demokrasi ihlaline Fransa destek veriyor.  Fransa darbeci Kays SAİD’in yanında duruyor. Darbe Tunus'ta aslında bütün muhalefete ve parlamentoya yapılıyor. Hakikatte ise Tunus'taki İslami harekete yapılmış oluyordu. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in Fransa ve İtalya ile arası çok iyiydi. Meclisi fethettikten sonra anayasayı değiştiriyor.  Halkı anayasa için referanduma götürüyordu. Halkın referanduma katılımı %30 gibi çok düşük olmasına rağmen Said'in diktatörlüğü onaylanıyordu. Demokrasi bu idi ama halk katılmıyordu. Olsun önemli olan güçlülerin sözünün geçmesiydi. Çünkü halkın dediği değil Fransa'nın dediği oluyordu. Güçlü Fransa idi. 2020 yılında Tunus'taki Fransız Büyükelçisi ülkenin Cumhurbaşkanı gibi ülkeyi dolaşıyordu. Yine Gannuşi tutuklanmadan üç hafta önce İtalyan hükümetinin bütün bakanları Tunus'u ziyaret ediyor ve Said ile toplantı yapıyordu. Partiler kapatılır, milletvekillikleri düşürülür, referandum oylaması yapılır, katılım olmaz, milletvekilliği seçimleri yapılır halkın katılım oranı yüzde 10 olur.  Fakat adı demokrasi olduğu için, Fransa'nın dedikleri olduğu için her şey normaldir. İnsanlar tutuklanmış önemli mi? Hak ihlalleri yapılmış, o da ne ki? Zulüm kol gezer bunun adı demokrasidir.

        Pekâlâ bugün için Tunus'ta Fransa galip gelmişti. Arap baharı sonrasında 2013 ve 2020 arasında Tunus'un özellikle İngiltere ve Türkiye ile arası iyiydi. Özellikle Türkiye ile arası iyi olan Gannuşi sürekli eleştirilmişti Fransız taraftarları bakımından. Avrupa'daki çekişmelerden Tunus'ta nasibini alıyor. Fransa kazanıyor, İngiltere kaybediyor ama onlar kazanıp kaybederken halk zulüm görüyordu. Said Meclisi kapatırken elbette ki kendine göre haklı açıklamaları olacaktı. Ennahda hareketi yöneticileri cihatçıları finanse etmekle, halkı silahlı isyana teşvik etmek ve yolsuzlukla suçlanıyordu. Kurt kuzuyu yemeye niyet etmiş bahane üretiyordu suyumu bulandırıyorsun diye. Çünkü Fransa'nın Bokoharam'ı nasıl desteklediğini onları nasıl eğittiğini herkes çok iyi biliyordu.  Afganistan'da Talibana karşı El-kaide'yi nasıl desteklediğini dünya biliyordu. Kendileri de ifade ediyordu.  Fransa güçlüydü, halk garibandı, güçsüzdü.  Onun için elinde gücü bulunduranlar karşıyı her şekilde suçlayacaktı.  Fransız şirketlerin Türkiye'nin güneyindeki Kuzey Suriye'de YPG, PKK'yı nasıl desteklediğini, nasıl silah verdiğini herkes biliyordu. Onlara hangi Fransız şirketinin beton sattığını Türkiye çokça kamuoyuna duyurmuştu.  Fransız şirketler terör gruplarını finanse ediyor özellikle istediği yerde bunları Demokrasiye bir bahane olarak gösterip o ülkeyi işgal ediyordu. Nitekim Mali 2010 yılında Bokoharam bahane edilerek işgal edilmişti. Fakat 2021 yılında Mali hükümeti değişince o terör örgütlerini Fransa'nın desteklediğini ilan ediyordu Mali Cumhurbaşkanı. Terör örgütü finansmanlığını sağlayan şirketler bir yerde Daiş, el-kaide bağlantılı, Bokoharam bağlantılı örgütler olabilirdi. Çünkü bu örgütler her ne kadar ilk başta iyi niyetle kurulsa da bu örgütlerin yönetimleri zamanla emperyalist ülkelerin istihbarat ağırlığının kontrolüne geçmekte onların çıkarları için kullanılmaktaydı.

          Said Meclisi feshettiğinde Nahda bütün partilere çağrı yaptı fakat bazı muhalifler Said'e destek verdi. Çünkü Tunus Müslüman'dı, Müslümanlar Batı tarafından istenmiyordu. Çünkü İslam sömürgeye karşıydı. Bir Müslüman asla ülkesinin başka ülkeler tarafınadan sömürülmesine müsaade etmezdi. İslam akıl, nesil, din, can ve mal emniyetini sağlardı.  Heveslerine yenik düşmüş çağdaş geçinen insanlar tarafından hoş karşılanmıyordu İslam ve Müslümanlar. Bundan dolayı adı İslam olan ve Müslümanlar için olan şeylere karşı geliyorlardı. Batı'nın desteklediği terör örgütleri İslam adına da bazı yanlışlar yapıyorlar.  Bu da Müslümanlar'a mal oluyordu. Çünkü senoryayı onlar çiziyordu. Görünürde Nahda’ya  karşı yapılan bu çalışmalar İslam ve Müslümanların aleyhine oluyordu. Halbuki Nahda  yönetime geldiği vakit laik bir sistem uygulamıştı.  Demokrat davranmıştı. Bu sistem Fransız sömürgesi yerine İngiliz sömürgesi ve çıkarlarını koruyordu. Söylemleri İslami olan fakat çıkardığı kanunlar laik olan hükümet içinde Nahda da vardı. Uygulamalar İslami olmasa da yönetim ve yöneticilerin bir kısmının Müslüman olması Batılıların İslam'a ve Müslümanlara saldırılarını kolaylaştırıyor. Özellikle bu dönemde söylenen birçok sözün yerine getirilememesi Batılıları ve Said taraftarlarını haklı çıkarıyordu.

          Said hiçbir kural tanımıyor, bir yandan ekonomik kriz bir  yandan siyasi kriz bir yandan da Tunus'ta sosyal kriz artarak devam ediyordu. Meclis'in açılması durumunda özellikle siyasi kriz çıkıyor, Nahda bahane gösterilerek İslam ve Müslüman halka baskı yapılması halk içerisinde sosyal krize neden oluyor. Üretime dayalı ekonomik sistemin olmaması yolsuzluklar ve ekonomiye yoğun müdahale ekonomik kriz ortaya çıkarıyordu. Nahda, Gannuşi ve Ulusal Kurtuluş cephesi özellikle Said’in ekonomik krizle başa çıkamaması durumunda halkın kendi yanlarında olacağını düşünmesi ve Said’in zulümlerini bitecek diye planlaması Said’in baskılarının artmasıyla karşılıksız kalıyordu. Tunus artık bir girdabın içerisine girmişti. İslami çalışmaların en güçlü olduğu Tunus'ta artık demokrasi adına laiklik adına halka baskı yapılıyordu. Nahda bu duruma kolay gelmemişti. Gannuşi’nin 2013 yılında ülkeye dönmesi ve hükümette yer alması birçok eleştirilere neden olmuş, Nahda hareketinden ayrılmaları beraberinde getirmişti. Said’in yaptığı baskılara özellikle protesto çağrıları fazla destek bulamıyordu. Gannuşi'nin taraftar kaybetmesi üzerine 2021 yılında birçok üst düzey Partili Gannuşi'den ayrıldı. Tutuklamalar ve baskılara özellikle Gannuşi gelecek bizimdir diye karşılık veriyor, zulmün devamlı olmayacağını ifade ediyordu. Gannuşi’nin  tutuklandığını duyan kızı ‘’Müminlerin işi hayırdır. Hayır Allah'ın takdiridir. Dünya hayatı boştur.  Gelecekten ümitliyiz.’’ diye cevap veriyordu. Tunus’ta Gannuşi ile gelen bahar sona ermişti. 2013 yılında Aydoğdu diye karşılanan Gannuşi'nin ayı batıyor muydu? Gannuşi hangi noktada hatalar yapmıştı? Ilımlı İslâmolmasında mı, Batı çıkarlarına karşı başlatmış olduğu hareketini bireysel ibadetlerin özgürlüğü olan ılımlı İslam'a geçişinde mi yapmıştı? Yoksa "Siz o kafirlerin dinine girmedikten sonra onlar sizden asla razı olmazlar." ayeti Tunus'ta yeniden tecelli mi ediyordu?  

           Nahda hareketine şöyle bir bakacak olursak Gannuşi 22 Haziran 1941 yılında Tunus'un Gebes vilayetinin Hama'daki Ganüş köyünde doğdu.  Muhammed Gannuşi Kur'an medresesinde ilkokulunu okudu, başkentteki Zeytin Medresesinde usulüddin okudu, öğretmen olarak 2 yıl çalıştı, daha sonra Baas hayranı olarak Mısır'ın Kahire iline gitti, ziraat okudu oradan Şam'a geçti, Suriye'de ihvan ile tanıştı. Türkiye, Balkanlar ve Avrupa'yı gezdi . 1967 Arap İsrail Savaşı'nda tam İslami düşünceye sahip oldu ve özellikle Baas'ı ve Batıyı yoğun eleştiriye başladı. Batı hayranı Baasçı Gannuşi artık köklerine dönüyor. Müslümanların haklarını, İslam'ın izzetini savunmaya çalışıyordu. Hayatında Seyit Kutup, Muhammed Kutup, Mevdudi’nin eserleri önemli iz bırakıyor. Şam'daki eğitiminden sonra Fransa'ya geçiyor. Fransa'da Kuzey Afrika'dan göç eden Müslümanlara İslam'ı anlatmaya ve bu uğurda çalışmaya başlıyordu. Gannuş’i  Tunus'a dönüyor ve burada gizli 40 kişilik bir ekip kuruyordu.  40 kişilik grup Cemaati İslamiye ismini alıyor. Toplumu İslami yaşama çağırıyor ve Marife diye bir dergi çıkarıyordu 1979 yılında. 31 Mayıs 1981'de hareketini partileştiriyor. 18 gün sonra partisi kapatılıyordu. 27 Mayıs 1987'de ömür boyu hapse mahkum ediliyor. 14 Mayıs 1988'de serbest kalıyordu. 1991'den 2013 yılına kadar Londra'da kalıyor. Hakikaten anlaşılır gibi değil İslam ülkelerini yağmalayan İngiltere'ye. Batı'nın sömürgesine karşı çıkan Müslümanlar ya İngiltere'ye veya Fransa'ya gidiyor. Orada kalıyor daha sonra ülkesine dönüyordu. Gannuşi 15 kitap yazmış, bir erkek, beş kız babası. Gannuşi kitaplarında Kur'an'ın emir ve nehirleri ile beraber bir yaşam kitabı olduğunu söylüyor. Şeriatın bir yaşam biçimi olduğunu savunuyor. Şeriatın maksadına ters düşmeyen adalet ve hikmeti göz önünde bulunduran her sistemin yaşam biçiminden istifade edilir, diyordu. Ganuşiye göre; demokrasi insanların arasında iktidarın el değiştirme aracıdır. Demokrasi geliştirilebilir, dönüştürülebilir.  Gannuşi'ye  göre İslam'da devlet yönetimi bir zorunluluktur. Çünkü İslam tüm hayatı kuşatır, iktidar adalet için vardır. Hükümet dinin koruyucusudur. Batı devleti temel iki ilkeye dayanır: kanunun üstünlüğü ve egemenliğin halka ait olmasına. İslam ise nasa. Nas ayet ve hadislere, Allah'ın mutlak hüküm koyuculuğuna dayanır. İslam şura sistemidir. İlim ehli ve işin ehliyle istişareye dayanır.

              Gannuşi tüm bu düşüncelerini 2011 yılında Tunus'a döndükten sonra ılımlaştırmış, çok tavizler vermiştir. Bu tavizleri Londra'da kaldığı dönemde modernizmden etkilenmesi mi yoksa İngiltere'nin etkisinden mi bilinmez. Gannuşi Tunus'a dönmeden Tunus halkı yönetime karşı ayaklanmış İslam'la yönetilmek istiyordu. Gannuşi Tunus'a dönünce halka dedi ki biz demokrasiyle yönetileceğiz. Hatta 2015 yılında yazdığı Hükmül Recimi Fil İslam kitabında günümüzde zina edenin recmedilmeyeceğini yazıyordu. Tam bir değişim ve dönüşüm.

           Niyeti temiz olan insan ve hareketlerimiz ekonomi ve gücü elinde bulunduran ülkeler tarafından değiştirilip dönüştürülmekte. Çünkü Müslüman halkların akıl ve dinleri koruma altında değil. Batılı demokrasinin koruyucusu ülkeler tarafından demokrasiyi korumak için işgal edilmekte, değiştirilip dönüştürülmektedir. Müslüman bir yönetim çıkıp tüm dünyadaki Müslümanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerini sağlamalıdır. Yine hapis de yatsa idam da edilse bir lider halkı dururken ülkesini terk etmemelidir.  Afganistan eski Cumhurbaşkanı Burhanettin Rabbani der ki bütün Müslüman liderler Batı tarafından kullanılmıştır ben dahil. Kullanılmayan bir insan vardır: Necmettin Erbakan. Çünkü o hiçbir zaman ülkesini terk edip emperyalist ülkelere sığınmamıştır. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.