Sosyal Medya

SİYASET

Fransa Yanıyor !!!

Ebu Masum Mücahit

Fransa’da sokaklar yine karıştı. Çünkü Fransa hiç durulmuyor. Dün yasalardan dolayı, daha önce sarı yelekliler şimdi ise göçmenler gösteri yapıyor. Fransız sokak eylemlerinin Rusya’daki Wagner’in ayaklanma girişiminden hemen sonra olması küresel sömürgeci güçlerin karşılıklı rövanşlaşmasını akla getirmekte. Hakikaten küresel güçler çatışıyor mu? Rahmetli Necmettin Erbakan ‘‘Siyasette hiçbir şey tesadüfi değildir.’’ demişti. Filler tepişirken, çimler eziliyor mu?

27 Haziran tarihinde 17 yaşındaki Cezayir Fas uyruklu Nael polisin dur ihtarına uymadığı için polis tarafından vurulmuş ve öldürülmüştü. Bunun üzerine Fransa 2005 yılı gösterilerinden sonra en sert gösterilere sahne oluyordu. Fransa’da neler oluyor? Niçin böyle gösteriler olmakta? Sadece bir gencin ölmesi değildi bu gösterilerin bu öfkenin nedeni. Basit bir gösteri değildi. Yılların birikiminin, yılların öfkesinin patlaması idi.

Fransa nüfusunun %10’u göçmen yani başka ülkelerde doğmuş insanlardan oluşuyordu. Bir de Fransa’da doğan göçmen çocukları vardı ki bunların sayıları ile beraber toplam nüfusun %20’den fazlası aslında Fransız kökenli değildi. Fransa diğer sömürgeci Batı ülkeleri gibi Kuzey Afrika ve Batı Afrika ülkelerinden göç almaktadır. Sömürgeci Batı ülkelerinin nüfus artış hızları az hatta eksiye düşmekte. İnsan gücüne ihtiyaç artmaktadır. Onlar artık rahatlarına çok düşkün oldukları için çocuk yapmıyorlar, çocuk yerine kedi ve köpek besliyorlar. Nüfus artış hızları az olduğu için özellikle sanayide, hizmet sektöründe çalışacak, geri hizmetleri yapacak insanlara ihtiyaç duymaktadırlar. Bu insan ihtiyacını özellikle sömürgesi olan ülkelerden tedarik etmekte hatta bu ülkelerden insanları ülkelerine alırken sanki bir lütuf gibi almaktadır. Onları kapılarında bekletmekte, dil ve uyum gibi sınavlardan geçirmekte. Halbuki kendilerinin insan gücüne duydukları ihtiyaç çok fazladır.

Emperyalist ülkeler göçmen olmadığı vakit özellikle sanayileri durmakta, üretimleri durmakta, hizmet sektörleri durmakta ve kendi işlerini yapacak insana bile ihtiyaç duymaktadırlar. Fransa gibi diğer Batılı ülkeler insana duydukları ihtiyaç artınca bir ülkeye savaş açmakta, o ülkenin doğal kaynaklarını sömürmekte, altınlarını çalmakta, ihtiyaç duydukları kadınları ülkelerine götürüp kadın ticaretinde kullanmakta, ihtiyaç duydukları hizmet sektöründe çalışacak insan gücünü bu ülkelerden devşirmektedir. Nitekim 2012 yılında harap ettikleri Suriye’den yetişmiş binlerce beyni Avrupa’ya göç ettirdiler. Suriye’de binlerce çocuk kaybolmuş, organ mafyasının eline düşmüş, yine birçok kadın kadın ticaretine zorlanmıştır. 2000’li yıllarda Irak ve Afganistan’ın başına aynı musibetler gelmiştir. Ülkelerinden koparılan, ülkeleri yağmalanan insanlar ekmek bulmak için zorunlu olarak Batı ülkelerine göç etmekte. Bu ülkelerde yaşam şartları çok zor olduğu için "üstün ırk!" olan Batılılarla göçmenlerin karışmaması için bu insanlar getto diye bildiğimiz gecekondu mahallelerinde yaşamaya zorlanmaktadır.

Bundan dolayı vatanlarından koparılan, hakir görülen, horlanan, ezilen, hakları verilmeyen 3., 4. sınıf insan olarak görülen bu insanlar zaman zaman gösteriler yapmakta haklarını almak için çalışmaktadır. Bu hak arayışı sadece polisin baskısına karşı değil altında 300 yıllık bir geçmişi barındırmakta, 300 yıllık bir zulme başkaldırı anlamına gelmektedir. Bundan dolayı 27 Haziran 2023 tarihindeki olaylar ve buna benzer birçok olay Batı’da meydana gelmektedir.

27 Haziran’daki dur ihtarına uymayan, hiçbir adli sicil kaydı olmayan Nael’in ölümü aslında bir ilk değildir. Bundan önce de benzer onlarca olay olmuş birçok insan polisin orantısız güç kullanmasına bağlı olarak ölmüştü. Çünkü Fransa polisi ABD polisi gibi profesyonel değil eğitimsiz, aşırı yetkilerle donatılmış, istediği anda ateş açma hakkına sahiptir. Orantısız güç kullanımı, polis teşkilatlarının kendilerini haklı göstermesi, öldürülenlerin haksız olduğunu savunması olayların artmasına neden olmaktadır. 2005 y

yılından sonra polise aşırı yetkilerin verilmesi Fransa’daki olayların daha da yükselmesine neden olmaktadır. Fransa siyasetinde aşırı sağ ve solcular bulunmaktadır. Macron’un aşırı sağcı mı solcu mu olduğu belli değil. Görünürde solcu ama özellikle uygulamalarında devlet politikası güdülmesinden dolayı aşırı sağcı gibi davranmakta ve hükümete bir an önce Fransa’daki olayları bitirin emrini vermektedir.

 

Fransa’nın solcuları özellikle göçmenlerin haklarının yendiğini, göçmenlerin ülke için bir hakikat olduğunu ifade ederken sağcı kanat hükümette olmadığı için Fransa’nın ayak işlerini görecek düşük ücretli hatta hakkı yenen, Fransa’nın kalkınmasında ve gelişmesinde alın teri ve gözyaşı olan göçmenleri ülke dışına göndermekle tehdit etmektedir. Özellikle göçmen gelmesine karşı birçok söylem geliştirmektedir. Polisin yaptığı her türlü müdahaleyi sağcı kanat haklı görmekte özellikle polise daha fazla yetki verilmesi gerektiği ve göçmenlerin hadlerini bilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Sağcılar göstericiler içerisinde bazılarının yaptığı yanlış davranışları daha fazla gündemde tutarak onlara karşı daha sert müdahale edilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Özellikle bu gösteriler başladıktan sonra Macron’un gevşek davranarak gösteriler bittikten sonra daha sert tedbirlerin alınmasına kamuoyunu hazırlamakta olduğu iddia edilmektedir. Çünkü göstericiler içerisinde taşkınlık yapan birçok insan olmakta bazı bireysel haklar ihlal edilmektedir.

Fransa’daki olaylar başlayalı yaklaşık bir hafta oldu. Fransa’nın maddi zararı 1 milyar euroyu geçti. Manevi zarar çok yüksek, özellikle toplum içerisindeki ayrışma artmaktadır. Bu ayrılma ve ayrışma ileride daha farklı sorunlara neden olacaktır. Fransa’daki mültecilerin çoğu özellikle Kuzey Afrikalı Müslümanlardan oluşmaktadır. Bundan dolayı öldürülen gencin de Müslüman olması gösterilere katılanların Müslümanlardan oluşmasına neden olmaktadır. Fransızlardan özgürlükçü birçok insan da gösterilere destek vermekte. Yalnız gösterilerde taşkınlık değil de diyaloğun olması gerektiği ifade edilmekte.

Özellikle Müslümanların İslam diyarı olmayan bölgelere gitmesi İslam’a uygun değil. Müslümanın yapmaması gereken işler arasındadır. Daha önce İdrak Post’taki yazılarımızda göçmen ve mültecilerle ilgili konuları birçok kez ele almıştık. Ülkeleri sömürülen, namusları kirletilen, insanları öldürülen, aç bırakılan, göç ettirilip ülkeleriyle bağları koparılan insanlar, modern dünyanın sevgisine kapılan insanlar Batı hayranı yapılmakta, onlar da Fransa gibi ülkelere göç etmektedir. Göçmenleri Batı ülkeleri hor görmekte, aşağılamakta, rencide etmekte ve bunları dışlamaktadır. Batılılar unutmamalılar ki bunlar kendilerine dönecektir. Aynı dünyada yaşıyoruz savaşı belki başka ülkelerde yapıyoruz, o ülkeleri yakıp yıkıyoruz. Savaşı yaşayan ülkelerin insanları Batılı ülkelere göç etmekte, psikolojileri bozulmuş, kinleri artmış, önce karınlarını doyurma derdine düşen insanlar bunları unutmuyor. Kin ve nefretlerini erteleyip bir gün hesabını soracakları günü bekliyorlar. Nefretlerini ertelemiş binlerce milyonlarca kişi bulunmaktadır. Bu kişiler bir sorun yumağı gibi bir çığ gibi gittikçe büyüyecek göçmen olarak gittikleri ülkelerde daha farklı sıkıntılar oluşturacaktır. Çünkü zulmü yapan ülkelere göç ediyorlar. Mesela Cezayir’den Fransızların ayak işlerini yapmak için getirilen insanlar Fransa’yı değil tüm Avrupa’yı yakacak bir sorun yumağı haline gelmektedir. Çünkü milyonlarca insanı katletti Fransa Cezayirde. Bu unutuldu mu? Elbette hayır.

Sömürdüğün ülkeler elbet bir gün bunu senden soracak. Hiç altın madeni olmayan Fransa’nın 2.436 ton altın rezervine sahip olması, 866 altın madeni olan yılda 50 ton altın üreten Mali’nin altın rezervinin sıfır olması manidardır. Tonlarca altını çalan Fransızlar bir ayakkabı aldığı için aç kalan bir insanın marketten ekmek almasından dolayı onu hırsız görmekte ama kendini haklı olarak dünyaya ilan etmektedir. Bu hak bir gün haklıya gidecek. Çünkü dünya kapitalist, materyalist firavuni bir dünya güce dayalı. Güçlünün haklı olduğu para sahibinin haklı olduğu düşüncesinin hakim olduğu bir dünya. Zulüm elbette baki değil. Dün bir Musa, bir İbrahim o düzeni yıktıysa elbette bu zalimlerin sarayı olan Batı’dan bir Musa çıkıp o düzeni yıkacaktır. Çekin insanların üzerinden, ülkelerinden, namuslarından, mallarından ellerinizi ey Firavunlar.

Kültür emperyalizmine uğramış, değerlerinden uzaklaşmış Müslümanların huzuru maddede araması manayı terk etmesi başlarına bu musibetlerin gelmesine neden olmaktadır. Halbuki bir Müslüman için huzur Allah’ı anmakla mümkün. Allah’a kul olmakla mutmain olur düşüncesine sahip olmaktan geçmektedir. Huzurun Avrupa’da aranması Avrupalıların insanlara empoze etmiş olduğu fikir ve düşüncelerden gelmektedir. Çünkü onlara modern köle lazım. Kendi ayakları ile gidip düşük ücretle kölelik yapacak insanlar. Bundan dolayı bu fikirleri insanlar arasında yaymakta.

Avrupa’da huzuru arayan insanların akın akın Avrupa’ya para kazanmak için gittiklerini ve para kazanamadıklarını hakir ve hor görüldüklerini Fransa olaylarında daha açık bir şekilde görebilmekteyiz. Müslüman olan insanlar ezanın olduğu, İslam’ın yaşandığı, çocukların Müslümanca yetiştirildiği ortamlara göç etmeyi hedeflerler. Müslümanların örneği Allah’ın Resulü Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve sellemdir. O Mekke’den Medine’ye yani makam mevki paradan, makamın mevkiinin olmadığı kardeşliğin olduğu İslam’ın yaşanabileceği medeniyet şehri olacak Yesrip yani Medine’ye göç etmiştir. Mekke’de yaşayan Müslümanlar Habeşistan’a gitmişler orada adil bir sultan vardı düşüncesiyle hareket etmişlerdir.

O zaman İslam’ı rahat yaşayacağımız yerlere göç etmeliyiz. Müslümanlar adaletin olduğu, adaletin hâkim olduğu bir dünya kurmalılar ve Habeşistanlara göç etmeliler. Allah’ın Resulünü örnek alacak Müslümanlar dünyada izzeti yakalayacaklardır. Haysiyeti yakalayacaklar, yeryüzünde şerefle dolaşacaklardır. Çünkü Allah’ın Resulüne Mekke’nin müşrikleri dünyalıkları teklif ettikleri vakit Allah’ın Resulü şu cümleyi söylemişti: "Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseniz ben Allah’a kulluktan Allah’ın emirlerini yerine getirmekten İslam’ı anlatmaktan asla vazgeçmem." O müşriklerle yaşamayı değil Müslümanlarla yaşamayı tercih etmişti. O zenginliği terk edip Medine’ye, bütün malını mülkünü terk edip kardeşliğin olduğu şehirlere doğru göç etmiş ve buna da hicret demişti.

Biz Müslümanlar ne zaman hicret edeceğiz? Ne oluyor bu Müslümanlara bugün İslam’ın yaşanmadığı ezanın okunmadığı Müslümanların hakir ve hor görüldüğü müşriklerin kafirlerin olduğu toplumlara doğru göç ediyor? Fe eyne tezhebün. Bu gidiş nereye ey Müslümanlar? Gidişimiz İslam’a Kur’an’a ve Allah’a olmalı ve Müslümanın yeryüzündeki tek gaye ve hedefi yeryüzünde fitne fesat kalkıp din (hayat tarzı) yalnız Allah’ın oluncaya kadar mücadele etmesidir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.