Sosyal Medya

TARİH

Muvahhitler Devleti

Editöryal ekip*

Muvahhidler Devleti İslam dünyasının batı cephesinde, Müslümanlar eliyle kurulan büyük devletlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.  Bu devlet, 1130-1269 yılları arasında hüküm sürmüştür. Bu devletten önce aynı bölgede yine Müslümanların kurduğu Murabıtlar Devleti vardı. Ancak, bilindiği gibi bir devletin sürekli yükselişte olması mümkün değildir. Her devletin belirli bir süre sonra zayıflayarak dağılacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bu nedenle, Murabıtlar devleti gibi güçlü devletler bile belirli bir noktada zayıflayıp ortadan kalkacaktır. Murabıtlar devleti, Muvahhitlerin ortaya çıkmasından önce var olan bu devletler arasında önemli bir yer tutmaktadır.

Müslümanların tarihinde bir devletin yükselişten sonra düşüş göstermesi bazıları tarafından kara bir leke olarak görülür. Ancak, kimi analizlere göre bu devletlerin yıkıldıktan sonra yerine başka devletlerin kurulması İslam inancının birleştirici bir unsur olduğunun önemli bir delilidir. İşte Muvahhitlerin Murabıtlara karşı isyanı ve yeni de devleti kurmalarını da bu yönden değerlendirmek gerekir.

Murabıtlar’dan Muvahhitler’e Geçiş Süreci

Murabıtlar devletinin çökmesinin birinci nedeni, başlangıçta dine bağlı kalan, İslam’ın emir ve yasaklarını samimi bir şekilde icra eden devlet yönetiminin zamanla- özellikle Endülüs'ü ele geçirdikten sonra-, keyif eksenli bir hayat sürmeye başlamasıdır. Yani yöneticiler zenginlik ve refah içinde yaşama lüksünü tadarak sultanlığı sürdürmeye odaklandılar. İkinci sebep ahlaki çürüme idi. Özellikle Endülüs'te refah içinde yaşayanlar ve edebiyat okuyanlar arasında ahlaki değerlerin zayıfladığı müşahede edilmektedir. Bu ahlaki bozulmalar da doğal olarak devletin temellerini sarsmıştır. Üçüncü sebep, devlet yönetim sisteminin ilk dönemlerindeki şura sisteminden sapmasıdır. Başlangıçta sultan olmak için şura ile seçilen kişiler, zaman içinde gücün etkisi altında kalarak sultan olabilme mücadelesine girişmişlerdir. Şura sistemi terk edildi ve kim güçlü ise o sultan oldu.

Bir diğer sebep ise ilmi çalışmaların zayıflamasıdır. İbn Haldun'un belirttiği gibi, bir devleti yönetmek için hem kalem gücüne hem kılıç gücüne ihtiyaç vardır. Başka deyişle hem siyasi ve askeri güç sahiplerine hem de ilim sahiplerine ihtiyaç vardır. Ne yazık ki, Murabıtların son dönemlerinde ilim zayıfladı ve devlet ilim konusuna önem vermediği için devletin zayıflama süreci hızlandı.

Muvahhitler Devleti'nin kurucusu olarak kabul edilen İbn Tûmert, çocukluğundan itibaren ilim tahsiline büyük bir sevgi duyan bir kişiydi. 1106 yılında, 15 yıl sürecek bir ilim yolculuğuna çıktı. Bu süreçte özellikle Hicaz olmak üzere, o dönemde İslam dünyasının birkaç önemli şehrini ziyaret etti. Hicaz'a yaptığı hac ziyaretinin ardından Vadaa'ya, İskenderiye'ye ve günümüz İspanya'sı olan Endülüs'e kadar birçok şehri gezdi. İbn Tûmert'in bu ilim yolculuğu sırasında, birçok önemli alimle görüştüğü bilinmektedir. Bu alimler arasında Ebû Bekr et-Turtûşî, Kiyâ el-Herrâsî ve İmam Gazali ile de görüştüğü –zayıf da olsa bazı kaynaklarda geçmektedir- bilinmektedir.

İbn Tûmert'in ıslah hareketi, bu ilmi birikimden sonra memleketine döndüğü zaman başladı. O dönemde halk, bir yeniden canlanma hareketine ihtiyaç duyuyordu ve İbn Tûmert, bu ihtiyaca cevap vermek üzere ortaya çıktı. Islah hareketine destek veren birçok insanın katılımıyla devletin kuruluşunun ilk adımı atılmış oldu.

Muhavvitler Devletinin İsmi ve Büyüklüğü

Muvahhitler Devleti'nin sınırları, bugünkü Kuzey Afrika ve İspanya'ya kadar uzanmaktadır. Bu devlete kaynaklarda çeşitli isimlerle atıfta bulunulmuştur. İlk olarak, Muvahhitler Devleti’nin adı, tek bir Allah'a inanan ve itikadi bozukluktan uzak duran insanlar için kullanılan "muvahhid" sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Çünkü İbn Tûmert ve onun takipçileri kendilerini muvahhid olarak tanımlıyorlardı. Bu inanç, ıslah hareketiyle birleşerek Muvahhitler Devleti'nin adını oluşturdu. Bu devlete ayrıca “Müminiler Devleti” de denir. Bu ise devletin sağlamlaşmasında önemli bir rol oynayan İbn Tûmert'in talebesi Abdulmümin’e atıf olarak verilen bir isimdir. Üçüncü olarak, devletin kurucusunun kabilesinin ismi olan Masmûde’ye atıf olarak Masmûde Devleti de denir.

Muvahhitler Devleti, bu liderlerin etkisi ve toplumun destekleriyle güçlenmiş ve sınırlarını genişletmiştir. Bu devlet, İbn Tûmert'in öğretileri ve onun talebelerinin liderliği altında, bölgesel olarak etkileyici bir güç haline gelmiştir. Muvahhitler Devleti, kendi cemaatini "muvahhidler" olarak tanımlamıştır. Çünkü Murabıtların, artık saf İslam olmadığına inanarak onları şirkle itham etmişlerdir.

Abdulmümin, küçük bir hareket olarak başlayan bu devleti büyük bir güce dönüştürdü. Abdulmümin'in, o dönemde en güçlü rakibi olarak kabul edilen Murabıtlar Devleti, 1143'te Ali b. Yusuf b. Taşfîn'in ölümü ile zayıflatmıştı. Bu sayede Muvahhitler Devleti’nin daha fazla toprak kazanma ve ilerleme fırsatları doğdu. Çünkü Taşfin’in yerine geçen küçük oğlu, babası gibi etkili bir yönetim sergileyemedi. Muvahhitler, 1146 yılında 9 ay süren bir kuşatmanın ardından Fas'ı, daha sonra da 11 ay süren bir kuşatmanın ardından Marakeş'i, yani Murabıtlar Devleti'nin başkentini ele geçirdiler. Bu, Muvahhitlerin gerçekten yerleştikleri ve güçlendikleri bir dönemdi. Ancak, Avrupa kıtasına geçmeden önce, Endülüs'te olan bazı Muvahhitlere bağlı amirler, Abdulmümin'i bölgeye davet ettiler. Çünkü Murabıtlar artık zayıflamış, parçalanmış ve devletçikleri Hristiyanlardan destek alma durumuna düşmüştü.

Muvahhidler Devleti, Abdulmümin'den sonraki dönemlerde toprak kazanımı konusunda o kadar büyük bir ivme gösterememiştir. Yani, Abdulmümin'in gerçekleştirdiği gibi devletin sınırları genişletilememiştir. Bunun yerine, sınırları koruma odaklı yaklaşımlara, ekonomik ve kültürel alanlarda yatırım yapma stratejilerine yöneliş başlamıştır.

Muvahhitlerde Yönetim Sistemi

İbn Tûmert'e göre, idari yapıda üç önemli unsur bulunmaktadır. Bu unsurlar, cemaati yönetmek için üç aşamalı bir meclis sistemini içermektedir. İlk aşamada, "10’lular" olarak adlandırılan grup bulunmaktadır. Bu grup, İbn Tûmert'in kendilerine tam olarak güvendiği başarılı ve kabiliyetli öğrencilerinden oluşan bir topluluğu ifade eder. "50’liler", Bu grup, İbn Tûmert'in istişare amaçlı aşiret liderlerinin arasından seçtiği, bir topluluğu ifade eder. Bu grup, genellikle aşiret liderlerini ve kabile reislerini içerir ve aşırı fanatizm aşaması olarak bilinir. Bu aşamada, "70’liler" topluluğu bir araya gelir ve genelde istişari nitelikli bir toplantı gerçekleştirir. Bu grup, genellikle kabile reislerini içerir ve askeri gücü yönetecek liderleri temsil eder. Bu aşamada, cemaatin yönetimine karar veren bir meclis oluşturulur.

Muvahhitlerin Liderleri

İbn Tûmert

524 (1130)

Abdülmü’min b. Ali el-Kûmî

524 (1130)

Ebû Ya‘kūb Yûsuf b. Abdülmü’min

558 (1163)

Ebû Yûsuf Ya‘kūb el-Mansûr-Billâh

580 (1184)

Muhammed en-Nâsır-Lidînillâh

595 (1199)

Yûsuf el-Müstansır-Billâh

610 (1213)

1. Abdülvâhid el-Mahlû‘

620 (1224)

Ebû Muhammed Abdullah el-Âdil

621 (1224)

Ebû Zekeriyyâ Yahyâ el-Mu‘tasım-Billâh

624-633 (1227-1235)

Ebü’l-Alâ (Ulâ) İdrîs el-Me’mûn

624 (1227)

2. Abdülvâhid er-Reşîd

630 (1232)

Ebü’l-Hasan Ali es-Saîd

640 (1242)

Ömer el-Murtazâ

646 (1248)

Ebü’l-Alâ Ebû Debbûs el-Vâsiḳ-Billâh

665-668 (1266-1269)

Muvahhitler ve Selahattin Eyyubi

Muvahhitlerin lideri Ya‘kūb ile Selahaddin Eyyubi arasındaki ilişki, tarihte önemli bir dönemeçtir. 1187 yılında, Kudüs'ün Fatih'i olarak bilinen Selahaddin Eyyubi, Kudüs'ü fethederek büyük bir zafer elde etti. Ancak, bu zaferin ardından, Batı'dan, yani Fransa, İngiltere ve Almanya'dan gelen birlikler, Kudüs'ü geri alma hedefiyle bir araya geldiler. Bu dönemde, İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard liderliğindeki Haçlı ordusu, karadan ve denizden harekete geçerek Kudüs'ü yeniden ele geçirmek amacıyla sahaya çıktı. Ancak ilginç bir şekilde, Muvahhitlerin lideri Ya‘kūb’un, Selahaddin Eyyubi'ye destek vermediği kaydedilmiştir. Bu durumun nedenleri kesin olarak bilinmemekle birlikte, araştırdığımız kadarıyla Selahaddin'in Mısır'daki komutanları, Muvahhitlerin yönetimindeki bölgede saldırılar gerçekleştirmekteydi. Selahaddin’in kendisine emîrü’l-mü’minîn diye hitap etmemesi üzerine, buna alınıp yardım etmediği söylemi de meşhurdur. Ancak, Müslümanlar haçlı seferlerde yenilgiye uğramaya başladığında, Yusuf pişmanlık duydu ve Alman birliklerininAkdeniz'i geçerek Kudüs'e yönelmesine izin vermedi.

Muvahhitlerin Çöküşü

Muhammed en-Nâsır-Lidînillâhdöneminde Haçlı ordularına karşı bir dizi yenilgiye uğruyor. Yolları kapanıyor ve bu noktadan sonra durum daha da zorlaşıyor. Devlet, bu dönemde yok olma tehdidi altında kalıyor ve sonunda sadece Kurtuba şehrini elinde tutabiliyor. Kurtuba dışındaki diğer toprakları Hristiyan güçlere kaybediyor. 1212 yılında Ukāb (Las Navas de Tolosa) mevkiinde aldığı ağır bir yenilgiden sonra devletin zayıflamaya başladığı bir döneme işaret eder ve devletin güçlü dönemi sona erer. Bu aşamada gerileme dönemi başlamış olup devlet çökme eğilimine girmiştir.

1185 yılında doğan ve 1227'de tahta geçen Idris Me’mun Devleti kurtarmak için bazı reform girişimlerine girişiyor. Özellikle İbn Tarmert’in iddia ettiği Mehdilik inancından uzaklaşmaya çalışmıştır. Ancak, yapmaya çalıştığı reformlar ve değişiklikler, devletin zayıflayan durumunu düzeltmekte etkisiz kalmıştır.

Muvahhitler Devleti'nin çökmesine dair sebepleri hızlı bir şekilde sıralayacak olursak, ilk olarak, iç çatışmaların yoğun olduğu birinci çağ çalışmaları döneminde, aileler arasındaki husumet ve anlamsız çatışmalar devletin çökmesine neden olan bir dizi sebepten biriydi. Halife Mansur'un ölümü sonrasında başlayan iç çatışmalar, devletin zayıflamasına ve etkisizleşmesine yol açtı. Bu süreçte, bazı liderler zayıf ve etkisiz olup devleti bazı saldırılara ve özellikle de Kuzey Afrika'daki kabilelerin saldırılarına karşı savunmasız bıraktılar. Bu saldırılar devletin kaynaklarını tüketerek zayıflatıcı etki yarattı ve toprak kayıplarına neden oldu. Devlet, Endülüs'teki bazı toprakları da kaybedince etkisi daha da geriledi.

Diğer bir sebep olarak sosyal değişimler ve ekonomik koşullardaki değişimler devletin çöküşünde etkili oldu. Toplumsal ve ekonomik koşullardaki değişimler, Muvahhitler Devleti'nin yönetimindeki toplumsal ve ekonomik dengeleri sarsarak yeni zengin sınıfın ortaya çıkmasına neden oldu. Bu yeni sınıf, tüccarlar ve mülk sahipleri arasında dengeyi sağlayarak devletin kaynakları üzerinde kontrol sağladı. Ancak, bu durum yoksulluğun ve haksızlığın artmasına yol açtı ve halk arasındaki hoşnutsuzluğu derinleştirdi.

Son olarak, devletin çöküşünün 1269 yılında gerçekleşti. Devletin çöküşüyle birlikte, bu bölgede bir dizi küçük devlet ortaya çıktı ve bunlar da genellikle zayıf bir yapıya sahipti.

Sonuç

Gördüğümüz üzere, Muvahhitler Devleti'nin tarihi, çeşitli dersler çıkarılabileceğimiz önemli bir dönemi temsil eder. Devletin imanı ve ahlakı kadar, adaletin sağlanması da büyük bir önem taşır. Bu bağlamda, Nizamülmülk’ün "Küfr ile belki ama zulüm ile payidar kalmaz memleket" sözü çok anlamlıdır. Ne yazık ki, Muvahhitler, sosyal adalet konusunda Murabıtları eleştirmişlerdir. Fakat birçok konuda kendileri de sınıfta kalmıştır. Bununla birlikte, devletin bekasını koruyabilmek için iç çatışmalardan kaçınılması gerekmektedir. Devlet yönetimindeki siyasi istikrarın korunması, toplumun güven ve refahını etkiler. Muvahhitler Devleti'nin sonraki dönemlerdeki zayıflığı, siyasi istikrarın önemini gösterir. Ayrıca, diplomatik açıdan kardeş devletlerle birliğin önemli olduğunu görüyoruz. Muvahhitler, Eyyûbîler ile birlik olsalardı haçlı tehditlerine karşı daha başarılı sonuçlar alınabilirdi.

Tüm bunlar, günümüze ışık tuttuğunu düşündüğümüz önemli öğretileri içerir. Yapılan hataların tekrarlanmaması için dikkatle değerlendirilmeli ve bu tarihi olaylardan gerekli dersler çıkarılmalıdır.


*Bu metin, Kayseri Uluslararası Öğrenci Derneği (KUDER) tarafından düzenlenen Haftalık Lisansüstü Öğrenci Münazarasının 194. bölümünden uyarlanmıştır. Konular, Mudasir Musa, Noor Mohammed Mudaqeeq ve Hassan Ahmed tarafından sunulmuştur.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.