SOSYAL-KÜLTÜR
LGBT Hareketi ve Filistin Meselesi: Dayanışma mı, Yozlaşma mı?
Bu yıl ise LGBT topluluğu sokaklara oldukça erken çıkmış görünüyor. Ancak bu kez kendi hakları için değil, aksine Filistin meselesi için sokaklardadır (?)
Khalidu Afolabi
Son yıllarda gündeme gelen “Onur Ayı” kavramının nerede ve neden başladığını merak ediyorsanız, bu sorunun yanıtı 1969 yılında New York’ta gerçekleşen Stonewall ayaklanmasına dayanır. LGBT topluluğunun polis baskınına karşı direnişiyle anılan bu olay, Amerika Birleşik Devletleri’nde eşcinsel hakları hareketinin önemli bir dönüm noktasıdır. O yıllarda elde edilen hukuki başarılar, günümüzde haziran ayında kutlama ve anma etkinlikleriyle sürdürülmektedir. Ancak, her yıl düzenlenen bu etkinlikler, insanları “cinsiyet özgürlüğü” adı altında özendirmeye devam etmektedir; hak arama sürecini atlayarak dayatma haline gelmiştir.
Yarım asır sonrasına geldiğimizde, LGBT topluluğunun kabulü Batı’da yaygın bir şekilde kabul görmektedir. Batılı ülkeler, zaman zaman daha güçsüz ülkelere bu hakları kabul etmeleri için baskı yapmaktadır. Son yıllarda, kapitalist şirketler ve spor kulüpleri de dahil olmak üzere Batılı liberal eğilimli parti ve kurumlar, gökkuşağı bayraklarını dalgalandırmayı ve topluluğun diğer sembollerini sergilemeyi bir ritüel haline getirmiştir. Hatta Haziran 2023’te, Demokrat başkan Joe Biden LGBT topluluğuna sayısız vaatlerde bulunurken, bayrak Beyaz Saray’da gururla dalgalanmıştır. Bu yıl ise LGBT topluluğu sokaklara oldukça erken çıkmış görünüyor. Ancak bu kez kendi hakları için değil, aksine Filistin meselesi için sokaklardadır (?)
LGBT'cilerin Filistin Protestosu
ABD başta olmak üzere Batı ülkelerde cinsiyetsizlik propagandasını yapan gruplar, Filistin’de bitmek bilmeyen şiddete sürekli olarak protesto etmiş, ateşkes çağrısında bulunmuş ve özellikle Gazze Şeridi’nde seri halde devam eden soykırıma son verilmesini talep etmiştir. Bu protestolar arasında dikkat çeken bazı etkinlikler şunlardır: 14 Şubat 2024’te düzenlenen “Soykırımda Onura Hayır” kampanyası; 6 Ocak 2024’te Northampton, Massachusetts’te düzenlenen “Queer for Palestine”; Queer-4-Palestine ve Queer-for-a-Liberated-Palestine grubu tarafından 15 Aralık 2023’te Stonewall Ulusal Anıtı’nda düzenlenen Cuma oturumu. Ayrıca, Filistin’de ateşkes için LGBT'cilerden 25.000 imza toplayan Queer-for-Liberation dilekçesi; 3.500’den fazla queer sanatçı tarafından imzalanan “Sanatçılar-4-Ateşkes” mektubu ve 50’den fazla ülkeden 500’den fazla LGBT örgütü tarafından imzalanan “Filistin’deki Queerlerden özgürleştirici bir talep” bildirisi de bu faaliyetinin bir parçası olarak öne çıkmaktadır.
Filistin meselesi İnsanlık meselesidir
Elbette, Filistin’den her gün gelen kanlı görüntüler ve yürek parçalayan haberler, insanlıktan nasibini almış herkesin ve her kesimin bölgeye destek ve dayanışma göstermesi için yeterli bir neden sunuyor. Al-Jazeera News web sitesine göre, 30 Mayıs 2024 itibariyle, 7 Ekim 2023 ile 30 Mayıs 2024 tarihleri arasında 36.000’den fazla Filistinli soykırımda hayatını kaybetti. Bu acı verici sayıya 15.000’den fazla çocuk ve 10.000’den fazla kayıp da dâhildir.
Benzer şekilde bu süre zarfında 85.000’den fazla Filistinli de yaralanmıştır. Can kayıplarının yanı sıra, Gazze ve işgal altındaki Batı Şeria’da meydana gelen altyapı hasarları da 7 Ekim 2023 ile 26 Mayıs 2024 tarihleri arasında asırlardır devam eden çatışmaların tarihi kayıpları arasında eşi benzeri görülmemiş bir yer tutmaktadır. Konutların %60’ı hasar gördü, ticari tesislerin %80’i enkaza döndü, 267 ibadethane yıkıldı, yeraltı su kuyularının %83’ü çalışmıyor, okul binalarının %85,8’i yıkıldı ve 35 hastaneden sadece 15’i kısmen işlevsel durumda. İsrail’in 7 Ekim’den bu yana sürdürdüğü saldırılarla Gazze tam bir harabeye dönüştü. Dolayısıyla, bu tür insanlık dışı eylemler karşısında sessiz kalmak veya hareketsiz kalmak, herhangi bir ideolojiye sahip olmayan vicdan sahibi her bireyin sorumluluğudur. Hangi ideolojiye veya topluluğa mensup olursa olsun, bu tür vahşetlere karşı durmak gayet doğaldır. Asıl anormal şey ise örgütlerin Filistin meselesi üzerinde ideoloji dayatmasıdır.
Müslüman toplum karşılıklıjest vermeli midir?
LGBT topluluğunun Filistin meselesinde ses çıkarması, bazı kişilerde soru işaretleri uyandırmıştır. “Onur Ayı” geldiğinde insanlar onlara destek mi vermeli? İyilik her zaman karşılıksız mı kalır? Ne yazık ki, bu düşünce masum veya kötü niyetli olabilir. Çünkü Müslümanlar ve diğer aklıselim insanlarınbu topluluğu desteklememeleriiçin birçok neden bulunmaktadır. Elbette, bu hareketi destekleyen ve hatta dini pratiklerle uyumlu olduğunu iddia eden sözde “ilerici” kişiler de mevcuttur. Ancak, dini iyi anlayan insanlar bu tür fikirlere ikna olmamaktadır. Batı Müslüman camiasında, sözde ilerici Müslümanlar tarafından Lut kıssasının eşcinselliğin cezalandırılmasından ziyade genel manevi yozlaşma olarak yeniden yorumlanma çabaları, Müslüman toplumlarıetkilememiştir. Benzer şekilde, bazı Kuran ayetlerini ve Peygamberlik geleneğini LGBT kimlik ve ifadelerini destekleyecek şekilde yorumlama çabalarında bulunulmuştur. Ancak, bu çabalar başarılı olmamıştır. Nass üzerinden yapılamayan bu dayatmalar, vicdan ve karşılıklılık propagandasıyla gerçekleştirilebilir diye düşünemiyor da değiller.
Eşcinsel hareketin çevresinde ve kabulünü zorlaştıran karmaşıklıklar sadece dini alanla sınırlı değildir, aynı zamanda tıbbi ve sosyal sistemleri de etkiler. Eşcinsellik ve transgenderizmin ciddi tıbbi komplikasyonları olduğu araştırılmıştır. Eşcinsellik, HIV/AIDS gibi ciddi ölümcül hastalıkların yayılmasıyla ilişkilendirilirken transgender bireylerin yaşadığı komplikasyonlar, ameliyat sonrası raporlar ve trans topluluğunun kendini yok etme istatistikleri göz önüne alındığında uzun vadede endişe vericidir. Eşcinselliğin ve cinsiyet disforisinin, queer hareketin etkisiyle kaldırılmadan önce Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (APA) Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nın başlangıçta nasıl bir parçası olduğunu hatırlamamak mümkün değildir.
Bu arada, LGBTçilerin kadınları nasıl mağdur bıraktığından bahsetmek önemlidir. “Trans kadınlar da kadındır” bahanesiyle bir trans “kadının” normal kadınlarla aynı kamu tesislerini paylaşmasına izin verdiğimizde, birçok sosyal uzmanın barbar bir başlangıca geri döndüğümüz yönündeki endişelerini dile getirmiştir. Bunun tipik bir örneği, İngiltere’nin Yorkshire bölgesinde hüküm giymiş bir tecavüzcü olan David Thompson’ın kadına dönüştüğünü iddia etmesi ve adını Karen White olarak değiştirmesidir. Daha sonra kadın hapishanesine nakledilmeyi talep etmiş ancak kadın mahkumlara saldırmaya başlamıştır. Trans “kadınlar” kadın sporlarına ve kadınlara özgü diğer uğraşlara katılmaya karar verdiklerinde, toplum kadınların haklarını ve ayrıcalıklarını gasp ederek onları tamamen yok edebilir.
Sonuç
Sonuç olarak, LGBT örgütleri, Filistinlileri dayanışmaya ihtiyaç duyan “mazlum bir kardeş topluluk” olarak görebilir. Hatta önümüzdeki günlerde yapacakları etkinliklerde, ülkede ateşkes taleplerini bir kez daha vurgulamaları bekleniyor. Ancak, LGBT kampanyalarının “Özgür Filistin” adı altında bu tür jestlere Müslümanlarca karşılık verilecek değildir. LGBT topluluğu ve Filistin topluluğu, kendi kampanyalarında birbirlerinin arkasını kollamak için bir araya gelmemelidir. En azından bir Müslüman böyle şeylere katılmamalıdır. Tabi ki, iyi niyetli olanları katliama ses vermekten vazgeçirsin demiyoruz. Ama kendi ideolojilerini ilerletmek adına yapıyorlarsa ne Filistinliler ne de Müslümanların böyle bir desteğe ihtiyacı var. Aksi takdirde, bu gayet insanibir görev olarak değerlendirilebilir.
Bütün bunlarla birlikte, LGBT toplumu ve liberal müttefikleri, Filistin krizinin artık Batı’nın özgürlük ve hak kavramlarının ikiyüzlülüğünün aydınlatıcı bir örneği olarak görmeleri gerekmektedir. Belki onlar da anlar ki, Batı’nın LGBT desteğinde özgürlük veya hak meselesi değildir, başka hedeflere yöneliktir. Özgürlük veya hak ise en çok katliama uğrayan olmalı değil midir?
Henüz yorum yapılmamış.