Sosyal Medya

SİYASET

Siyonizm’den Panislamizm’e bir Afrika Lideri: İdi Amin Dada

Editöryal* 

Doğu Afrika ülkesi Uganda’nın, Siyonist hareketin tarihinde alternatif bir vatan olarak sunulduğu, Siyonizm’in tarihini okuyan herkesin malumudur. Ancak birçok kişinin bilmediği şey, Siyonistlerin Filistin topraklarına olan ilgilerine rağmen Uganda’dan tamamen vazgeçmemiş olmalarıdır. Uganda, bu kez bir vatan olarak değil, stratejik bir konum olarak değerlendirilmek istenmiştir. Uganda, bir kara ülkesi olarak yer altı kaynakları açısından nispeten zengin bir ülkedir. 1962 yılında İngiltere’den bağımsızlığını kazanmış olmasına rağmen, Siyonistlerin ilgisini çeken asıl mesele bu değildir. Siyonistleri asıl cezbeden noktalardan biri, onların hayali sınırı olarak kabul edilen Nil Nehri’nin Uganda’nın Jinja bölgesinde doğmasıdır. Tabii ki, Nil’in sosyoekonomik açıdan ne kadar önemli olduğu zaten tartışılamaz bir gerçektir. Bunun yanı sıra, 2011 yılında Güney Sudan’ın kurulmasına kadar, Mısır ve Sudan gibi iki Arap Müslüman ülkesine yönelik operasyonlar için en uygun kalkış noktalarından biri Uganda’dır.

Bütün bunların farkında olan Siyonistler, İsrail’i kurduktan sonra birçok Afrika ülkesiyle ilişki kurmaya, sosyopolitik ve siyasi faaliyetleri yürütmeye başladı. Bu konularda Uganda’ya oldukça önem verildi, 1950’li yılların sonlarında yoğun bir ilişki geliştirilmeye başlandı. 1962 yılında İngilizlerin Uganda siyasetinden çekilmesiyle sanki İsrail bu boşluğu doldurmak için gelmiş gibiydi. 1960’larda Uganda’daki faaliyetleri, tarımdan sanayiye, eğitimden teknik iş birliğine kadar ülke için “kendi ulusunu yönetecek yerel halktan oluşan bir kadro yetiştirmeye"çalıştı. Kamu ve özel İsrail şirketleri, yolların asfaltlanması, havalimanlarının inşası, konut inşası ve su kaynaklarının geliştirilmesi üzerinde çalıştı. Elbette askeri alanlarda kapsamlı bir iş birliği de sürdürüldü. Fakat buna dur diyecek kişi, Siyonistlerin yetiştirdiği ve makama getirdiği modern dünyanın en büyük despotlarından biri olan İdi Amin Dada’ydı.

İdi Amin kimdir?

İdi Amin, iri duruşu ve komik minikleriyle tanınıyor. Kendi bir Müslümandı ve 1928 yılında Kurban Bayramı gününde [İdi, Arapça ‘îd’ (bayram) isminden gelir] Uganda’nın Koboko şehrinde doğdu. Babası, İngiliz safında Birinci Dünya Savaşı’na zorla kaydedilmiş ve sonrasında sömürge hükümetinin polisi olmuştu. Çocukluğunda babasından ayrılan annesi ise sonra antiemperyalist Yakani hareketinin üyesiydi. Amin, ilkokulu terk ederek sömürge ordusuna katıldı. Bu dönemde, bölgedeki isyanları bastırma gibi sömürgecilerin bazı işlerini yürüttü. Bu görevleri ve spordaki başarısı nedeniyle İngilizlerin dikkatini çekti. Eğitimli sayılmayacak olan İdi Amin, Uganda’nın bağımsızlığını kazandığı dönemde ülkedeki iki subaydan biri olarak bırakıldı. Bu konum, onun ordu ve siyasette yükselmesini sağladı. Kaldı ki, İsrail ile İdi Amin arasında da bir ortak nokta bulunmaktaydı. Uganda ve Güney Sudan’da bulunan Kakwa halkına mensup olan Amin, Arap egemenliği olmayan bağımsız bir Güney Sudan devleti kurulmasını istiyordu. Bu düşünce, o dönemde Uganda’da önemli bir aktör olan İsrail’in stratejik çıkarlarıyla örtüşüyordu.

Liderliğe giden yol

Uganda’nın bağımsızlığını kazandığı dönemde, güneyde bulunan Buganda Krallığı’nın kralı Mutesa törensel Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Milton Obote ise icracı başbakan olarak göreve başladı. Ancak, dört yıl sonra Obote, ordu başındaki İdi Amin’in yardımıyla Mutesa’yı indirerek hükümetin başına geçti. Obote ve Amin arasındaki iş birliği başlangıçta iyi giderken, zamanla araları açıldı. Bu dönemde Obote, Sovyetler Birliği’ne yakınlaşmaya başlamıştı ve bu durum, Uganda’nın kapitalist ekonomisinde büyük pay sahibi olan İngiltere’nin hoşuna gitmiyordu. Obote’nin indirilmesi kaçınılmaz görünüyordu.

25 Ocak 1971’de, Obote Singapur’da İngiliz Milletler Topluluğu zirvesine katıldığı sırada, İdi Amin bir darbe gerçekleştirerek iktidarı ele geçirdi. Darbe sabahı, İdi Amin’in yanında olan İsrail savunma ataşesi Albay Bar Lev’in teknik yardımda bulunduğu düşünülüyordu. Darbenin hemen ardından, öncelikle İngiltere’ye sadık olan Kenya hükümeti İdi Amin’in rejimini tanıdı, ardından İngiltere ve diğer ülkeler de bunu takip etti. Kaldı ki, Amin’in ilk yurtdışı ziyareti İsrail’e oldu. Onu memnuniyetle karşılayan İsrailliler, Amin’e kişisel bir jet, tanklar ve hafif silahlar verdiler ve ülkesine daha fazla yatırım vaadinde bulundular. Fakat İdi Amin’in Siyonistler ile balayı uzun sürmedi.

 

Başkan İdi Amin ve İsrail Silahlı Kuvvetleri Komutanı Haim Bar-Lev 

Siyonistler ile yol ayrılığı

İdi Amin, iktidarının ilk yılında Siyonistlere sağladığı hizmetlerin karşılığını tam alamadığını düşünmeye başladı. Kendisi, İsrailliler gibi modern savaş teknolojilerine sahip olmak istiyor ve daha fazla yardım ile borçlarının kapatılmasını talep ediyordu. Ancak, İsrail bu taleplere sıcak bakmıyordu. 1972 yılına gelindiğinde İdi Amin, yeni dostlar arayışına girdi ve ilk olarak Mısır Devlet Başkanı Anwar Sedat ile temas kurdu. Bu temas, İsrail’i öfkelendirdi ve İsrail gazetelerinde İdi Amin hakkında olumsuz haberler yayılmaya başladı. Sedat, İdi Amin’e doğrudan yardımcı olamasa da, onu Libya Lideri Muammer Kaddafi’ye yönlendirdi. Kaddafi, Amin’in politikasını tamamen değiştirecek bir teklif sundu: İsrail ile ilişkilerini kesmesi şartıyla ona istediği her şeyi verecekti. İdi Amin, Kaddafi’nin teklifini kabul ederek İsrail ile olan tüm anlaşmalarını sonlandırdı ve Güney Sudan hayalinden vazgeçti. Bununla da kalmayarak, İdi Amin İngiltere’yi de hedef almaya başladı. İngiltere’nin Uganda’ya getirdiği Hintliler, bu dönemde ülkenin ekonomisini büyük ölçüde kontrol ediyordu. İdi Amin, kötü düşünülmüş bir yerlileşme ekonomi politikasını benimseyerek, ülkedeki Hintlileri sınır dışı etmeye karar verdi. Öncelikle İngiltere vatandaşı olan Hintliler, ardından tüm Hintli nüfus ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı.

1972 yılı sonrasında İdi Amin, İsrail’den uzaklaşarak “petrol zengini” Müslüman ülkelerin safına geçti. Artık dinini daha çok ön plana çıkarmaya başladı ve Filistin davasına yönelik söylemlerine katıldı. Ülkesinde %12 Müslüman nüfusu olmasına rağmen, hükümet yönetiminde Müslümanları ve güvendiği etnik gruplardan insanları önemli pozisyonlara getirdi. Bu süreçte, hem yeni edindiği dış düşmanlara hem de içteki etnik ve algılanan düşmanlara karşı aşırı sertlik göstermeye başladı. Askerlerine sınırsız yetkiler verdi ve bu durum, ülkede ciddi insan hakları ihlallerine yol açtı. İdi Amin’in yönetiminden kaçan muhalifler genellikle İngiltere’ye sığınıyor ve burada, ev sahiplerini memnun etmek için bazen İdi Amin hakkında abartılı iddialarda bulunuyorlardı. Ancak, Uganda’da basın özgürlüğü olmadığı için bu iddiaları doğrulamak da zordu.

İdi Amin, eski dostu olan Siyonistlerle düşmanlığının zirvesine çıktı. 11 Eylül 1972’de BM Genel Sekreterliği’ne gönderdiği bir telgrafta, Münih’te İsrailli Olimpiyat sporcularının katledilmesini alkışladığını belirtti, Hitler’i övdü ve İsraillilerin çok kötü olduğunu, Birleşmiş Milletler’den atılmaları gerektiğini savundu. İdi Amin’in İsrail düşmanlığı, 1976 yılında İsrailliler taşıyan uçak kaçırma operasyonuna verdiği destekle son dereceye ulaştı.

1976’da İsrail’in Tel Aviv kentinden çoğunluğu Yahudi ve İsrailli 246 yolcu taşıyan bir uçak, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi - Dış Operasyonlar (PFLP-EO) ve Alman Devrimci Hücreleri tarafından kaçırıldı. Uçak, öncelikle Libya’ya yakıt ikmali için, ardından Uganda’daki Entebbe Havaalanı’na yönlendirildi. Uçaktaki İsrail vatandaşları ve Yahudiler esir alındı ve karşılığında İsrail’den fidye ve Filistinli mahkumların serbest bırakılması talep edildi. İsrail, birkaç gün süren oyalama taktiklerinden sonra, Uganda’da yetiştirdiği istihbarat elemanları ve komşu ülke Kenya hükümetinin yardımıyla Entebbe Havaalanı’na bir operasyon düzenledi. Operasyonda, 45 Ugandalı asker ve tüm hava korsanları öldürüldü, beş İsrail askeri yaralandı ve bir tanesi hayatını kaybetti. Ölen İsrailli asker, eli kanlı Başbakan Netanyahu’nun ağabeyi Yonatan Netanyahu’ydu.

İdi Amin’ın İndirilmesi

Entebbe Operasyonu, İsrail için bir başarı ve reklam niteliği taşırken, İdi Amin için bir kâbusun başlangıcı oldu. Dış düşmanlar kadar iç düşmanlar da arttı ve Batılı eski müttefikleri ondan kurtulmak istediler. Sovyetlerle ilişkisi iyi gidiyordu, ancak tahtını koruma çabasında her türlü hainlik ve darbe girişiminde bulunduğunu düşündüğü kişileri öldürttü. Kendisinden kaçan yönetim üyeleri, komşu Tanzanya’ya sığınıyordu. Eski patronu Milton Obote de Tanzanya’daydı ve bu durum İdi Amin’i rahatsız ediyordu. Batı’ya yakın olan Tanzanya’ya saldırı düzenledi, ancak Tanzanya sadece direnmekle kalmadı, askerleri Uganda’nın başkenti Kampala’ya kadar ilerledi. Kaddafi, İdi Amin’e yardım etmeye çalıştıysa da bu yardımlar çok geç kaldı. İdi Amin, Uganda’dan kaçmak zorunda kaldı ve önce Libya’ya, ardından Suudi Arabistan’a sürgün edildi. Suudi Arabistan, İdi Amin’e siyasete karışmama şartıyla rahat bir yaşam sağladı.

İdi Amin’ın İktidarı eleştirisi

İdi Amin, iktidara gelmesinde etkili olan Siyonistlere karşı duruş sergilemeye başladıktan sonra attığı adımlar dikkatle değerlendirildiğinde, onun birçok hatalı hamle yaptığını görebiliriz. İyi bir eğitim almamıştı, zira İngiliz sömürgesi altındaki çoğu Müslüman gibi eğitim kurumlarından uzak tutulmuştu. Etrafında donanımlı kişiler bulundurmamış olması da onun yönetiminde ciddi zaaflar oluşturdu. Ekonomiyi yerlileştirmeyi amaçladı, ancak bu girişimlerinde başarılı olamadı çünkü gerekli temelleri atmadı. İdi Amin’in hükümetine Libya ve Suudi Arabistan’dan yardım geldi, ancak bu yardımlar büyük yatırımlar şeklinde değildi. Daha çok fon olarak geldi ve bu fonların büyük bir kısmı mühimmat alımında kullanıldı. Bu da, yardım eden ülkelerin aslında silah satan ülkelere dolaylı olarak yardım ettiği anlamına geliyordu. İdi Amin, Siyonistlerle ilişkisini kesmeden önce Uganda’ya çeşitli yatırımlar yapılmıştı. Ancak Müslüman ülkelerden gelen yardımlar, ekonomik kalkınmaya yönelik uzun vadeli yatırımlar yerine, kısa vadeli finansal destek ve silah alımlarına yöneldi. Bu durum, Müslüman ülkelerin stratejik hatalarından biri olarak değerlendirilebilir.

İdi Amin ve Muammer Kaddafi

Mamafih, İdi Amin’in bazı kültürel hizmetlerine de değinmeden geçemeyiz. Örneğin, İngilizceyi sömürü dili olarak gören İdi Amin, ana dili olmasına rağmen Doğu Afrika’nın en yaygın dillerinden biri olan Swahili’nin askeriyede kullanılmasını sağladı. O zamandan beri, Swahili dili resmi dil kabul eden veya müfredatta öğreten birçok ülke oldu. İdi Amin’in Müslümanların statüsüne katkısı da inkâr edilemez. Müslümanların azınlık olduğu diğer Doğu Afrika ülkelerine kıyasla, Ugandalı Müslümanlar öne çıkmaktadır. 1974 yılında Uganda’nın İslam İşbirliği Teşkilatı’na (İİT) katılmasıyla birlikte, ülkedeki Müslümanlar dünya Müslümanlarıyla daha yakın ilişkiler kurma fırsatı bulmuşlardır. İİT’nin ve bağlı kurumlarının eğitim programlarından faydalanmışlardır. Uganda’nın 1974’te İİT’ye katılımıyla birlikte, Doğu Afrika’daki Müslüman topluluğa yönelik bir yüksek eğitim kurumu düşünülmeye başlandı. Bu düşüncenin sonucu olarak, 1988 yılında Uganda İslam Üniversitesi (Islamic University in Uganda, IUIU) eğitime başlamıştır. Bu üniversite, bölgede Müslüman öğrencilere yönelik önemli bir eğitim kurumu haline gelmiştir.

Suudi Arabistan’da 2003 yılında vefat eden İdi Amin, en büyük medya propagandalarına uğrayan liderlerden biri olarak tarihe geçecektir. Onun hakkında onlarca karalama filmi çekildi. Bu filmler bazen doğru bilgileri abartılı şekilde anlatırken, bazen de tamamen uydurma hikayelere yer verdiler. İnsan, bu filmleri yapan kişilerin hep onun düşmanları olduğunu göz önünde bulundurunca, İdi Amin’in hayatını ve bazı adımlarının kıymetini düşürmeye yönelik bir çaba olup olmadığını merak ediyor. Allah bilir, ama herkesin olduğu gibi onun da hataları olmuştur. Allah kendisine rahmet eylesin.

Kaynakça

Bhagat, H. “Rise and Fall of Idi Amin”. Editör Mahmood Mamdani. Economic and Political Weekly 18, sy 38 (1983): 1614-16.
Mazrui, Ali A. “Between Development and Decay: Anarchy, Tyranny and Progress under Idi Amin”. Third World Quarterly 2, sy 1 (1980): 44-58.
NZ Herald. “Why Israel and Britain Were Delighted at Amin’s Rise”, 02 Haziran 2024. https://www.nzherald.co.nz/world/why-israel-and-britain-were-delighted-at-amins-rise/Y2EVWPDJRA3FH64KE4XWVWAAKU/.
Oded, Arye. “Israeli-Ugandan Relations in the Time of Idi Amin”. Jewish Political Studies Review 18, sy 3/4 (2006): 65-79.

*Bu metin, Kayseri Uluslararası Öğrenci Derneği (KUDER) tarafından düzenlenen Haftalık Lisansüstü Öğrenci Münazarasının 204. bölümünden uyarlanmıştır. Konular, Shah Mahmud Muhammadi, Oumar Tandjigora ve Ifeoluwa Siddiq Oyelami tarafından sunulmuştur.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.