TARİH
Orta Çağ’ın Parlaklığından Bugünün Sönüklüğüne
"...içimizdeki yozlaşma, İslam’ı bilerek veya bilmeyerek yanlış yorumlama, heyecanı yitirme, işi ehline vermeme gibi iç sebepler de en az dış etkenler kadar önemlidir"
Yasin Kaya
İslam dünyası bugün birçok yönden dünden çok daha zayıf bir haldedir. Geniş bir içeriği olan bu konu çok farklı yerlerden ele alınabilir. Ancak şüphesiz Müslümanların belli bir zaman diliminden sonra bilimde yaşadıkları duraklama ve gerileme, İslam dünyasının bugününde son derece kritik bir öneme sahiptir.
İslam bilim tarihi, İslam’ın erken dönemlerinden itibaren beklenmeyecek bir hızla gelişme göstermiştir. Öyle ki Doğuda Abbasiler, Batıda Endülüs Emevileri ilmin merkezi olmuşlar ve birçok ilim insanı bu devletlerin hakimiyetindeki alanlara göç etmeyi arzulamıştır. Müslüman alimler var olan ilmi faaliyetleri çok ciddi manada geliştirmiş bunun da ötesinde yeni disiplinler ortaya koymuşlardır.
Ancak bir noktadan sonra bu durum değişme eğilimi göstermiş, Müslümanlar bilime eskisi kadar hevesli olmayı bırakmışlardır. Bunun nedenleri üzerine düşünmek ve bu buhrandan çıkmanın yollarını aramak gerekmektedir. İslam bilim tarihi üzerine yazarken rahmetli Fuat Sezgin hocanın ismini anmamak olmaz. ‘’İslam Medeniyetinin Donuklaşmasının Sebepleri Meselesi’’ isimli eseri bu konuyu incelemektedir. Kendisi de birçok tarihçi gibi olayın daha çok dış etkenlere bağlı olduğunu düşünmektedir. Bu dış etkenleri; Moğol istilası, Haçlı Seferleri, Rönesans, Reform, Coğrafi Keşifler olarak sıralayabiliriz. Bu etkenlerin hepsi birer yıkım niteliğindedir. Bu yıkım hem İslam dünyasının siyasi tarihinde hem de bilim tarihinde kendini göstermiştir. Moğolların Bağdat’ı işgal etmesi ve buradaki Bağdat Kütüphanesi’ni yakıp yıkmasıyla asırların emeği binlerce kitabın Dicle Nehri’ne atılması bir medeniyetin hafızasında kapatılması güç bir yara açılmıştır. Bu yara günümüzde dahi kanamaya devam etmektedir.
İslam bilim tarihine ömrünü vakfetmiş Fuat hocanın görüşleri konuyla ilgilenen herkes için son derece büyük öneme sahiptir. Fakat bu konuya bir de iç dinamikler açısından bakmakta fayda vardır.
İslam’ı Yanlış Anlama
Konunun genel çerçevesini çizebilmek adına Astronomi biliminden bir örnekle başlanabilir. Bilindiği üzere Takiyüddin Mehmet bir rasathane kurmuştur. Ancak o dönem bazı alimlerin göğü izlemenin İslam’a ters olduğunu söylemeleri üzerine bu rasathane yıkılmıştır. 16. yüzyılın sonlarında yaşanan bu olayı rahmetli Alev Alatlı Osmanlı’nın gerçek çöküşü olarak değerlendirir. Birkaç sorunun sorulması İslam bilim tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu olay neden yaşandı? Gök bilimi veya gökyüzünü izlemek günahsa İslam’ın ilk zamanlarında neden bu bilimle ilgilenildi? Gerçekten de bakıldığında Hazreti Peygamber’in ölümünün üzerinden henüz iki asır geçmemişken Abbasilerin Astronomi ilmine yönelik çalışmalar yaptıkları görülmektedir. Birisi Bağdat’ta diğeri Şam’da iki büyük rasathane kurulmuştur. Buradan hareketle bilimle ilgilenmeye karşı olmanın alt yapısında İslam’ın değil, İslam’ın yanlış yorumlanmasının yattığı görülmektedir. Zira İslam’a bilim ve medeniyet açısından zirve zamanlarını yaşatan Abbasilerin bilime ne derecede destek oldukları, konuyla ilgilenen herkesin malumudur.
İşi Ehline Vermemek
İslam’ı yorumlamadaki yanlışlıktan başka bir diğer iç mesele olarak görülebilecek konu da işin ehline verilmemesi meselesidir. Bir örnekle konuya giriş yapalım. Kanuni Sultan Süleyman döneminde bir Avusturya elçisi Osmanlı topraklarına gelmiştir. Elçinin amacı Sultan Süleyman ile görüşmektir. Ancak Sultan Süleyman’ın elçileri haftalarca, aylarca hatta yıllarca bekletmek gibi bir özelliği vardı. Elçi de bu boşluktan faydalanıp Anadolu’ya geziye çıkar. Dikkatini çeken şeyleri Avusturya’daki arkadaşına mektup yazarak yollar. Şu ifade çok değerlidir: ‘’Çobanlıktan sadrazamlığa yükselebilmek mümkündür. Bununla da gurur duyarlar. Yükselmelerinin önünde ise tek bir engel vardır: Liyakat.’’
İşi hak edene vermek iş verilen kişinin faydasından daha çok o cemiyetin, devletin veya organizasyonun faydasına olmaktadır. Dinin de bir gereği olan işi ehline verme konusu bugün İslam aleminin yaşadığı sorunların altında yatan en ciddi konulardan biri olarak durmaktadır.
Heyecan Kaybı
Bir diğer husus ise heyecandır. Elbette hayatın her noktasında hiçbir şey ilk zaman ki heyecanıyla durmamaktadır. İlmi bir ibadet olarak görme ve adeta bir yarış içinde olma, İslam’ın erken dönemlerinden Orta Çağ’ın bitişine kadar veya kimi görüşlere göre 11-12. yüzyıla kadar Müslümanlar arasında yaygındı. Ancak daha sonra bu durum eski yaygınlığını kaybetti. Böyle olması da son derece tabiidir. Her heyecanın belli bir süresi vardır.
Sonuç olarak bugün içinde bulunduğumuz durum birçok neden-sonuç ilişkisi kurularak konuşulabilir. Gerçekten de araştırmacıların üzerinde durdukları dış etken tezi büyük önem taşımaktadır. Bununla beraber içimizdeki yozlaşma, İslam’ı bilerek veya bilmeyerek yanlış yorumlama, heyecanı yitirme, işi ehline vermeme gibi iç sebepler de en az dış etkenler kadar önemlidir. Zira içeride sorunlar bu denli fazla olmasaydı dışarıdan gelen olumsuz etkiler bu kadar sert bir etki oluşturmayabilirdi.
Henüz yorum yapılmamış.