SİYASET
Trump mı Biden mı: ABD Seçimleri ve İslam Dünyasına Yansıması
Bu noktada, iki başkan adayı arasında önemli bir fark olmadığını ve Biden’ın daha iyi bir şeytan gibi görünse de, her Amerikan yönetiminin Siyonist rejimle özdeşleştiği gerçeği tüm İslam dünyasında ciddi bir uyarı sinyali olarak algılanmalıdır
Semiu Babatunde Ilori
5 Kasım 2024 tarihinde Amerikalılar sandık başına gidiyor ve yapılacak olan başkanlık seçimlerinindünya ekonomisi, iklimi, sosyal ve jeopolitik manzarasında derin izler bırakmasıbekleniyor. Bu seçim, milyonlarca Amerikalı seçmenin dünyanın en büyük ekonomisini yönetmek üzere dört yıllık bir süre için başkan ve başkan yardımcısını seçeceği 60. başkanlık seçimi olacak. ABD başkanlık koltuğu, dünya genelinde en çok dikkat çeken liderlik pozisyonlarından biri olarak bilinir. Her seçimde birçok aday, bu kritik göreve talip olur. Şu anda görevde olan ve Demokrat Parti üyesi olan Başkan Joe Biden, ikinci dönemi için yeniden seçilmek için Cumhuriyetçi Parti üyesi ve önceki başkanı Donald Trump’a karşı mücadele edecek.
Ancak bu seçim sadece Amerikan iç politikası ile sınırlı kalmayacak. Adayların siyasi ideolojileri ve kişisel çıkarları, ABD’nin Orta Doğu ve genel olarak İslam dünyasına yönelik politikalarını şekillendirmede kritik bir rol oynayacak. Dolayısıyla, 2024 Amerikan Başkanlık seçimleri, ABD’nin küresel etkisini ve özellikle İslam dünyası üzerindeki yansımalarını değerlendirmek yerindedir.
ABD’nın Dişişleri Politikası
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Amerika Birleşik Devletleri, “demokrasi,” “özgürlük,” “çok taraflılık” ve “iş birliği” gibi temel değerler üzerine kurulu bir küresel sistem öngörmüştü. Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla dünya genelinde 190’dan fazla ülkeden 180’iyle diplomatik ilişkilerini sürdüren ABD, uluslararası sistemi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirme yoluna gitmiştir.
ABD, hegemonik rolünü ve liderliğini sürdürme stratejisinin bir parçası olarak bölgesel “istikrarı koruma,” “terörle mücadele,” “uluslararası suçlarla mücadele” ve “adalet kurumlarını güçlendirme” iddiası altında hareket etmektedir. Diplomasi ve etki kullanımı yoluyla dünyanın çeşitli ülkelerinin iç ve dış işlerine doğrudan veya dolaylı olarak müdahil olmaktadır. Bu çerçevede ABD, dış politikası aracılığıyla denetleyici rolünü güçlendirmek ve sürdürmek için yeni müttefikler kazanmayı hedeflemektedir. Ukrayna-Rusya çatışmasının kökenleri ve etkileri doğru bir şekilde anlaşılırsa ABD’nin bu tür uluslararası olaylara nasıl müdahale ettiği daha iyi anlaşılabilir.
ABD’nin Ortadoğu politikası (büyük ölçüde İslam ülkeleri) siyasi bağlantılar aramaya yönelik olup kayıt üstünde İsrail, Mısır, diğer Ortadoğu ülkeleri ve Filistinlilerle birlikte uyum içinde yaşamaları için bir yol bulma amacını taşımaktadır. Ancak mevcut senaryo, Ortadoğu’yu Siyonist planlarını gerçekleştirmek, ABD tarafından üretilen çeşitli silah ve mühimmatın pazarlanması ve gücünün test edilmesi için bir savaş alanına dönüştürmüştür. Filistinlilerin içinde bulunduğu istikrarsız durum ve ABD’nin İsrail’in Filistinlilere karşı güçlü bir konuma gelmesinde oynadığı hayati rol, yıllardır devam eden zulümlerde de önemli bir şekilde görülmektedir.
İki Başkan Adayının İslam Dünyasındaki Öncülleri
Yaklaşan ABD başkanlık seçimlerinin İslam dünyasına yansımalarını doğru bir şekilde değerlendirebilmek için, adayların İslam dünyasındaki öncüllerini dikkatlice gözden geçirmek önem arz etmektedir, zira her iki aday da iktidarda yeni değil.
Eski Başkan Donald Trump’ın 2016 başkanlık seçimlerindeki kampanyası, İslamofobinin siyasi ideolojisinin önemli bir parçası olarak belirgin bir şekilde ortaya çıktı. Trump’ın kampanyası, İslam’ı ve Müslümanları sadece kötülemekle kalmadı, aynı zamanda siyasi kazanç için bir günah keçisi olarak kullanmayı da açıkça tercih etti. 2016 seçimlerine doğru Trump hakkında şöylebir söz yaygınlık kazandı: “Trump, Müslüman Amerikalılardan tamamen yoksun bir yönetim getirecek ve en azından Müslüman Amerikalılara gerçek anlamda ulaşamayan ya da onlardan destek almayan bireyler getirecek.” Bu sözler, Batılı medya kuruluşları tarafından geniş çapta tartışıldı ve kamuoyuna yansıtıldı. Tabii ki, Trump yönetimi Müslüman Amerikalılara karşı mesafeliydi ve bu durum ABD’nin iç ve dış politikasında tartışmalı bir konu olarak kalmaya devam ediyor.
Beklendiği gibi, Trump’ın iktidara gelmesi, ABD’nin İslam dünyasındaki politikasında yeni bir dönemi başlattı. ABD hükümeti, Filistinlilerle olan iletişim ve diplomatik ilişkileri olumsuz etkileyerek koparıcı bir etki yarattı. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma ve ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma gibi adımlar attı. HAMAS da bu süreçte temel tehdit olarak algılandı. İşte bu politika ile 2020’de Trump iktidarı kaybettive Biden’ın yönetime geçmesine yol açtı.
Tabi ki, Biden’ın kazanması, Müslüman dünyasında olumlu karşılandı. Söz gelimi, Tunus’taki Ennahda gibi pek çok İslami hareket bile, Biden’ın kampanyasıyla dolaylı olarak bağdaşmakla kalmadı, kazandığında açık desteklerini sundular. Ennahda lideri Raşid Gannuşi’nin, “Demokratlar’ın başarısı dünyadaki demokrasi için olumlu bir mesajdır.” sözleriyle dikkat çekti.
Biden yönetimi, 13-16 Temmuz 2017 tarihleri arasında İsrail, Filistin ve Suudi Arabistan’a gerçekleştirdiği ziyaretler ve Orta Doğu’daki çeşitli önemli bölgesel liderlerle yapılan görüşmelerle güçlü bir başlangıç yaptı. Bu ziyaret, iki kritik konunun merkezinde gerçekleşti. Birincisi, Amerikan kamuoyunun geleneksel İsrail yanlısı tutumundan uzaklaşarak Filistinlilerin haklarına daha adil bir perspektifle bakmaya başlamasına vesileoldu. İkincisi ise Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın insan hakları ihlalleri, Yemen’deki yıkıcı savaşı sürdürmesi ve Cemal Kaşıkçı’nın vahşice öldürülüp parçalanmasındaki sorumluluğu nedeniyle ABD’de giderek artan karşıt kamuoyunun odak noktasında yer aldı.
Tabi ki, her zamanki gibi Biden’in Filistin ziyareti, İsrail ve Filistin arasındaki gerilimi azaltma konusunda hiçbir olumlu etki sağlamadı. Biden yönetimi, bukalemunluğunu bırakarak daha sonra siyasi tavrını netleştirerek İslam dünyasına biatının kimlere bağlı olduğunu hatırlattı. Seleflerinin izinden giden Biden, Gazze’deki ağır zulümlere rağmen İsrail’in Siyonist yönetimine sağladığı destekle Filistinlilerin endişelerini ve taleplerini göz ardı etti. İmam Şafiî demiş ki: “Cimriden iyilik beklemeyin, susayan kimse yanan ateşte su bulamaz.” Keşke Müslümanlar bu ilmi tavsiyelere kulak verseydi. Siyonist kontrolündeki bir yönetimden çok fazla bir şey beklenmemesi gerektiği açıktır.
2024 Seçimi ve İslam Dünyası
ABD’nin uluslararası krizlere müdahil olması, genellikle iç ekonomik meselelerin gölgesinde kalmasına rağmen, 2024 Amerikan başkanlık seçimleri özellikle İslam dünyası için önemli bir dönemeç olabilir. Gazze’deki katliam, Rusya-Ukrayna savaşı, Çin ile yükselen gerilimler ve göçmen politikaları gibi konular, seçmenlerin hassasiyetle yaklaştığı başlıklar arasında yer almakta. Müteakibenbusatırlarda, adayların dış politika vizyonları ve vaatlerinin, İslam coğrafyasındaki dinamiklere nasıl yansıyabileceğini inceleyeceğiz. Hangi adayın hangi politika önceliklerini belirlediği, bu ülkelerdeki algı ve tepkileri nasıl etkileyebilir? Sorularını bu açıdan tartışalım.
Yerelden bakacak olursak seçim sürecinin başlangıcından bu yana ABD’de Müslümanların çoğunlukta olduğu toplumlarda dikkat çeken pek çok faaliyet oldu. 24 Ekim, Reuters’te Analist Andrea Shala, “Arap Müslüman Amerikalılar ve müttefikleri Başkan Joe Biden’ın İsrail-Hamas savaşına verdiği tepkiyi eleştirerek Gazze’de insani bir krizi önlemek için daha fazlasını yapmasını ya da 2024 seçimlerinde desteklerini kaybetme riskini göze almasını istiyor.” diye aktardı.
Michigan’daki durum, ABD başkanlık seçimlerinde İslam dünyasının etkisini gösteren önemli bir örnektir. Bu eyalette yaşayan 300.000 Mağrip veya Orta Doğu kökenli seçmen ile diğer bölgelerden gelen 200.000 Müslüman, seçim sonuçlarında belirleyici bir rol oynamaktadır. Özellikle Arap toplumu liderleri, 2016’da Donald Trump’ın sadece 10.000 oy farkla kazandığı, ancak 2020’de Joe Biden’ın 150.000 oy farkla desteklendiği bu kritik eyalette fark yaratabileceklerini savunuyor. Arap aktivistler, Biden’ın Michigan’da %64 oy alarak ezici bir zafer elde etmesinin, eyalet genelindeki seçim sonuçlarını belirlemede kritik bir faktör olduğunu vurguluyorlar. Michigan’ın bu şekilde belirleyici bir rol oynaması, başkanlık yarışının seyrini önemli ölçüde etkiliyor. Eğer Michigan’daki Müslüman seçmen desteği olmasaydı, Biden’ın genel zaferi mümkün olabilir ama çok daha zorlu bir mücadele gerektirebilirdi.
Dış platformlara geçecek olursak ABD’nin Müslüman dünyasındaki en büyük müttefiki Suudi Arabistan’dır. Dubai’deki üç farklı kaynaktan 2 Şubat’ta (Reuters) alınan bir habere göre “Suudi Arabistan, ABD başkanlık seçimlerinden önce Washington ile bir savunma anlaşmasını onaylatmak için İsrail’den daha bağlayıcı bir şey yerine bir Filistin devleti kurulması yönünde siyasi bir taahhüt almaya razı olacaktır.” Bu da Suudi Arabistan’ın yaklaşan ABD seçimleriyle daha fazla ilgilendiğini ve güvenliğini pekiştirmek ve rakibi İran’dan gelebilecek tehditleri bertaraf etmek için dolaylı olarak iktidarın yeniden seçilmesini desteklediğini gösteriyor.
İran hükümetinin Ukrayna işgali sırasında Rusya’yı desteklemesi gerilimin artmasına ve Batı’nın yaptırımlarının genişlemesine yol açmış, bu da iki ülkeyi son dönemde birbirinden iyice uzaklaştırmıştır. Biden’ın yönetimi altında ABD-İran ilişkilerini ilerletme çabaları durgunlaştı. Başkan Biden’ın yönetimi İran ve Raisi’ye öncelik vermedi, o da bu konuda siyasi sermaye harcamaktan kaçındı. Ancak İran’ın yeni devlet başkanını seçmesi ve ABD’nin de bu yıl içinde sandık başına gitmesiyle birlikte, bu iki ülkedeki seçim sonuçlarının ilişkilerin yeniden şekillenmesinde önemli etkileri olması bekleniyor.
Bu noktada, iki başkan adayı arasında önemli bir fark olmadığını ve Biden’ın daha iyi bir şeytan gibi görünse de, her Amerikan yönetiminin Siyonist rejimle özdeşleştiği gerçeği tüm İslam dünyasında ciddi bir uyarı sinyali olarak algılanmalıdır. Müslümanlar bu sebeple iki başkan adayına karşı dikkatli olmalı ve Yaratıcı’ya sığınmalıdır. Allah şöyle buyuruyor “Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına, onlar için beğendiği dini temelli yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir. Çünkü onlar bana kulluk eder, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Bundan sonra inkâr eden kimseler, işte onlar artık yoldan çıkmış olanlardır.” (Nur suresi 24: 55). Ve şuna kesin olarak inanıyoruz ki, “Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.” (Sâffât suresi 37: 173. ayet).
Henüz yorum yapılmamış.