SOSYAL-KÜLTÜR
Değişen Dünyada “İdeal Güzellik” Algısından Özgürleşme
İdeal güzellik ölçütlerinin yarattığı artan baskılara karşı, küreselleşme çağında gerçek anlam kazandıran değerleri esas alan yeni bir güzellik kavramının inşa edilmesi bir zorunluluk haline gelmektedir. İslam’ın güzellik felsefesine dayalı bir yaklaşım, bu kavramın yeniden dengelenmesine katkı sağlayabilir.
Emine Elkasım
İnsanın güzelliğe olan düşkünlüğü insan doğasının bir parçasıdır; insan fıtratı gereği çeşitli tezahürlerindeki her güzele hayranlık duymaya yönelir. Bununla birlikte, bu doğal eğilim aşırı bir takıntıya dönüşebilir. Zira her kültürün kendine özgü güzellik ölçütleri olduğu bilinmektedir ve bunlar bazen garip hatta zararlı görünebilir. Bu ölçütler tarihsel, toplumsal, siyasal, ekonomik hatta dini faktörlerden etkileniyor.
Örneğin Eski Mısır’da güzellik ilahi bir vasıf olarak görülüyor, Kraliçe Nefertiti orantılı hatları ve uzun boynu ile ideal güzellik simgesi olarak kabul ediliyordu. Eski Yunan’da ise güzellik denge ve uyum tezahürü olarak değerlendirilmiş, insan vücudunun en iyi halleri heykellerde ifade edilmiş ve ideal oranlar üzerinde durulmuştur.
Zaman içinde güzellik ölçütleri kültürel ve toplumsal dönüşümleri yansıtacak şekilde evrilmiştir. Orta Çağ Avrupa’sında güzellik ruhani saflıkla ilişkilendirilmiş, açık tenli ve sarışın kadınlar güzellik sembolü olmuştur. Çin ve Japonya gibi Doğu kültürlerinde ise güzellik doğayla uyum ve sadelikle özdeşleşmiş, yumuşak cilt ve parlak siyah saç huzur ve dinginliğin simgesi sayılmıştır.
Modern çağın girişiyle birlikte güzellik ölçütleri ekonomik ve siyasal dönüşümlerden etkilenmeye başlamıştır. Yirminci yüzyılda medya yeni güzellik anlayışlarının oluşmasına katkı sağlamış, zayıflık ve düzgün hatlar Batı kültürlerinde başarı ve öz-denetimin göstergeleri haline gelmiştir.
Son on yıllarda ise küreselleşme ve kültürler arası etkileşimin artması nedeniyle güzellik ölçütleri büyük çeşitlilik kazanmıştır. Dijital teknolojilerin ve yapay zeka uygulamalarının yaygınlaşmasıyla, yüz hatlarını birkaç tuş darbesiyle “kusursuz” hale getirmek mümkün olmuştur. Ancak bu uygulamalar gerçekçi olmayan bir güzellik anlayışını pekiştirerek, öz güveni olumsuz etkilemektedir. Kozmetik şirketleri de bu duyguları sömürerek, yetersizlik hissi yaratıp istenen çekiciliği sağlayacak ürünler satma stratejileri geliştirmektedir. Bu reklamlar doğal görünümün yeterli olmadığı fikrini perçinleyerek, özellikle kadınlar üzerinde giderek artan bir baskı oluşturmaktadır. Ünlü kişilerin ve mankenlerin “ideal güzellik” imgeleri olarak pazarlanması da bu yaklaşımı güçlendirmektedir. Güney Kore dizilerinin ve K-pop gruplarının yükselişiyle birlikte, ince yüz hatları ve zayıf görünüm arzu edilir hale gelmiştir.
İdeal güzellik ölçütlerinin yarattığı artan baskılara karşı, küreselleşme çağında gerçek anlam kazandıran değerleri esas alan yeni bir güzellik kavramının inşa edilmesi bir zorunluluk haline gelmektedir. İslam’ın güzellik felsefesine dayalı bir yaklaşım, bu kavramın yeniden dengelenmesine katkı sağlayabilir.
İslam’da güzelliğin yeri var mıdır?
İslam öğretileri, dünya ve ahiret arasındaki dengeyi gözeten, bireyin ve toplumun tüm yönlerini kapsayan dengeli bir hayat anlayışı sunuyor. Bedene, akla ve ruha yönelik ihtiyaçlar arasında denge kurar ve Müslüman’ın bütüncül kişiliğinin inşasına odaklanıyor. Dolayısıyla İslam, kişisel temizlik ve görünüme önem vermeyi teşvik ediyor. Banyo yapma, diş fırçalama, parfüm kullanma, tırnak kesme, temiz giyinme ve dikkatli görünüm sergileme gibi uygulamalar, toplumsal etkileşimi ve olumlu ilişkileri güçlendiren olumlu etkilere sahiptir.
İslam, ibadet mekânları ve toplu etkinliklerde görünüme özel önem verir “Allah’ın ‘Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel elbiselerinizi giyin” (A’râf, 7/31) ayetinde, ibadet mekânlarında düzgün ve temiz görünümün önemine işaret edilmektedir. Hz. Peygamber de Müslümanlara, insanlarla karşılaşırken ağız kokusunu gidermeyi tavsiye etmiş, sarımsak, soğan ve pırasa gibi kokuları rahatsız edici bulan bitkilerin camilere yaklaşılmaması gerektiğini belirtti. Zira meleklerin de insanları rahatsız eden unsurlardan etkilenebileceği bildirildi.
Aile düzeyinde İslam, eşlerin birbirlerine karşı süslenmelerini teşvik ediyor; bu durum, karşılıklı sevgi ve saygının bir yansımasıdır. Allah Teâlâ, “Onlarla güzellikle, iyilikle geçinin” (Nisâ, 4/19) ve “Kadınların, erkekler üzerinde olduğu gibi denk hakları vardır” (Bakara, 2/228) buyuruyor. İyi geçinmenin bir gereği olarak, eşlerin birbirine özen göstermesi önemlidir. Her birey, eşinin kendisi için özenli olmasını bekler; aynı şekilde, eşinin de kendisi için özen göstermesini arzu eder. İbn Abbas (r.a.) da bu konuda şöyle demiştir: “Eşimin benim için süslenmesini sevdiğim gibi, ben de onun için süslenmeyi severim.”
İslam, dış görünüşe önem verirken iç güzelliği de ihmal etmez. Hem bedeni hem de ruhu dikkate alan bütüncül bir anlayışla, Müslümanların hem maddi hem de manevi açıdan güçlü bir toplum oluşturmalarını hedefliyor. Kadınların ve erkeklerin, dini kurallara uygun bir şekilde dış görünüşlerine özen göstermeleri de bu anlayışın bir parçasıdır. Ancak, bunu israfa kaçmadan yapmaları gerekiyor.
Bireysel düzeyde ise, Hz. Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği bir hadiste, Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Kimin saçı varsa ona değer versin.” Yine Selmân-ı Fârisî, Ebû’d-Derdâ’ya şu nasihatte bulunmuş ve Peygamberimiz (s.a.s.) de bunu onayladı: “Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Öyleyse her hak sahibine hakkını ver.”
İslam, dış görünüşe özen göstermeyi teşvik ederken, aynı zamanda özentilerden kaçınmamızı da öğütlüyor. Efendimiz (s.a.s.) bir hadisinde, “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır” diyerek, özenti ve taklide yönelik davranışlara karşı uyarmıştır.
Günümüzde ne yazık ki pek çok kadın ve genç kız, aşırı makyaj kullanımı veya estetik cerrahi müdahalelerle dış görünüşlerini aşırı derecede değiştirmektedir. Bu durum, onların dinî ve toplumsal rollerini yerine getirmelerini olumsuz yönde etkiliyor. Ayrıca doğal güzelliklerini gizlemekle birlikte zamanlarını israf etmelerine yol açıyor.
İslam, estetik ameliyatları yalnızca doğuştan gelen kusurların veya kaza sonucu oluşmuş izlerin giderilmesi için meşru kabul etmiştir. Bu tür durumlar, gerçek bir ihtiyaç olarak değerlendirilmiş olup Allah’ın yaratışını değiştirmek anlamına gelmemektedir.
Dış görünüşe aşırı önem vermenin, zühd anlayışına (dünyaya bağlılıktan uzak durmaya) aykırı olmadığını vurgulamak gerekir. Çünkü gerçek zühd, kişinin kalbindedir; dış görünüşle ilgili değildir. Bununla birlikte, israf etmemek ve başkaları üzerinde üstünlük taslama amacı taşımamak kaydıyla, süslenmek İslam’da caiz kabul edilmiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez” buyurdu; bir sahabe ise, “Kişinin elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını sevmesi kibir midir?” diye sorduğunda, Peygamber (s.a.s.) de, “Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakikati inkâr etmek ve insanları küçük görmektir” diye cevap verdi.
Allah Teâlâ güzelliği sever; bu nedenle bir Müslüman güzelleşip süslenebilir, ancak bunu Allah rızası için yapmalı ve dış görünüşe aşırı değer verip ona bağlı kalmamalıdır. Süslenen bir kimse israf etmemeli ve kendini üstün görme niyeti taşımamalıdır. Zira zâhid bir kişi, elindekilere bağlanmadan yaşamalıdır.
Sünnette, bıyıkları kısaltma, tırnak kesme, sakal bırakma ve kına kullanma gibi dış görünüşle ilgili uygulamalara da yer verilmiştir. Bu yönlendirmeler, İslam’ın dış görünüşe ve güzelliğe verdiği önemi, ancak bunun şer’î sınırlar içinde yapılması gerektiğini gösteriyor. Sahâbe-i kiram, İslam’ın ilk yıllarındaki sade yaşamlarına rağmen, fetihlerden sonra daha iyi giyinme, barınma ve donanım imkanlarına sahip olmuşlardır; ancak bu durum onların zühd ve takva anlayışlarını etkilememiştir.
Bu dengeli bakış açısı, Müslümanı günümüz medyasının dayattığı yüzeysel güzellik ölçütlerinden uzak tutuyor. Zira bu tür ölçütler, bireyin değerini yalnızca dış görünüşüne bağlayarak gerçekçi olmayan standartlar sunuyor. Özellikle kadınlar üzerinde bu standartlar, sağlıksız psikolojik ve sosyal baskılara yol açarak onların toplumsal sorumluluklarına odaklanmalarını zorlaştırıyor.
İslam’ın güzellik felsefesi, insanın değerini yalnızca dış görünüşe dayandırmamakta; ahlâkî erdemler ve iyi amellerle ilişkilendirmektedir. Böylece iç ve dış güzellik arasında dengeli bir ilişki kurulmasının önemini koruyor. Bu bağlamda, Müslümanların zihin dünyasını hedef alan medya kampanyalarına karşı dikkatli olmaları ve kendi değer sistemlerini yeniden inşa etmeleri büyük bir önem arz etmektedir. Zira günümüzde, çocuklar da dahil olmak üzere mevcut nesil, bu yüzeysel güzellik ölçütleri altında yaşamaktadır. Dolayısıyla, çocuklarda güzellik kavramının inşasında ailenin üstlendiği rolün önemi bir sonraki makalede ele alınacaktır.
Henüz yorum yapılmamış.