Sosyal Medya

SİYASET

Yeniden Trump: Müslümanlar Neleri Bekliyor?

Semiu Babatunde ILORI

Beyaz Saray’ın Orta Doğu politikaları, özellikle de İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’deki Müslümanlara yönelik saldırıları, Müslüman toplumlar için büyük bir sınav haline gelmiştir. Uluslararası arenada ateşkes çağrıları yükselirken, Joe Biden’ın İsrail’in arkasında durması ve açıkça desteğini ilan etmesi, biz Müslümanlar nezdinde ciddi bir tepkiye neden olmuştur. Biden’in başkanlık yarışından çekilmek zorunda kalması ve yerine Kamala Harris’in Demokrat Parti’nin bayrak taşıyıcısı olarak öne çıkması, yeni bir umut olarak sunuldu.

Kaldı ki, Müslüman toplumun Demokrat ve Cumhuriyetçi partilere duyduğu güven kaybı, Yeşil Parti’nin adayı Jill Stein’a yönelmelerine yol açtı. Stein’ın Gazze, Batı Şeria ve Lübnan’daki insanlık krizlerine dair gösterdiği hassasiyet, bu kesimlerde adeta bir umut ışığı oldu. Öyle ki, Amerika’da etkili bir Müslüman örgüt olan Amerikan Arap ve Müslüman Siyasi Eylem Komitesi (AMPAC), Stein’ın adaylığını güçlü bir şekilde destekleme kararı aldı. Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR) tarafından yapılan ankete göre, Müslüman seçmenlerin oylarının %53,2’si Jill Stein’a, %21,4’ü ise Trump’a, Harris ise sadece oyların %20,3’ünü almıştır.

Donald Trump’ın 47. ABD Başkanı olarak yeniden seçilmesi, dünya genelindeki Müslüman toplumlar için ciddi bir dönüm noktası teşkil edecektir. Bu durum, azınlıkların seslerinin çoğu zaman genel toplumun çıkarları arasında kaybolduğu Amerikan demokrasisinin girift yapısını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Müslümanlar için ise bu sonuç, aslında derin bir tefekkür vesilesidir. Zira Al-i İmran suresi 26. ayetinde Rabbimiz şöyle buyurur: “De ki: “Mülkün sahibi olan Allah’ım! Mülkü dilediğine verirsin; dilediğinden çekip alırsın; dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; iyilik elindedir. Doğrusu Sen, her şeye Kadir’sin.”

Trump’ın Zaferi Müslümanları nasıl etkiler?

Önceki yönetiminde Müslümanları ötekileştiren politikalara ve sert söylemlere imza atan Trump’ın, ikinci bir dönemde benzer bir tutum sergileyebileceği düşüncesi hâkimdir. Trump’ın, Müslümanların kaygılarına karşı sergilediği umursamaz tavır, bu endişeleri daha da derinleştiriyor. Bu yüzden, yeni yönetiminin Müslüman toplumlar üzerindeki etkisi sadece Amerika’da değil, uluslararası kamuoyunda da dikkatle izleniyor.

Trump’ın yeniden seçilmesiyle birlikte, Müslüman toplumların Amerika’da daha fazla ayrımcılık ve önyargıya maruz kalma tehlikesi artık kapıda. Trump yönetiminin politikaları ve söylemleri, Müslüman karşıtı nefret gruplarını cesaretlendirirken, nefret suçlarında gözle görülür bir artış yaşanmıştır. “Şiddet İçeren Aşırıcılıkla Mücadele” adı altında Müslümanları gözetim altına almak için uygulanan programlar, topluluğumuzu hedef tahtasına koymaya devam edecek gibi görünüyor. Trump’ın Amerika’da Müslüman varlığını bir tehdit olarak gösterme çabaları, toplumumuzda haklı olarak endişeye yol açmaktadır.

Başkanlık kampanyası sırasında Trump’ın Pennsylvania’daki bir mitingde Yemen asıllı Amerikalıları hedef alması, bu nefretin açık bir göstergesiydi. “Yemen’den bilinen teröristler geliyor. Bu insanları sınır dışı edeceğiz; yoksa bir ülkemiz olmayacak” diyerek Yemenli Müslümanları doğrudan hedef gösterdi. Bu söylemler, Müslümanların varlığını tehdit eden bir zihniyetin izlerini taşımaktadır.

Dünya düzeyinde Trump yönetiminin Orta Doğu bölgesine yaklaşımı, ABD’nin Müslüman ülkelerle olan ilişkilerini daha da gerilimli bir noktaya taşıyabilir. Hem bölgeye yönelik askeri müdahalelerin artma olasılığı hem de bölücü söylemler, gerilimi tırmandırarak bölgedeki insani krizleri daha da derinleştirme riski taşımaktadır.

Trump’ın “Önce Amerika” politikası çerçevesinde uluslararası müdahalelere mesafe koyması, Orta Doğu’da Siyonistlerin çıkarlarını gözetmediği izlenimini yaratıyor. Bu durum hem müttefikler hem de düşmanlar arasında kafa karışıklığına neden oluyor. Özellikle Trump’ın İran nükleer anlaşmasından çekilmesi ve yaptırımları artırması, Siyonist çevrelerin çıkarlarına doğrudan hizmet ediyormuş gibi görünse de, bu yaklaşım aynı zamanda çelişkili bir tablo ortaya koyuyor.

Trump’ın politikalarının Orta Doğu’da hala derin etkiler bıraktığı aşikâr. Özellikle Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve ABD Büyükelçiliği’ni buraya taşıma kararı, bölgeyi sarsan bir adım olarak kayıtlara geçti. Bu hamle, Filistinli liderlerin yanı sıra birçok bölgesel aktör tarafından şiddetle eleştirildi.

Trump’ın Müslümanlara Vaadi

Mamafih, Donald Trump’ın Müslüman seçmenler arasında elde ettiği sürpriz kazanım, özellikle Orta Doğu’daki çatışmaları sona erdirme yönündeki cesur vaadinin etkisiyle dikkat çekici bir dönüm noktası oldu. Destekteki bu değişim, özellikle Amerika’nın en büyük Arap-Amerikan topluluğuna sahip Dearborn’da belirginleşti. Trump’ın öne geçtiği bu şehirde, Başkan Joe Biden’ın 2020 seçimlerindeki kesin zaferine kıyasla önemli bir fark gözlemlendi. Dearborn Heights’ın Lübnan asıllı Amerikalı Belediye Başkanı Bill Bazzi, Trump’ın barış mesajının seçmenler arasında yankı uyandırdığını belirterek, “İnsanlar Trump’ın Orta Doğu’ya ve tüm dünyaya barış getirmeye çalıştığı mesajını aldı” dedi.

Ancak Trump’ın vaatlerini somut bir şekilde yerine getirip getiremeyeceğine dair şüpheler hâlâ devam etmektedir. Özellikle Orta Doğu’da Trump’ın geçmiş icraatları, geniş çaplı eleştirilerle karşılaşmış ve ABD’nin bölgedeki konumunu zayıflatan hamleler olarak değerlendirilmiştir. İranlı General Kasım Süleymani’nin öldürülmesi, bölgedeki gerilimi tırmandırarak, daha büyük bir çatışma olasılığına dair endişeleri artırmıştır.

Trump’ın Müslümanlar ile ortak Yönü var mıdır?

Bu arada, ABD’nin muhafazakâr kesimini temsil eden Donald Trump’ın vaat ettiği bazı politikalar, Müslümanlarla benzer bir çizgide yer almaktadır. Örneğin, çocuklar için cinsiyet onaylama yasalarının iptal edilmesi konusundaki duruşu, Müslüman toplulukların değerleriyle daha uyumlu olarak değerlendirilmektedir. Trump destekçilerinin geleneksel aile değerlerine yaptığı vurgu ve LGBTQ+ konularındaki tutumu da önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla Trump döneminde ABD’nin, diğer ülkelere diplomatik yollarla bu tür toplumsal ve kültürel propagandaları dayatma oranının düşeceği öngörülmektedir.

Sonuç olarak, Müslüman topluluklar, savunucular ve müttefikler, kapsayıcılığı teşvik etmek, ayrımcı politikalara meydan okumak ve daha fazla anlayış ve empatiyi teşvik etmek için uyanık ve proaktif kalmalıdır. Ayrıca, Bakara Suresi 216. Ayette belirtildiği üzere, geçmişin ötesine bakmak ve Allah’a olan inancı sağlamlaştırmak, zorlu durumların bile gizli nimetler barındırabileceğini kabul etmek çok önemlidir: “...Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz...” Müslümanlar bu zihniyeti benimseyerek ve birlikte çalışarak zorlukları büyüme, birlik ve olumlu değişim için fırsatlara dönüştürebilirler.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.