Sosyal Medya

SİYASET

Sudan’ı Kimler ve Neden Karıştırıyorlar?

Semiu Babatunde ILORI

Sudan’daki insani kriz, gün geçtikçe daha da derinleşiyor. Bir yanda kendi çıkarlarının peşinde koşan yabancı aktörler, diğer yanda milyonlarca masum insanın hayatını altüst eden 14 aylık savaş... Bu savaş, yalnızca ülkenin sosyal dokusunu değil, aynı zamanda milyonları yerinden edip bazı bölgeleri kıtlığın eşiğine sürükleyerek Sudan’ı adeta bir yangın yerine çevirdi. Birleşmiş Milletler’den Afrika Birliği’ne, Arap Birliği’nden Doğu Afrika Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD)’a kadar birçok kurum ve kuruluş, çağrılar yapıyor, ama sonuç? Barış hâlâ uzak bir hayal gibi...
Barışı sağlama çabaları, ABD, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin girişimleriyle yürütülse de bu çabalar kalıcı bir çözüm getirmekten uzak kaldı. Kısa ömürlü ateşkesler, savaşın yıkıcı etkilerini durdurmak yerine sadece geçici bir soluklanma sağladı. IGAD’ın Kenya, Güney Sudan ve Cibuti liderlerini Hartum’a göndererek bir çıkış yolu arama girişimi ise henüz hayata geçirilemedi. Kriz uzadıkça, perde arkasında kimlerin ipleri çektiğine dair soru işaretleri de artıyor. Bu noktada, mesele yalnızca Sudan değil, bu dış güçlerin örtülü planlarını gün yüzüne çıkarmaktır. 

Neden Sudan?

Sudan, Arap ve Afrika kültürlerinin benzersiz harmanını içinde barındıran, zengin kaynakları ve stratejik konumuyla adeta gözlerin üzerinde olduğu bir ülke. İslami kimliği ve Arap dünyasıyla derin tarihi bağları ise Sudan’ı sadece bir coğrafi hedef olmaktan çıkarıp, ideolojik bir mücadelenin merkezine oturtuyor. Ancak mesele şu ki, Batılı güçler, Sudan’ın bu güçlü boyutlarını kendi çıkarları için kullanmak adına her türlü manipülasyonu devreye sokuyor. Bu planlar, İslam’a ve Müslümanlara karşı yürütülen daha büyük bir ideolojik savaşın parçasıdır. Ve ne yazık ki, bu menfi hedeflere ulaşmak için sahadaki piyonlar da hiç eksik olmuyor.

Sudan’ın sahip olduğu geniş petrol rezervleri, bereketli toprakları ve stratejik ticaret yolları kimi güçlerin iştahını kabartıyor. Afrika’nın en büyük üçüncü altın üreticisi olan Sudan, yıllık milyarlarca dolarlık bir endüstriyle karşımıza çıkıyor. Ancak bu zenginlik, ülkeye refah getirmek yerine, söz konusu güçlerin hedefi haline gelmiş durumda. Bu dış aktörler, Sudan’ın kaynaklarını sömürerek kendi kalkınmalarına katkı sağlarken, geride harap olmuş bir ülke bırakmayı umursamıyorlar.

Sudan, yalnızca kaynak zenginliğiyle değil, stratejik konumuyla da dış aktörlerin radarında. Kızıldeniz’e kıyısı bulunan ve Mısır, Etiyopya, Güney Sudan gibi ülkelerle sınır komşusu olan Sudan, bölgesel güvenlik açısından kilit bir role sahip. Amerikan Üniversitesi’nden Nuamah’ın tespitine gibi, Sudan’ın cazibesi yalnızca altın ve diğer doğal kaynaklarla sınırlı değil. Sahraaltı Afrika ile Orta Doğu arasında bir köprü görevi gören ülke, aynı zamanda kırılgan devletlerin yer aldığı çalkantılı bir bölgede bulunuyor. Kızıldeniz’in dünyanın en hareketli su yollarından biri olan Süveyş Kanalı’na erişimi Sudan’ın jeopolitik önemini daha da artırıyor.

Çatışmanın Kilit İsimleri

Sudan’daki güç mücadelesinin merkezinde, iki etkili askeri figür yer alıyor: General Abdel Fattah el-Burhan ve Hemedti olarak bilinen General Mohamed Hamdan Dagolo. el-Burhan, 1960 yılında el-Cezire eyaletinde doğmuş, Sudan Askeri Koleji’nden mezun olmuş ve Sudan ordusunda yükseldi. Onun temel hedefi, askeri kontrolü elinde tutmak, ulusal istikrarı sağlamak ve Sudan’ın çıkarlarını korumaktır. Buna karşılık, 1973 yılında Darfur bölgesinde doğan Hemedti, güçlü bir paramiliter grup olan Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (RSF) lideridir. Hemedti’nin öncelikli hedefleri ise RSF’nin gücünü artırmak, Darfur için özerklik sağlamak ve bölgenin tarihi mağduriyetlerini çözmektir.

Sudan’daki çatışmaların perde arkasında, Hemedti ve el-Burhan’ın bitmek bilmeyen hırsları yatıyor. İki lider de halkın çıkarlarını hiçe sayarak, dış güçlerle karmaşık ittifaklar kurma yarışına girdi. Ülkede savaş tüm şiddetiyle devam ederken, bu liderlerin agresif diplomasi hamleleri adeta dış aktörlere yaranma çabasına dönüşmüş durumda.  Ocak ayında Hemedti’nin Afrika turu, el-Burhan’ın benzer bir Afrika turunu hemen takip etmesiyle dikkat çekti. Cibuti’den Güney Afrika’ya uzanan bu seyahatler, iki generalin bölgesel desteği kazanmak amacıyla adeta bir diplomasi savaşına girdiklerini gösteriyor.

Dış Aktörler ve Çıkarları

İç Savaşta yabancı ülkelerin Sudan’daki kirli planları, yine tanıdık bir senaryoyu karşımıza çıkarıyor. Sözde demokrasi getirmek adına el-Beşir yönetiminin devrilmesinde etkin rol oynayan bu güçler, aslında Sudan’ı kendi hegemonyalarına teslim etmekten başka bir şey yapmadı. el-Beşir’i indirttikten sonra Sudan’da barışçıl bir geçişi sabote etmek için elinden geleni yaptı. Ne de olsa demokrasi söylemleriyle ülkeleri kaosa sürüklemek dış güçlerin alışılmış oyunudur. İşte Silahlı Kuvvetler ve Hızlı Destek Kuvvetler arasındaki çatışmalar ise tam anlamıyla bu yabancı ülkelerin destekli senaryoların sonucu. Micheal Walsh gibi uzmanlar, kilit oyuncular ve yabancı aktörler arasındaki ilişkilerin mevcut iç savaştan önceye dayandığını vurguluyor.

Sudan’ın RSF ile olan ilişkisini yeniden gözden geçiren Rusya, bu gruptan yana tavır almaya başladı. Rusya’nın RSF ile bağlantısı, 2019 yılına kadar uzanıyor. O dönemden beri Rus paralı asker grubu Wagner, General Hemedti’nin darbesini desteklemektedir. Öte yandan BAE, Sudan’daki çatışmanın arkasındaki en güçlü yabancı aktörlerden biri olarak, RSF’ye kapsamlı destek sunuyor. Hatta BAE’nin desteği olmasaydı, RSF’nin savaş çabalarının büyük ölçüde zayıflanırdı demek gayet yerindedir. BAE, Sudan’ı sadece askeri bir çıkar alanı olarak görmüyor; Afrika ve Orta Doğu’daki stratejik hedeflerine ulaşmak için Sudan’ı kritik bir noktada konumlandırmış durumda.

BAE’nin Sudan ile olan ilişkileri, demokratik özlemleri bastırmak ve siyasi-ekonomik hâkimiyet kurma amacı taşırken, aynı zamanda bölgesel gücünü pekiştirme stratejisiyle şekilleniyor. 2015’ten bu yana Yemen’deki çatışmada RSF’yi kullanarak savaşçı devşiren BAE, Sudan’ın başlıca altın ithalatçısı oldu ve ülkenin Kızıldeniz kıyısındaki milyarlarca dolarlık liman projelerine yatırım yaptı.

Raporlar, BAE’nin Libya, Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti, Güney Sudan, Uganda, Hafter ve Wagner milisleri aracılığıyla RSF’ye silah tedarik etmek için lojistik ağlar kurduğunu ortaya koyuyor. Bununla da yetinmeyen BAE, silah ve malzemeleri insani yardım kisvesiyle gizleyerek çatışmanın dozunu artırıyor. RSF’nin iş, finans, lojistik ve halkla ilişkiler operasyonlarına doğrudan ev sahipliği yaptı. Üstelik, yaralı RSF savaşçılarına tıbbi tedavi sağlamak için Abu Dabi askeri hastanelerini dahi kullanıyor.

Bunların yanı sıra devam eden çatışma, dezenformasyonun güçlü ve yıkıcı bir güç olarak ortaya çıkmasıyla birlikte evrim geçirdi. Rakip güçler anlatının kontrolü için şiddetli bir çevrimiçi savaşa girerken, uluslararası kamuoyunu etkilemek için gerçeği çarpıtarak, sosyal medyada geniş bir manipülasyon kampanyası yürütüyor. Bu durum, eleştirel düşünceyi, medya okuryazarlığını ve doğruluk kontrolü girişimlerini hayati derecede önemli kılıyor.

Barışa Giden Yol

Sudan’daki durum son derece kritiktir ve acil müdahale gerektirmektedir. Çatışmaların sona ermesi için Sudan Silahlı Kuvvetleri liderliği, özellikle General Abdülfettah el-Burhan’ın kararlı adımlar atması elzemdir. Bu, RSF komutanı Hemedti ile doğrudan temasa geçmeyi ve önceki rejimin politikalarından uzaklaşmayı içermektedir. el-Burhan ve Hemedti arasındaki doğrudan görüşmeler, Sudan için yeni bir dönemin kapılarını aralayabilir.

İlk olarak, ateşkese derhal geçilmesi gerekmektedir. Çatışmaların sona erdirilmesi, sayısız hayatın kurtarılmasına olanak tanıyacak, aynı zamanda insani yardım ve yeniden inşa çalışmalarına da zemin hazırlayacaktır. Ardından, siyasi süreçlerin başlatılması gereklidir. Bu süreç, çatışmanın temel nedenlerini ele alacak ve ülkeyi istikrara kavuşturacak bir hükümetin kurulmasını hedeflemelidir.

Bu bağlamda, Suudi Arabistan’ın koordine ettiği Cidde barış görüşmeleri, RSF’nin ateşkes ihlalleri nedeniyle daha önce tıkanmıştı. Ancak, tüm tarafların bu görüşmelere samimiyetle ve kararlılıkla yaklaşması durumunda, bu yenilenen çabalar olumlu sonuçlar doğurabilir.

Uluslararası toplum da bu çatışmaya neden olan çıkarları kabul etmeli ve bu şekilde teşvik etmelidir:

  • Kapsayıcı Diyalog: Tüm paydaşların müzakerelere katılmaya teşvik edilmesi.
  • Reformlar: Sudan’ın temsilî bir yönetime geçişinin desteklenmesi.
  • Ekonomik Kalkınma: Ekonomik sıkıntıların ele alınması ve sürdürülebilir büyümenin teşvik edilmesi.

Sudan ancak böylece bir kolektif eylem yoluyla zorlukların üstesinden gelebilir ve daha güçlü, daha dirençli ve gerçekten bağımsız bir ülke olarak ortaya çıkabilir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.