SİYASET
Trump ve Çılgın Kabine Ekibi
Muhammed Abdülhamid
Trump'ın oluşturduğu başkanlık ve hükümet ekibine bakıldığında, aşırı ırkçı ve milliyetçi duruşlarıyla tanınan birçok politik figür bulunmaktadır ki, belki de kendisinin ekibin en aklı başında kişi olduğu söylenebilir.Bu hükümet kadrosundan bazılar şunlardır:
- Başkan Yardımcısı J.D. Vance: Duygusal dalgalanmalarıyla tanınan bir isim.
- Dışişleri Bakanı Marco Rubio: Çin ve İran’a olan açık düşmanlığı ve İsrail’e olan güçlü sadakati ile biliniyor.
- Savunma Bakanı: Vücudunda Haçlı Seferleri dönemine ait dövmeler taşıyor ve İslam’a karşı düşman bir tutum sergiliyor; İslam’ı Batı’nın hâkimiyeti için bir tehdit olarak görüyor.
- Ulusal İstihbarat Direktörü: Rusya’ya yakın duruşu ve Müslüman karşıtı tutumlarıyla biliniyor.
- Sağlık Bakanı: Aşılara ve içme suyuna katılan bazı maddelere karşı aşırı radikal bir tutuma sahip.
Bu ekibi bir araya getiren en önemli unsur, İsrail’e duydukları saplantılı bağlılık. Bu bağlılık, Benjamin Netanyahu, Ben Gvir ve diğer aşırı Siyonist figürlerin bağlılığından bile daha güçlü olabilir. Trump liderliğindeki bu yeni Amerikan hükümeti, beklenmedik adımlar atabilir.
Örneğin, Trump ilk başkanlık döneminde ABD büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımıştı. Şimdi ise Batı Şeria ve Gazze’yi İsrail’e katabilir ve Filistinlileri Mısır ve Ürdün yönüne zorla göç ettirme çabalarına girişebilir. Hatta Orta Doğu’da yıkıcı bir bölgesel savaşa sürüklenme olasılığı da oldukça yüksek.
Bu yeni Amerikan hükümet ekibinin en belirgin özelliği, aşırı bir milliyetçilik ve popülizm açlığı ile diğerlerini reddetme eğilimidir. Bu yüzden göçmenlere, farklı ırklara ve kültürlere karşı nefret doludurlar. Ayrıca İslam, Çin ve İran’a karşı büyük bir düşmanlık beslemektedirler. Ek olarak, açık bir şekilde pragmatist bir yaklaşıma sahiptirler; Amerika’nın çıkarları, hatta belki de kendi kişisel çıkarları, her şeyin önünde gelir. Bu çıkarlar doğrultusunda, kuralları çiğnemek veya savaşları tetiklemek pahasına ani kararlar alabilirler.
Trump’ın oluşturduğu bu ekip, karar alma yöntemleri ve gelecekteki hareket tarzları açısından ciddi endişeler uyandırmaktadır. Bu gruba güvenle yaklaşmak mümkün değildir. Bunun en büyük nedeni, bu kişilerin dünyanın en büyük askeri makinesini, nükleer silahları ve küresel ekonomiyi bir anda sarsabilecek ekonomik araçları kontrol edebilecek güce sahip olmalarıdır.
Dikkat çekici bir diğer nokta ise Trump’ın şu anda Kongre’de, Senato’da ve Beyaz Saray’da sahip olduğu "mutlak çoğunluk" ile tarif edilebilecek güçlü bir siyasi konumda bulunmasıdır. İlk başkanlık döneminde derin devletle mücadelede bazı zorluklarla karşılaşmıştı. Ancak şimdi siyasi sahneye daha deneyimli ve cesur kararlar almaya hazır bir "yaralı aslan" olarak geri dönüyor.
Trump’ın sürekli sloganı olan "Amerika’yı yeniden büyük yapın" anlayışıyla, NATO’daki en yakın müttefikleriyle çatışmaya girebilir. Daha önce Fransa ve Almanya’ya NATO’ya daha fazla maddi destek sağlamaları gerektiğini çünkü Avrupa’yı koruma yükünün büyük kısmını Amerika’nın taşıdığını söyleyerek benzer bir çatışma yaşamıştı. Ayrıca, Amerika’ya ithal edilen bazı Avrupa veya Çin ürünlerine vergi koyabilir ve Müslümanlara ve göçmenlere karşı daha geniş ve sert kısıtlamalar uygulayabilir.
Bu politikalar, şüphesiz, aşırı sağcı Amerikalılar arasında Trump’a daha fazla popülerlik kazandırabilir. Ancak uzun vadede kötü sonuçlar doğuracaktır. Bu politikalar, Avrupa’da aşırı sağın yeniden yükselmesine, İslamofobi’nin artmasına yol açabilir. Uluslararası hukuka gösterilen bu saygısızlık ve İsrail ile PKK gibi diğer aşırıcı gruplara verilen destek, diğer ülkelerin Amerikan hegemonyasına olan saygısını kaybetmesine neden olabilir. Bu durum, Rusya, Çin veya Hindistan gibi küresel güçlerle yeni ittifakların oluşmasına, hatta BRICS’in genişleyerek Afrika, Asya ve Latin Amerika’dan yeni ülkeler almasına yol açabilir. Bu büyüme, yalnızca askeri güç üzerine kurulu olan Amerikan baskısına bir karşılık olarak gelişebilir.
Tüm bu olumsuzluklar, dünya genelinde Amerika’ya karşı daha fazla halk nefretine yol açacaktır. Çünkü Amerika, yalnızca kendi çıkarlarını gözetmekte ve Gazze, Lübnan ve Orta Doğu’da İsrail’in hukuksuz katliamlarına destek vermektedir. Daha tehlikeli olan ise, bu grubun İncil ve Tevrat’a olan inancının, dinler ve medeniyetler çatışması gerektiğine ve İsrail’in Nil’den Fırat’a kadar genişlemesi gerektiğine dair düşüncelerinin, Orta Doğu’da büyük bir kaosu hızlandırma potansiyelidir. Bu durum, Mısır, Sudan, Lübnan ve Suriye’deki kötü ekonomik ve siyasi koşullarla birleşerek, Irak ve Körfez ülkelerine kadar uzanabilecek bir istikrarsızlık ortamı yaratabilir.
Tüm bu sebeplerle, bölgedeki ülkeler ve halklar, artan Amerikan kibrine karşı hazırlıklı olmalıdır. Gazze ve Lübnan’ı her şekilde desteklemek zorundadırlar. Çünkü bu bölgelerdeki İsrail gücünün kırılması, Amerikan ve aşırı sağcı güçlerin zayıflaması anlamına gelir. Bu da Suriye ve Lübnan gibi diğer bölgelere, hatta Filistin’in tamamının işgaline ve belki de Mescid-i Aksa’nın yıkılarak hayali mabedin inşa edilmesine yönelik genişlemeyi engelleyecektir.
Hiç şüphesiz, hazırlık, bölge ülkelerinin iç cephelerini birleştirmekte ve askeri güçlerini Batı’ya bağımlı olmaktan uzak bir şekilde hızla kurup geliştirmekte yatmaktadır. Bu da, bu çılgınlara karşı koymanın tek garantisi olan yerli savunma sanayisinin güçlendirilmesiyle mümkündür.
Henüz yorum yapılmamış.