Sosyal Medya

SİYASET

Esad Ailesi ve Bâtınîlik: Dini ve Kültürel Kimlikten Siyasi İktidara

Ebu Yazen İmamoğlu

Esad ailesi, 20. yüzyıldan itibaren Suriye’nin en güçlü siyasi figürlerinden biri haline gelmiş bir ailedir. Kaldı ki, bu aile Müslümanlara karşı acımasızlıklarıyla biliniyor. Peki, Esad ailesi kimdir ve neden bu kadar zalimdir? Bu ailenin kökenleri, Suriye’deki Bâtınîlik mezhebiyle ilgilidir ve bu ilişki, tarihsel bir süreç içinde şekillenmiştir. İşte bu yazıda, Bâtınîlik mezhebinin Suriye’deki tarihi ve Esad ailesinin bu öğret ve uygulamalarıyla olan bağlantısı ele alınacaktır.

Bâtınîlik Nedir?

Bâtınîlik, özellikle Şii mezhebi ile ilişkilendirilen, fakat aynı zamanda derin ve ezoterik öğretiler sunan bir inanç sistemidir. Bu öğreti, yüzeyde görünen anlamın ötesinde, gizli ve derin anlamlara sahip olduğuna inanır. Bâtınîlik, tarih boyunca, özellikle 4/10. yüzyılda, Ubeydi Batınilik, Fatımîler ve Haşşâşîler gibi gruplarla ilişkilendirilmiştir. Fatımîler, 4/10. yüzyılda Mısır’ı işgal ettiğinde Bâtınîlik, onların yönetiminde merkezi bir rol oynamıştır. Bu itikadi mezhep, sadece dini bir hareket değil, aynı zamanda bir siyasi güç olma özelliği taşımaktadır. Hatta Bâtınîler, öğretilerinden ziyade daha çok siyasi suikastler ve gizli ajanlık faaliyetleri ile de tanınmışlardır.

Esad Ailesinin Kökeni

Esad ailesinin kökeni, Suriye’deki Alevi inancına dayanır. Aleviler, özellikle Suriye’nin kuzeybatısında, Hama, Lazkiye ve Tartus illerinde yoğunlaşan bir Şii mezhebine mensup bir topluluktur. Bu mezhep, İslam’ın temel inançlarının yanı sıra kendine özgü ritüeller ve ezoterik öğretiler barındırıyor.

Esad ailesinin tarihine dair bazı kaynaklar, kökenlerinin 8./14. yüzyıla kadar dayandığını belirtmektedir. O dönemde İlhanlı Batınîlik  Sultanı Mahmud Kazan Han’ın Suriye savaşları sırasında bölgedeki toplulukları etkilediği ve Suriye’deki askeri başarısızlığı sonrası, Pers kökenli Bâtınî-Şii gruplarını sahil bölgelerine yerleştirdiği belirtilmektedir. Bu gruplar zamanla Araplaşmış ve bugünkü Alevi topluluğunun temellerini oluşturmuştur. Bu dönemde, Memluk Sultanı Nasır Muhammed b. Kalavun, İbn Teymiyye’nin desteğiyle İlhanlılara karşı mücadele etmiştir. İbn Teymiyye, bu toplumluluğun İslam’a zarar verdiği uyarısında bulunsa da hapiste vefat ederek mücadeleyi tamamlayamamıştır.

Gelelim 20. yüzyıla, Esad ailesinin atası Süleyman el-Vahiş, Birinci Dünya Savaşı sonrası Fransız mandası döneminde casus olarak faaliyet göstermiştir. İddialara göre, sömürgeci Fransa’ya çalışmış olan Süleyman el-Vahiş, kendisini ilah ilan etmiş ve bu yüzden Suriye’nin İstiklal Hükümeti tarafından idam edilmiştir. Fransız mandası döneminde, Pers kökenli Nusayri-Şii topluluklarının adı “Alevi” olarak değiştirilerek, Suriye’deki Sünni topluma daha kolay entegre olmaları hedeflenmiştir. Fransız yetkililer, Esad ailesinin adını da “el-Vahiş”ten “Esad”e çevirmiştir.

Suriye Yönetimine doğru Esad Ailesi

Esad ailesi, yeni Suriye’de Bâtınîler ile bilinen sinsi karakterlerini sürdürerek, mezhepsel bir azınlık olmalarına rağmen ülkenin içini karıştırmayı başarmışlardır. 1960-1967 yılları arasında ABD’nin desteğiyle yönetim kademelerinde ve orduda hızla yükselmişlerdir.

1963 yılında, Baas Partisi askeri bir darbeyle Şam’da iktidara gelmiştir. Fransızların Suriye üzerindeki manda yönetimi döneminde, Aleviler büyük ölçüde Troupes Speciales du Levant adlı askeri birliğe alınmışlardır. Suriye nüfusunun yalnızca %1’sini oluşturan Nusayri-Şii Aleviler, bu sayede genç subaylar arasında çoğunluk elde etmişlerdir. Bununla beraber Baasçı Askeri Komite, darbeden hemen sonra subay kadrosunun %90’ını Alevilerle değiştirerek orduyu yeniden yapılandırmış ve Suriye silahlı kuvvetlerini mezhepsel bir güce dönüştüren tasfiyeler gerçekleştirmiştir.

Hafız Esad, hızla rütbe yükselterek önce hava kuvvetleri komutanı, ardından savunma bakanı olmuştur. Kardeşi Rıfat Esad’i de yüksek rütbeli pozisyonlara getiren Hafız Esad, orduda önceliği kendisine mutlak bağlılık olan bir ideolojik yapı geliştirmiştir. Kendi ifadesiyle “ideolojik bir ordu” yaratmak zorundaydı.

Baasçilerin darbesi, Suriye’nin sosyal, ekonomik, siyasi, eğitim ve dini alanlarını acımasız baskı ve devlet terörü yoluyla kontrol altına alan Baas sisteminin yükselişiyle sonuçlanmıştır. Nusayri-Şii kökenli bu grup, o dönemde yükselen Arap milliyetçiliğini benimseyerek Suriye’de yönetime hâkim olmayı başarmıştır. 1966 yılında Nusayri subaylar, orduda gerçekleştirdikleri bir darbe ile ilk “düzeltme hareketi”ni başlatmışlardır. Bu hareketin lider kadrosu arasında Muhammed Umran, Salah Cedid, Süleyman Haddad, Hafız Esad, Reşid Kutayni, Muhammed Es-Sufi ve Ziyad El-Hariri gibi isimler bulunmaktaydı. Ancak sembolik bir hamleyle, güçsüz bir Sünni olan Nureddin El-Etasi devlet başkanı olarak atanmıştır.

Hafız Esad’ın kariyerindeki dönüm noktası, İsrail ile yapılan Altı Gün Savaşı sırasında yaşanmıştır. Esad’ın komutası altındaki Suriye silahlı kuvvetleri, Golan Tepeleri’ni İsrail’e kaptırarak büyük bir hezimete uğramıştır. Ancak Esad’ın bu bölgeyi kasıtlı olarak terk etmiş olabileceği yönündeki iddialar oldukça güçlüdür. Bu durum, Baas Partisi içinde ciddi bir hoşnutsuzluk yaratmış ve birçok üst düzey üye Esad’ın istifasını istemiştir. Hatta partinin en yüksek karar alma organı olan Bölge Komutanlığı’ndan uzaklaştırılması için girişimlerde bulunulmuştur. Ancak Hafız Esad, kendisine ve kardeşine karşı büyüyen muhalefeti ustaca manipüle ederek tüm rakiplerini saf dışı bırakmayı başarmıştır. Kasım 1970 itibarıyla Suriye’nin tartışmasız lideri olarak iktidarını sağlamlaştırmıştır.

Esad Ailesi’nin İktidarı

Hafız Esad, iktidara geldikten sonra, büyük ölçüde aile bağlarına dayanan ve Alevi ağırlıklı bir güvenlik aygıtı oluşturdu. Silahlı kuvvetlerdeki kilit pozisyonlar, sadakat esas alınarak yakın akrabalarına teslim edildi. Örneğin kardeşi Rıfat Esad Mücadele Birlikleri’ni kontrol ederken, kayınbiraderi Adnan Mahluf, Başkanlık Muhafızları Komutanı olarak Esad’ın ikinci adamı konumundaydı.

Bu akrabalık temelli yaklaşım, atama ve terfilerde liyakat yerine kayırmacılığın hâkim olmasına neden oldu. Böylece, mezhepsel sadakat üzerine inşa edilen bir Alevi elit sınıfı ortaya çıktı. Ancak bu mezhepçi kayırmacılık, Suriye’nin Sünni çoğunluğunu dışlayarak derin bir huzursuzluk yarattı. Esad rejimi, bu durum karşısında kendisini giderek Şii çoğunluklu İran’a daha fazla yakınlaştırdı.

Modern Batini Esad Ailesi

Hafız Esad, 54 yıl sürecek bir mirasla hem kendisi hem de ailesi için iktidarı sağlamlaştırırken, rejimi de ailesinin mensup olduğu Nusayriler ya da Alevilerin ideolojik öncülleri olan tarihi Bâtınîlerle çarpıcı paralellikler sergilemiştir. Bâtınî düşüncenin etkisi, yalnızca dini değil, aynı zamanda kültürel ve siyasi yapıları da derinden şekillendirmiştir. Hafız Esad rejimi, Bâtınî ve Alevî inançlarının unsurlarını devlet aygıtına entegre ederek, bu ezoterik öğretileri yönetim araçlarına dönüştürmüştür. Tarihte inançlarını gizlilik perdesiyle örten Bâtınîler gibi, Esad ailesinin dini iddiaları da belirsiz ve bulanıktır. Her ne kadar İslam’ı kabul ettiklerini öne sürseler de uygulamalarının çoğu zaman İslam’la çeliştiği açıktır.

Tarih boyunca Bâtıniler, Müslümanları acımasızca katletmeleri ve Haçlılarla kurdukları sinsi ittifaklarla tanınmışlardır. Ubeydi Batınîlik Fatımiler, Abbasiler, Sünni Selçuklu, Türkmenler ve Eyyübilere karşı mücadelelerinde Haçlıları birer müttefik olarak görerek İslam dünyasına ihanet etmişlerdir. Bugün ise bu ihanet çizgisinin modern temsilcisi olarak Esad ailesi karşımızda durmaktadır.

Hafız Esad’ın başkanlığı döneminde, kardeşi Tümgeneral Rıfat Esad’ın komuta ettiği meşhur 1982 Hama Katliamı, 40.000 fazlaya yakın masum Sünni Müslüman’ın vahşice öldürülmesiyle sonuçlanmıştır. Bu katliam, Esad ailesinin Müslüman düşmanlığını açıkça gözler önüne sermiştir. Ancak zulüm burada bitmemiştir. Hafız Esad’ın ardından, oğlu Beşar Esad da babasının izinden gitmiş ve Suriye’deki savaş boyunca sayısız Sünni’nin ölümüne sebep olmuştur. Beşar Esad’ın bu zulmü, modern tarihin en büyük yerinden edilme krizlerinden birine yol açmış ve milyonlarca Suriyeliyi topraklarından etmiştir.

Benzerlikler sadece ideoloji ya da zulümle sınırlı kalmıyor; tarihte Bâtınî “Haşhaşiler” uyuşturucu kullanımıyla anılırken, günümüzde Esad ailesi uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığıyla ün kazanmıştır. Rejimin en büyük gelir kaynaklarından biri olan captagon adlı uyarıcı uyuşturucu, Esad ailesinin kirli işlerinin sembolü haline gelmiştir.

2022 yılında Avrupa Birliği, Beşar Esad’ın kuzenleri Wasim Badi Esad, Samer Kamal Esad ve Mudar Rıfat Esad’a, captagon kaçakçılığına karıştıkları gerekçesiyle yaptırım uygulamıştır. 2020’de ABD Hazine Bakanlığı’nın raporlarına göre, Samer Kamal Esad, Lazkiye’de yıllık 84 milyon hap üreten bir uyuşturucu fabrikasını işletmektedir. Dolayısıyla geçtiğimiz günlerde Şam’da, devrik rejim lideri Beşar Esad’ın kardeşi Mahir Esad’la bağlantılı olduğu belirlenen bir uyuşturucu üretim merkezinin ortaya çıkarılması şaşırtıcı değildir. Çünkü uyuşturucu ticareti, Esad ailesi için bir aile mesleği haline gelmiş ve bu alanda da Bâtınî seleflerini takip etmişlerdir.

Daha acı olan ise, Esad rejiminin ürettiği captagon’un büyük kısmının, başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerine girmesidir! Bu uyuşturucunun İslam coğrafyasının genç nesillerini zehirlemek için kullanılması, rejimin nasıl bir ihanet içinde olduğunu gözler önüne sermektedir.

Nihayette İslam dünyasının, hükümdarın inançlarının doğru olmasının İslam’ın koyduğu şart olduğunu anlaması gerekmektedir. Bu şart, ancak böylelikle bâtıni çetelerin iktidara gelmesi engellenebilir ve bu tür çeteler, ülkeyi ve halkı yok eder. Çağdaş Suriye’deki katliamlar tarihinden bir ders alabilir miyiz!?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.