SİYASET
Chagos Adaları: Bir Gaspın Hikayesi
Chagos Adaları’nı İngilizler için asıl cazip kılan, doğal güzellikleri değil, stratejik konumu oldu. Ortadoğu, Güney Asya ve Doğu Afrika’nın tam ortasında, askerî açıdan son derece kritik bir noktadaydı. İşte İngiltere’nin gözünü kamaştıran asıl neden de buydu.
Musa Adebayo
Bir düşünün, bir gün evinize hiç tanımadığınız biri geliyor. Evinize el koyuyor, sizi evinizden çıkarıp başka bir yere taşınmaya zorluyor. Yetmiyor, bu evi başkasına kiralıyor! Siz hakkınızı aramak için mahkemeye başvuruyorsunuz ama karşınıza çıkan savcı gaspçının ta kendisi, hâkim ise kiracıdır. Sonunda ise, kendi evinizin bahçesini kullanabilmek için onunla anlaşma yapmak zorunda kalıyorsunuz!
“Olmaz öyle şey!” dersiniz, değil mi? Ama maalesef oluyor. Hem de uluslararası hukukun gözü önünde, onun koruma şemsiyesi altında! Belki aklınıza Filistin gelir, benzeri bir trajedi... Ama bu kez bahsettiğimiz yer çok farklı: Hindistan Okyanusu’nda yer alan Chagos Adaları’nın hazin hikayesi.
İşgalin Başlangıcı
İngilizlerin, kendilerinden binlerce kilometre uzaklıkta olan Chagos Takımadaları’na göz dikmesi, Britanya İmparatorluğu dönemine kadar uzanıyor. Zaten Avrupalıların denizleri ve kıtaları dolaşıp başkalarının topraklarını gasp etmesi bir alışkanlık haline gelmiştir. Üstelik, bu gasp ettikleri toprakları aralarında paylaşırken de kimi zaman kavgaya tutuşmaları bilinen bir durumdur.
Nitekim Fransızlar, 17. yüzyılın ortalarından itibaren Hint Okyanusu’nda sömürge faaliyetlerine başlamışlardı. Önce Réunion ve Mauritius adalarına yerleştiler. 1770’lerde ise Chagos Adaları’nda Hindistan cevizi yağını sömürmek için çeşitli şirketlere izin verdiler. Ancak Napolyon’un 1815’te Waterloo’da aldığı yenilgi sonrası yapılan antlaşma ile bu topraklar İngiltere’ye bırakıldı. Böylece Chagos Takımadaları, Mauritius’un bir parçası olarak İngiliz kolonisi ilan edildi.
1960’lı yıllarda İngiltere’nin sömürgeleri birer birer bağımsızlık kazanmaya başladı. Üzerinde “güneş batmayan imparatorluk” küçülmeye yüz tutmuştu. Bu süreçte, Mauritius da bağımsızlık talebinde bulundu. Ancak İngiltere, bu bağımsızlık talebine bir şart ekledi: Chagos Adaları’nın kontrolünü elinde tutmak!
Chagos Adaları dediğimiz yer, bir grup takımadadan oluşuyor ve o dönemde yaklaşık 2.000 kişilik bir nüfusa ev sahipliği yapıyordu. Ancak buradaki halk için Chagos sadece bir yer değil, onların tek vatanıydı. Dedeleri burada doğmuş, bu topraklarda büyümüşlerdi. Adalar, doğal güzellikleri ve zenginlikleriyle biliniyor; tropikal iklimi, Hindistan cevizleri, zengin kuş ve balık türleriyle bir cennet niteliğindeydi.
Fakat Chagos Adaları’nı İngilizler için asıl cazip kılan, doğal güzellikleri değil, stratejik konumu oldu. Ortadoğu, Güney Asya ve Doğu Afrika’nın tam ortasında, askerî açıdan son derece kritik bir noktadaydı. İşte İngiltere’nin gözünü kamaştıran asıl neden de buydu.
Adaların Tahliyesi
1960’ların ortasından itibaren Chagos halkının zorla tahliyesini öngören korkunç bir plan devreye sokulmaya başlandı. İngiliz hükümetinin iç yazışmalarında, o dönemde İngiliz Milletler Topluluğu Ofisi’nde sekreter olarak görev yapan Patrick Wright’ın Koloni Ofisi Başkanı Denis Greenhill’e yazdığı bir mektup dikkat çekiyor. Mektupta şu ifadeler yer alıyordu: “Bu konuda kesinlikle çok sert olmalıyız. Tatbikatın amacı, bize ait kalacak bazı kayalıklar elde etmektir; henüz bir Komiteye sahip olmayan martılar dışında yerli nüfus olmayacaktır.”
Chagos Takımadaları’nda onlarca ada bulunmasına rağmen, üç ada üzerinde (Diego Garcia, Peros Banhos ve Salomon) farklı topluluklar yıllardır barış içinde yaşıyordu. Ancak, 1971 yılında kara bir gün geldi çattı. Halk, aniden evlerini terk etmek zorunda bırakıldı. Amaç: ABD için askeri üs kurmak!
Soğuk Savaş’ın en yoğun dönemlerinden biriydi ve İngiltere, takım adalarının en büyüğü Diego Garcia Adası’nı ABD’ye askeri üs kurması için 50 yıllığına kiralamayı teklif etti. Bu kiralama karşılığında ABD, İngiltere’ye Polaris füze sistemleri satışında 14 milyon dolarlık bir indirim sağladı.
1977’de, Diego Garcia’da kurulan askeri üs, büyük askeri kargo uçaklarının rahatlıkla iniş kalkış yapabileceği 3.600 metrelik pist ile açıldı. Üste ABD Donanması’na ait iki uçak gemisinin aynı anda demirleyebileceği limanı da kuruldu. Irak ve Afganistan savaşlarında binlerce insanın ölümüne yol açan ABD’nin uzun menzilli bombardıman uçakları burada konuşlandırılmıştı.
Kasım 2001'de Afganistan bombardımanı sırasında Diego Garcia üssünden havalanırken B-1B Lancer bombardıman uçakları
2.500 Amerikan personeline ev sahipliği yapan üs hakkında pek çok spekülasyon da mevcut. İnsan kaçırma, “black sites” (kara siteler) ve işkence merkezleri gibi ciddi iddialar sıkça gündeme geliyor. Hatta, 8 Mart 2014’te kaybolan Malezya Havayolları’na ait MH370 sefer sayılı uçağının bu üsle ilişkili olabileceği de öne sürülmüştür. 2009 yılında Amerikalı yazar David Vine, “Island of Shame” (Utanç Adası) adlı kitabında adanın karanlık yüzlerine değinmiştir.
Vatan Dönüş Mücadelesi
Tüm bu yaşananlara rağmen, Chagos halkı kendi topraklarına geri dönmek istiyor. Son 20 yıldır, anavatanlarına dönmeleri için İngiltere ile hukuki bir mücadele veriyorlar. İngiltere’nin, bazılarına vatandaşlık vermesi, mücadelenin devam etmesine engel olmamıştır. Mücadelede bir tarafta Mauritius hükümeti, diğer tarafta ise adanın yerli halkı yer alıyor.
2000 yılında, İngiltere’deki Yüksek Mahkeme, Chagos halkının 65 adaya geri dönebileceklerine, fakat en büyük ve en yaşanabilir ada olan Diego Garcia’ya dönemeyeceklerine karar verdi. Ancak, 2004 yılında İngiliz hükümeti, kraliyet imtiyazını devreye sokarak bu kararı fiilen geçersiz kıldı.
2019 yılında Birleşmiş Milletler, Chagos Adaları’nın sömürgelikten çıkarılması yönünde karar aldı. Fakat “İt ulur, kervan yürür” misali, sadece Birleşik Krallık, ABD, İsrail, Avustralya, Macaristan ve Maldivler bu karara karşı oy kullandı. Fransa ve Almanya’nın da aralarında bulunduğu 55 ülke ise çekimser kaldı. Ancak uluslararası siyasetin çifte standartları göz önüne alındığında, bu oylamanın fazla bir anlamı yoktu. Zira BM Güvenlik Konseyi’nin daimî üyesi olan İngiltere, bu kararı tanımayarak adaların üzerindeki egemenlik iddialarını sürdürdü.
Bu hukuk mücadelesi devam ederken, 2020 yılında İngiltere, Mauritius ile iki yıl süren müzakerelere başladı. Sonunda, 3 Ekim 2024’te Birleşik Krallık ve Mauritius tarafından yapılan ortak basın açıklamasında, Birleşik Krallık’ın Chagos Adaları’nın kontrolünü Mauritius’a devretmesinin “tarihi bir anlaşma” olduğu duyuruldu. Ancak bu devrin, askeri üs ve yenileme seçeneğiyle birlikte 99 yıl boyunca süreceği ifade edildi. Mauritius, Chagos Adaları’nda bir yeniden yerleşim programı başlatabilecek fakat Diego Garcia Adası’na bu programı uygulayamayacak.
Bu anlaşma dünya manşetlerine taşınmış ve bazı çevrelerce kutlanmış olsa da gerçekte pek bir değişiklik getirmiyor! Dahası, Chagos halkı bu anlaşmaya taraf bile değildi. Anlaşmanın üzerinden sadece bir ay geçtikten sonra, göreve başlayan yeni başbakan Navinchandra Ramgoolam, eski hükümeti satmakla suçlayarak bu anlaşmayı gözden geçireceğini açıkladı.
Chagos halkının hikayesi, sözde süper güçlerin sürdürülen adaletsizliklerinin yalnızca bir başka kanıtıdır. Böyle mağdurlar, kendi hakları için mücadele etmeye çalıştıklarında, medya onların aleyhine çalışır, onları terörist ilan eder. Oysa asıl eşkıya olanlar, kendileridir. Nitekim, Allah şöyle buyurur: “Kendilerine: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” dendiği zaman, ‘Bizler sadece ıslah edicileriz’ derler. İyi bilin ki, asıl bozguncular kendileridir, lakin farkında değillerdir.” (Bakara 2: 11-12)
İlginç ki, İngiltere, çoğu çok sayıda adaya sahip olan ve hemen her birinin kendine özgü ilginç hikayeleri bulunan 14 Britanya Denizaşırı Bölgesi üzerinde egemenliğini sürdürmeye devam etmektedir. Peki, bu bölgelerle ne yapıyorlar?
Henüz yorum yapılmamış.