SİYASET
Trump mı Biden mı: ABD'nin spekülatif iç savaşı ve İslam dünyasındaki politika geleceği
Peki, Joe Biden’in iktidarı, ABD’de barışı sağlasa veya ayrımcılığı azaltabilse dünyanın veya özellikle İslam dünyasının barışı için bu durum ne anlam ifade eder?
Mehmet İskenderiyye
Amerika Birleşik Devletleri sandık başına gidiyor. Ülke genelinde önceki seçimlerde görülmeyen ciddi bir korku var. Eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde başkan yardımcılığı yapan Demokrat Joe Biden, partisini iktidara geri döndürmek isterken; iktidardaki Cumhuriyet partili Donald Trump, koltuğu bırakmak istememektedir.
Seçime gidilen süreçte özellikle Kovid-19 virüsünden dolayı kötüleşen ekonominin ne olacağı kamuoyunda tartışılırken Amerika’nın baş belası olan ırkçılık ve ayrımcılık meselesi de tekrar gündeme geldi. ABD Başkanı Trump, 2016’daki seçim kampanyasından iktidarına kadar olan süreçte ifade ettiği sözlerin yanı sıra vadettiği ve yürüttüğü politikalardan dolayı da birçok defa ırkçılık ile suçlandı. Trump iddiaları defalarca reddetmesine rağmen, hakkında iddia edilen ırkçı söylemler seçim yaklaşırken Trump’ın ana sorunu haline geldi.
Kendisi Katolik ve beyaz ırkından olan Joe Biden, rakibini sürekli ırkçılık ve ayrımcılık konusunda eleştirtiyor. 29 Eylül’de ilk defa Biden ve Trump söz kesmeler ve hakaretler ile dolu bir münazarada karşı karşıya geldi. Bayağı nezaketsizce geçen münazarada adayların üzerine tartıştığı en önemli gündemlerden biri de ırkçılık meselesidir. Münazara esnasında beyaz üstünlüğünü savunan gruplar hakkındaki soruya "Gördüğümüz her şeyin sağdan değil, soldan geldiğini söyleyebilirim. Proud Boys, geri çekilin ve hazır bekleyin" ifadelerini kullandı. Peki Trump’ın reklamını yaptığı Proud Boys grubu nedir?
Proud Boys (Gururlu Çocuklar) Trump’ın ilk seçildiği 2016 yılında Kanada ve ABD’de kurulmuş sadece erkeklerden oluşan bir aşırı sağcı gruptur. Beyaz üstünlüğü silahlı grubunun üyeleri ABD'de birçok sokak çatışmasında yer aldı. 2018 yılında FBI tarafından "aşırılık yanlısı bir grup" olarak sınıflandırıldı. Grup islamofobik, göçmen karşıtı olmasından ziyade ABD’nin İftira ve İnkarla Mücadele Birliği (ADL) tarafından eşcinsellik ve kadın düşmanı bir oluşum olarak da tanımlanmaktadır. Nitekim bu grup muhalefet partisinin temsil ettiği Amerikalı liberallerin savunduğu ilkelere de karşıdır. Washington Post gazetesi, Trump’ın ulusal TV üzerinden bu gruba verdiği dolaylı destekten sonra grubun Telegram kanalına üyeliklerin yaklaşık yüzde 10 arttığını bildirdi.
ABD’de ırkçılık, silahlı örgütlenme ve eylemlerin varlığının yeni bir şey olmadığı bir gerçektir. Fakat 26 Mayıs’ta George Floyd’un ölümüne dair protestolardan sonra bu tablo daha da belirginleşti. Bu olaydan sonra birçok medya evi, Ulusal Afro-Amerikan Silah Derneği (NAGAA) başkanının “ateşli silah satın alan ve silah kulüplerine katılan kadınlar dahil Siyah Amerikalıların sayısı son birkaç ayda önemli ölçüde arttı” sözünü aktardı.
Son günlerde Afro-Amerika tarafından kurulan yerel medya tarafından "Kara Panterler” olarak tanımlanan NFAC silahlı örgütü gündeme gelmeye başladı. NFAC üyeleri, Ahmaud Arbery'nin şubat ayında öldürülmesi üzerine Brunswick, Geogia eyaletinde ilk gösterisini yaptı. Örgütün kurucusu Grand Master, Nesweek gazetesine, kendilerinin Black Lives Matter (BLM) hareketleri ile aynı olmadığını beyan ederek "Biz siyah milisleriz. Protestocu değiliz, gösterici değiliz. Şarkı söylemeye gelmiyoruz, ilahiye gelmiyoruz. Yaptığımız bu değil." dedi. Örgüt Texas eyaletini alıp burayı Afrikalı-Amerikalılara devredeceğini farklı zamanlarda belirtti. Bunun en enteresan tarafı ise Texas eyaletini Trump’ın kendi kalelerinden biri olarak görmesidir.
Ülkedeki kişisel silahlanma ile seçim arasındaki bağı açığa çıkaran gazeteci Krishman Guru-Murty, beyaz milisler ve siyahi milisler ile görüşmeler yaptı. Görüşmede 3 Percenters lideri Chris Hill, neye hazırlanıyorsunuz sorusuna “sahip olduğumuzu almaya gelecek kişiler ve 4 Kasım’da Trump’ın kazandıktan sonra aklını kaçıracak sol milislere karşı hazırlanıyoruz” dedi.
Diğer yandan son günlerde Trump, kasım ayında kaybetmesi durumda beyaz saraydan ayrılacağına dair mevcut endişeleri yoğunlaştırdı. Basın toplantısı sırasında "Bu seçimde kazansan, kaybetseniz ya da kazansanız bugün burada seçimden sonra barışçıl bir güç aktarımı içinde olacağınıza dair taahhütte bulunacak mısınız?" sorusu sorulduğunda Trump, "Hile yapmazlarsa bu seçimi kaybetmeyeceğiz. Ben de böyle bakıyorum” dedi.
Bu olayların sonucu ne olabilir? Trump’ın delege seçimini kazandığı bir senaryo gerçek olursa Trump karşıtı gruplar sokağa dökülecek ve Haziran-Temmuz aylarında yaşanan protestodan daha ciddi bir durum ortaya çıkacak. Trump taraftarları ise bunlara karşı savaş verecek ve olaylar alevlenecektir. Trump ulusal muhafızları sokağa gönderecek. Bunlar ve milisler arasında ciddi çatışma olacak. Trump’ın kazanması durumunda beklenen şey ise silahlı terör olaylarının artışıdır.
Yine Trump’ın kaybetmesi durumunda benzer ya da daha kötü bir durum yaşanacak. Trump, “hile yapıldı diye koltuğu bırakmıyorum” derse demokrat ve onlara destekleyen silahlı gruplar tamamen çıldıracak. Beyaz saraya yönelecek. Burada ulusal muhafızlar onları güçle karşılayacak. Sokakta Trump destekçisi beyaz ırkçı gruplar ile çatışma halinde olacaklar. Demek ki, ABD için en güvenli şık Trump’ın kaybettiğini kabul etmesidir. Bu durum ise Joe Biden’e barışçıl saray kapısını açar. Peki, Joe Biden’in iktidarı, ABD’de barışı sağlasa veya ayrımcılığı azaltabilse dünyanın veya özellikle İslam dünyasının barışı için bu durum ne anlam ifade eder?
Joe Biden, seçim kampanyalarında hadis-i şeriften söz etmekle ve münazarada alaylı bir tarzda da olsa “inşallah” ifadesini kullanmakla Müslümanlar ile iyi ilişkiler içerisinde olmaya çalıştığını göstermek istedi. Fakat bunun yerel Müslümanların oyunu kazanmaktan başka bir amacı olmadığı da açıktır. Joe Biden’ın, eski Amerika cumhurbaşkanlarının İslam dünyasında yürüttüğü menfaatçi politikaları devam ettireceği ortadadır. Başkan yardımcısı olduğu iktidarın yaptıkları ve kendi söylemlerinden bu anlaşılıyor. Fakat Biden’i gazeteci Advan el-Ahmedi ve Mehmet b. Selman şöyle ifade ettiler: “Obama, Araplar’ı ve Kur’an-ı kerim’i kullanarak orta doğuya zulüm getirdi. Sonra Suriye ve Irak bölgelerini İran’a teslim etti. Biden, İnşallah diyerek İslam dünyasının umut duasını kullanıyor.”
Joe Biden’in ocak ayında yaptığı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef aldığı skandal konuşmanın ağustos ayında ortaya çıkması Türkiye siyasal ortamının göbeğine oturdu. Bu sözde Joe Biden, birtakım muhalifleri kullanarak, Türkiye'deki iktidarı değiştirebileceklerini söyledi. Ayrıca Türkiye üzerine demografik hassasiyetle oynayacaklarını, ülkenin bölgedeki faaliyetlerini nasıl izole edecekleriyle ilgilenmeleri gerektiğini söyledi. Tabi Türkiye’nin genelinden Joe Biden’e cevaplar yağdı.
İşte Joe Biden de tipik Amerikalı siyasetçiler gibidir. Amerikalı siyasetçiler kendi iç sorunlarını çözmekte güçlük çekerken diğer ülkelerde olay yaratmayı çok iyi biliyorlar. Önceki başkanlar Irak’ı, Afganistan’ı, Libya’yı, Suriye’yi fitne alanına çevirdiler. Peki Biden’in hedef aldığı adres neresidir?
Ne yazık ki, insanların ateşli silahlar ile gezdiği, ırkçılık yüzünden insanların katledildiği bir ülke, kendi iç meseleleri barışçıl bir şekilde yürüten devletlere hak ve eşitlik dersi vermeye kalkışıyor. Şüphesiz ki dünyanın ABD’ye hakiki demokrasiyi öğretme zamanının geldiği bir gerçektir. ABD’nin ırkçılık ve ayrımcılık başta olmak üzere kendi iç sorunlarından sorumlu tutulmasının zamanı şimdidir. Yalnız bu ülkenin denetimini yaptığı adaletsiz dünya düzeninde bu mümkün olmuyor. Başka bir deyişle ABD’nin öncülüğünü yaptığı sistem en başta kendi vatandaşlarına zararlıdır. Nitekim ABD ne kendisine ne de başka devletlere fayda sağlayabiliyor. Sadece birtakım insanlara fayda sağlıyor. Bu sistemi kıracak şey ise kukla devletler değil daha güçlü bir birlik içerisinde bulunup adaletsizliğe karşı durabilen devletlerdir.
Henüz yorum yapılmamış.