Sosyal Medya

İSLAM

Seyyid Ebü’l-A‘lâ el-Mevdûdî Kimdir? (İkinci Bölüm)

Mevdûdî bir taraftan sömürge düzenine, diğer taraftan Hinduların baskın kültür olarak yükselişine karşı çıkmıştır. En büyük gayesi Pakistan’ı dünyaya örnek teşkil edecek modern bir İslâm devleti olarak kurmaktı.


24 Haziran 1956’da hac yolculuğuna çıkan Mevdûdî, Beyrut ve Dımaşk’a uğrayarak İhvân-ı Müslimîn’in önderleri ve bazı âlimlerle görüş alışverişinde bulundu. 3 Kasım 1959 tarihinde, yazmakta olduğu tefsir için bilgi toplamak ve Kur’an’da adı geçen yerleri görmek üzere Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Mısır’ı kapsayan üç aylık bir seyahate çıktı. Bu seyahati Sefernâme-i Arżı’l-Ḳurʾân adıyla kitap haline getirildi. 1960’lı yılların başında Suudi Arabistan kralı tarafından henüz kuruluş aşamasında olan Medine’deki el-Câmiatü’l-İslâmiyye’nin akademik yapısıyla ilgili görüşleri istendi. 1962’deki açılışında da üniversitenin ilim heyetinde yer aldı.
 
2 Mart 1961’de Lahor’da askerî rejim tarafından yürürlüğe konan aile hukuku kararnâmesiyle ilgili olarak yapılan bir toplantıda Mevdûdî, Kur’an ve Sünnet’e aykırı bulunan kararnâmenin kınanmasını sağladı. Ekim 1963’te Pakistan’daki siyasî faaliyetlerin serbest bırakılmasından sonra Lahor’da Cemâat-i İslâmî’nin düzenlediği toplantıdaki suikast girişiminden yara almadan kurtulan Mevdûdî, Eyyûb Han’ın hazırlattığı anayasaya karşı çıkmasının ardından 6 Ocak 1964’te tutuklandı, dokuz ay sonra serbest bırakıldı. 1965 yılı Eylül ayında Hindistan savaşının başlaması üzerine ülke savunmasında Eyyûb Han’a büyük destek verdi. 1967’de Kurban Bayramı hilâlinin görünüp görünmemesiyle ilgili görüşlerinden dolayı iki ay hapiste kaldı.
 
Aralık 1970’te Cemâat-i İslâmî genel seçimlere de katıldı, ancak seçim sisteminden dolayı oyu oranında milletvekili çıkaramadı. 2 Kasım 1972’de sağlığının bozulması yüzünden cemaatin liderliğini MiyânTufeyl Muhammed’e bıraktı. Mevdûdî, Zülfikar Ali Butto yönetimini (1971-1977) şiddetle eleştirenler arasındaydı. 1977’de başlayan Ziyâülhak askerî yönetimini ise destekledi. Mayıs 1979’da tedavi görmek amacıyla oğlunun tabip olarak bulunduğu Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Bir dizi ameliyatın ardından 22 Eylül 1979’da New York Buffalo’da vefat etti. Cenazesi Pakistan’a götürülerek 1 milyondan fazla insanın katıldığı cenaze namazının ardından (26 Eylül 1979) Lahor’daki evinin bahçesine defnedildi. Mevdûdî, Mekke’deki Dünya İslâm Birliği’nin kurucularındandı.
 
Mevdûdî bir taraftan sömürge düzenine, diğer taraftan Hinduların baskın kültür olarak yükselişine karşı çıkmıştır. En büyük gayesi Pakistan’ı dünyaya örnek teşkil edecek modern bir İslâm devleti olarak kurmaktı. Cevaplamaya çalıştığı ilk soru Müslümanların sömürge konumuna düşme sebepleriyle alâkalıdır. Batı medeniyetini birçok yönden eleştiren Mevdûdî’ye göre Batılılar ilim ve kılıç gücünü, yani bilim ve teknolojiyi kullanarak dünya hâkimiyetini ele geçirmişlerdir. Bu süreçte pek çok medeniyet Batı medeniyetinin bünyesinde kolayca erimiş ve kaybolmuş, Müslümanlar ise tam ve kâmil bir medeniyete sahip oldukları için Batı karşısında durmayı başarmışlardır. Mevdûdî’ye göre bu iki medeniyetin çarpışması hâlâ devam etmektedir.
 
İslâm ülkelerinin yabancılar tarafından sömürgeleştirilmesi asırlardan beri Müslümanların dinen, fikren ve ahlâken gerilemelerinin tabii sonucudur. İslâm toplumunun bilim ve teknolojide ciddi bir varlık gösterememesi yüzünden Batı bu coğrafyayı kolonileştirmiş, açtığı eğitim kurumlarında kendi değerlerine yabancılaşan kimseler kanalıyla gerçekleştirdiği sömürge faaliyetini giderek kültür ve kimlik alanına da yaymıştır. Bunun karşısında geleneksel muhafazakâr kesim, eskimiş ve birçok bakımdan işlevini yitirmiş bir kültür mirasına sahip çıktığından dolayı kendi toplumlarının kurtuluşu için yeni projeler üretip devreye sokamamıştır.
 
İslâm ümmetinin sömürgeleştirilmesi ilim ve fikir hayatında kısırlığa yol açmıştır. Sömürge altındaki İslâm ülkelerinde yetişen nesiller Batılı seküler kültürü benimseyip dinî hayattan uzaklaşmışlardır. Öte yandan Mevdûdî, Batı düşüncesine bigâne kalan ulemayı da geleneksel mirasa körü körüne sahip çıktığı için tenkit eder. Ona göre mevcut durumdan kurtulmanın çaresi sahih İslâm inancını yeniden tesis edecek bir tecdit hareketidir. Bu hareket din anlayışında, teşkilatlanmada, içtimaî ve siyasî hayatta ıslah tedbirleri içeren bir programın tedricî şekilde uygulanmasıyla başarıya ulaşacaktır. İslâm toplumunun kültürel ve siyasal emperyalizmden kurtulabilmesi için Kur’an ve Sünnete dayalı, fertten topluma uzanan bir tecdit ve ihya hareketini gerçekleştirmesi gerekir.
 
Mevdûdî’nin ıslah projesinin teorik temelini uluhiyet ve İslâm anlayışı teşkil eder. Ona göre uluhiyet ve otorite birbirinden ayrılamaz, otoritesi bulunmayanın ilâhlığı mümkün değildir. Bu manada ilâh “kâinattaki düzeni yönetimi altında tutan, hüküm ve emrin tek sahibi” anlamında olup bu da Allah’tır. Mevdûdî, “İslâm’ı Allah’a teslimiyet ve itaat” şeklindeki en geniş manasıyla kullanır. İnsan akıl ve zekâ ile donatıldığı, düşünme, muhakeme etme, seçme ve reddetme gücüne sahip olduğu için istediği hayat tarzını benimsemede ve hayatını dilediği ideolojiye göre düzenlemede serbesttir.
 
Bu hürriyetin kullanılış şekline göre insanlar müminler ve inkârcılar olmak üzere iki gruba ayrılır. Allah’ı mutlak hâkim kabul ederek kanun ve emirlerine boyun eğen, kişisel ve sosyal hayatında Hz. Peygamber tarafından tebliğ edilen prensipleri benimseyen kişi tam anlamıyla Müslümandır. Allah’a itaatsizlik manasındaki küfür ise insanın yaratıcısını tanımayıp iradî olarak inkârcılığı seçmesidir. Allah’a itaat etmek inanmayı, inanmak da bilmeyi gerektirir.
 
Kelime-i tevhidi söyleyen kimse İslâm’a girer ve kendisine İslâm hukuku uygulanır. Kelime-i tevhit Allah ile yapılmış bir sözleşmedir ve her Müslümanın bunun yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekir. Mevdûdî inancı iman, İslâm (teslimiyet), takva ve ihsan şeklinde birbiri üstünde yükselen hiyerarşik bir yapı içinde ele alır. Bunların hepsi ibadeti yani aksiyonu gerektirir. İbadet insanın hayatı boyunca davranışlarında haram ve helâle dikkat etmesidir; namaz, oruç gibi ibadetlerin asıl amacı insanın bütün hayatını ibadete dönüştürmektir.
 
Mevdûdî’nin İslâm’da anayasa konusunda gayet ayrıntılı bir şekilde hazırladığı anayasa taslağı Pakistan ve diğer bazı İslâm ülkelerindeki çalışmaları etkilemiştir. İslâmî Riyâset: Felsefe, Niẓâm-ı Kâr aôrUṣûl-i Ḥükümrânî ve ḪilâfetaôrMülûkiyyet gibi çok sayıda eserinde İslâm anayasası meselesini ele almaktadır. Dolaysıyla serimizin sonraki ve son bölümündeMevdûdî’nin görüşlerive eserleri üzerinde duracağız.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.