Sosyal Medya

SİYASET

ULUSLARASI ARENADA MÜLTECİ KRİZİ

Uluslararası topluluk süregelen mülteci krizini sonlandırmak için neler yaptı? Şayet yaptıysa bunlar neden şuana kadar işe yaramadı? Neden bugün hala rekor sayıda mülteciyle karşı karşıyayız

 Imam Hissein Alio

Uluslararası topluluk süregelen mülteci krizini sonlandırmak için neler yaptı?  Şayet  yaptıysa bunlar neden şuana kadar işe yaramadı? Neden  bugün hala rekor sayıda mülteciyle karşı karşıyayız ? Krize son vermek için  ne gibi çözüm yolları sunulabilir? Bugün mülteci kriziyle başa çıkmaya çalışırken sormamız gerekenlerden sadece birkaçı bunlar…


II.Dünya Savaş’ından bu yana en yüksek seviyede göçlere şahit olduğumuz için mülteci krizinin epey zamandır çözülmesi gereken bir mesele olduğu oldukça açık. Eşi görülmemiş bir biçimde 2018 in sonuna kadar dünya üzerinde neredeyse 70.8 milyon kişi zulüm ve çatışma nedeniyle göç etmeye zorlandı. Bunlar içerisinde yarısından fazlası 18 yaşın altında olmak üzere  yaklaşık 30 milyon mülteci var. Ayrıca uyruk edinme talebi  reddedilen ve eğitim, sağlık, istihdam ve hareket özgürlüğü gibi temel haklara sahip olmayan milyonlarca vatansız insan var. Görüldüğü gibi, krizi sonlandırmak ya da  en azından sayıyı azaltmak için etkili uluslararası politikalara ve rejimlere acil ihtiyaç vardır.


1951 Sözleşmesi’nin Mültecilerin Statüsüne istinaden, mülteci: “ırkı, dini, uyruğu, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve o ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen;  oraya dönemeyen veya söz konusu zulüm korkusu nedeniyle dönmek istemeyen kişilerdir.’ Sözleşme, idari yardım, mülk devri için izin ve vatandaşlığa alınmanın kolaylaştırılması dahil olmak üzere çok çeşitli temel haklar sağlıyor. Bu haklar, 1951 Sözleşmesi'ne taraf olup olmadıklarına bakılmaksızın tüm ülkeler için geçerli olan bazı uluslararası teamül hukuku uygulamaları olarak kabul edildi.


Mevcut Yasa ve Kuruluşlar


 Uluslararası topluluk  bu konuyu ele almakta başarılı olamamasına rağmen, bu konuda çok şey yaptı. Örneğin, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), 14 Aralık 1950'de, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından, Birleşmiş Milletler çatısı altındaki uluslararası topluluk tarafından kuruldu. BM Mülteci Ajansı olarak da bilinen UNHCR, yerinden edilmiş kişilere yardım etme ve onları korumada merkezi bir rol oynamaktadır ve bu alandaki öncü uluslararası kurumdur. BMMYK'nin ortaya çıkışından kısa bir süre sonra, 28 Temmuz 1951'de,  mültecilere yardım etmenin yasal dayanağının yanı sıra mülteci statüsünü vurgulayan “1951 Mülteci Sözleşmesi” kabul edildi. 145 taraf devlet tarafından onaylanan sözleşme ‘mülteci’ terimini tanımlıyor ve  yerlerinden edilenlerin haklarının  yanı sıra Devletlerin onları korumaya yönelik yasal yükümlülüklerini (BMMYK)  ana hatlarıyla açıklıyor" 1949'da Ortadoğu'daki Filistinli mültecilere sağlık, eğitim,  ve sosyal hizmetler gibi insani yardım ve hizmetler sunmak amacıyla Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistin Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) kuruldu.

Ajans  ilk yıllarında yaklaşık 750.000 Filistinli mülteciye hizmet veriyordu. 1992 yılında, kamplarda yaşamaya zorlanan mülteciler de olmak üzere etkilenen nüfuslara insani yardımın ulaştırılmasının iyileştirilmesi  için Ajanslar Arası Daimi Komitesi (IASC)  kuruldu. Ajans, BM sistemi içindeki ve dışındaki tüm insani ortaklarıi ve kuruluşları bir araya getiriyor. Bunların dışında Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu ve Uluslararası Mülteci Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar da mülteci kriziyle mücadelede önemli rol oynadılar.


Sorunla Mücadelede Başarı Düzeyi


 Mültecilerin korunmasında ve onlara yardım edilmesinde merkezi bir rol oynayan (yukarıda bahsi geçen sözleşmeler ve kuruluşlar gibi) hem hukuki hem de kurumsal ilerlemeler olsa da; genel olarak, Uluslararası toplum bu krize karşı hiçbir zaman istikrarlı bir süreç veya eylemde bulunmadı. Bunun nedeni devletlerin realpolitik fikridir (ahlaki veya ideolojik mülahazalar yerine devlet çıkarı gibi siyasete dayalı pratik veya pragmatik endişeleri savunan bir ilke). Son zamanlarda Bosna soykırımı, Afgan iç savaşı ve Ruanda soykırımı ve Saraybosna'daki insanlık dışı koşullar bu gerçeği yansıtan örneklerden sadece birkaçı. Dahası, devletlerin mültecileri koruma ve yardım etme sorumluluğunu paylaşma konusundaki isteksizliği de gözler önünde.


 Son olarak, “mülteciler, uluslararası aktörleri, düzenli bir egemen devlet sisteminin çıkarlarının ötesinde, uluslararası yükümlülüklerinin bir parçası olan temel insan hakları konularını ve etik ilkeleri dikkate almaya zorlayarak, devlet egemenliğine yönelik  esas bir meydan okumayı temsil etmektedir (Harrell- Bond, B. 200) ”.


Yukarıda değindiğimiz üzere uluslararası hukukun ve kuruluşların mülteci krizlerini tam anlamıyla yönetmesi pek mümkün olmamasıyla birlikte Uluslararası mülteci hukukunda 'ciddi bir yasal boşluk olması nedeniyle uluslararası sistemin sorunla ilgili daha fazla reform ve çözüm geliştirmeye ihtiyacı vardır Örneğin, uluslararası mülteci hukuku, mülteci olarak sınıflandırılanların haklarını açıkça belirlese de (sates)……bu tespiti nasıl yapması gerektiğini göstermemektedir.


 Bu boşluk, devletlerin bireyin mülteci statüsünü kendi yasalarına göre belirlemesine imkan sağlar dolayısıyla devletler kendi çıkarlarına göre hareket ederler ve bu da uluslararası yasal çerçevenin zayıflamasına zemin hazırlar. Uluslararası sığınmadan söz ederken  dikkate alınması gereken bir diğer sorun, uluslararası sığınma hukukunun uygulanmamasıdır. Örneğin, bu konuya ilişkin tahsis edilmiş herhangi bir BM hukuk kurumu yoktur; bu nedenle, mevcut mülteci yasası evrenselden daha az uygulama alanına sahip. Öte yandan, mülteci haklarını uygulamak ve korumak için tahsis edilmiş kurumsal bir mekanizma yoktur, çünkü iç hukukun aksine, uluslararası arenada kanun yaptırımı yoktur. Son olarak, uluslararası sığınma hukukunda, devletlerin keyfine göre hareket etmelerine bir şekilde izin veren “belirsiz ve istikrarsız koruma” var. Örneğin, Birinci Dünya Savaşı'ndan itibaren devletlere “teknik olarak” göçmenleri istedikleri zaman ülkelerine geri gönderme ve iade hakkı verilmektedir çünkü bu kısım, ilk başta sığınaklardan ziyade halkın çıkarını destekleyen belediye kanunlarına bırakılmıştır. Dolayısıyla konuya bu açıdan bakıldığında, devletlerin diğer devletlerden olan bireyleri korumak gibi yasal bir yükümlülüğü olmadığı söylenebilir. Örneğin Almanya'daki Bosnalı mülteciler söz konusu olduğunda, kendilerine koruma sağlanmasına rağmen, sonunda ülkelerine geri gönderileceklerdir. “Ne zaman ve hangi koşullarda” iade edileceği tamamen Almanya'ya bağlıdır. Bu koşullarda, uluslararası sistem tarafından devletlerin egoistliğinii sınırlandırmak için ciddi yasal devrim ve kanun yaptırımı olmadıkça mülteci krizini ele almak son derece imkansızdır. En azından şimdilik imkansız..

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.