SOSYAL-KÜLTÜR
Sevmenin Günü Olur Mu Hiç?
“Sevgi” kelimesiyle kastedilen, tanımlanan, sevilmeye layık olan kimseleri sevin. İki cihan serveri Yüce Peygamberimiz buyuruyor ki; “Birbirinizi sevmedikçe hakiki manada iman etmiş olamazsınız, iman etmedikçe cennete giremezsiniz.”
Ashraf Akintola
Sevgi gibi duyguların kıskançlık, doyumsuzluk, kızgınlık, öfke patlaması gibi sınırları vardır. Bunlar kontrol edilmezse önüne geçilemeyecek bir yıkıma sürüklerler. Bizler fıtrat olarak sevgi eğilimiyle yaratıldık. Sevgi, esasen Allah Teala’nın sıfatlarından biridir; El-Vedud olan Allah hem yarattıklarını çok sever hem de onların kendisini çok sevmesini ister. Bununla birlikte La ilahe illallah’ın şartlarından biridir yani O’ndan başka sonsuz sevgiye layık olan, ibadete layık olan yoktur.
“Sevgi” kelimesiyle kastedilen, tanımlanan, sevilmeye layık olan kimseleri sevin. İki cihan serveri Yüce Peygamberimiz buyuruyor ki; “Birbirinizi sevmedikçe hakiki manada iman etmiş olamazsınız, iman etmedikçe cennete giremezsiniz.” Sevginin çeşidi ne olursa olsun-kardeş sevgisi, evlat sevgisi, aşk vb. yaratılışımızın bu önemli özelliği İslam’da kapsamlı biçimde ele alınmıştır. Nasıl seviyoruz? Neyi ve kimi seviyoruz? Ne zaman ve nerede sevgimizi ifade ederiz? Kuran ve sünnet ışığında bu sorular cevaplandırılmağı takdirde kişiyi istikametten sapabilecek arzulara karşı savunmasız bırakır.
Filizlenen sorular her şeyin birbirine karıştığı bu önemli zamanda inananla inanmayanı ayırt eden onların sevip kucakladıklarından nefret etme ve onların nefret ettiğini sevme tutumlarının artık bazı Müslümanlar tarafından farkında olunmaması aciliyetinden kaynaklanmaktadır. İnancımız sevdiğimiz şeyler etrafında şekilleniyor tıpkı Allah’ın bizleri uyardığı gibi – “De ki: 'Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resul’ünden ve O'nun yolunda cihat etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.” (Tevbe:24) Ve ifade edildiği “Kişi sevdiği ile hasrolunacaktır” bu sebeple bu sınırı iyi bilmek ve anlamak önemlidir.
Bir Müslüman olarak, Allah'ın şeriatını ortadan kaldırmak, İslam'ı ve Müslümanları gerici, eski kafalı ve eski çağın kalıntıları olarak nitelendirmek, kafirleri Müslümanlara karşı sevmek, onurlandırmak ve onlara yardım etmek, size ne düşündürüyor? Ne yazık ki, bu durum çağımızdaki birçok Müslüman için geçerlidir.
Samimiyet, ilgi ve yardıma ilham verir bu nedenle, adanmışlık ve ibadet eylemlerimizde ihtiyaç duyulan bu dünya ve ahiret meselelerinin ayrılmaz bir parçasıdır. "Neden" i bilmek, ilk soruyla ilgili inandırıcılığı sağlayarak "Ne"yi seveceğinin daha net bir resmini verir. Yüce kitabımız Kuran ayrıca şöyle açıklıyor; De ki: “Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.” (Al İmran 3:31-32)
Bunlar Kuran tarafından ifade edilip benimsendiğinden, Allah'a ve peygamberine olan sevgimizin azami itaate dönüştüğünü söylemek güvenlidir. Zira, başka hiçbir varlık, ruhumuz bile aynı konuma oturtulmayı hak etmez. Ve kalbin bu meyvesi sadece ilah ile sınırlı olmadığı için Allah “Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır.” buyuruyor. (Al İmran 3:28)
İbn Abbas radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “En güçlü iman Allah yolunda sadakat, O’nun uğrunda muhalefet, Allah için sevmek ve O’nun için düşmanlık etmektir.” (At Tabrani, el-Kabir)
Ve yine İbn Abbas (r.a) rivayet etti: “Kim Allah için severse ve Allah için nefret ederse ve O’nun rızası için dostluk ederse ve O’nun rızası için düşmanlık ederse Allah o kimseyi bu sebeple himayesine alacaktır. Bunun dışında kimse gerçek imanı tadamaz çokça ibadet etmiş ve oruç tutmuş olsa bile. İnsanlar ilişkilerini dünyevi çıkarlar üzerine inşa eder ama bu onlara hiç fayda sağlamaz.”(Ibn Rajab al‐Hanbali, Jamiʹ alʹ‐Ulum waʹl‐Hikam, p.30)
Allah ve Rasulü’nün emrettikleriyle duygularımızı yöneterek kalbimize telkin etmemiz her şeyden önemlidir. Allah’ın sevdiğini seviyoruz O’nun hoşnut olmadığından nefret ediyoruz. İman beyanımız Şeriata tam sadakattir: “Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” (7:3) Dolayısıyla, imanımızın bu temel ilkelerinin farkına varılması, sevgi ifademizin sadece doğru, saf ve ilahi olanla olduğu ve ona karşı olmadığı gerçeğine gözlerimizi açar. Sevgiyle ilgili kutlanacak bir şey varsa, o halde kimse Allah ve peygamber sevgisinden üstün değildir.
Henüz yorum yapılmamış.