Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 9 Nisan’da Bakü’deki ADA Üniversitesi’nde düzenlenen “Yeni Dünya Düzeniyle Yüzleşmek” başlıklı uluslararası forumda yaptığı açıklamayla dikkatleri üzerine çekti. Aliyev, “Türkiye ile müttefikiz, İsrail de Azerbaycan için dost bir ülkedir.” sözleriyle adeta ezber bozdu. Bu söz, Gazze’de yaşanan soykırımın ardından dünya genelinde İsrail’e yönelik diplomatik soğuklukların arttığı bir dönemde geldi. Dahası Aliyev, Türkiye ile İsrail arasında Ekim 2023’ten bu yana yaşanan diplomatik soğukluğun aşılması için arabulucu olabileceğini açıkladı.
Bu açıklamalar, birçoğunu hayli şaşırttı. Ancak bir sürpriz olmasa gerek. Azerbaycan ile İsrail arasındaki ilişkiler, yıllar içinde stratejik bir ortaklığa dönüşmüş durumda. Öyle ki Gazze’de yaşananlara rağmen bu ilişki, en küçük bir sarsıntı dahi yaşamadan yoluna devam etti.
Stratejik Ortaklık: Silah, Petrol ve Biraz da Mossad
İki ülke arasındaki yakınlık sadece dostane sözlerle sınırlı değil. Bu ilişki, İsrail için altında stratejik hesapların yattığı bir ortaklıktır. İran’la tam 765 kilometrelik sınırı olan Azerbaycan, başkenti Bakü’nün Tahran’a yalnızca 365 kilometre mesafede olmasıyla da dikkat çekiyor. İran’ın kuzeyinde, Azerbaycan’ın kendi nüfusundan daha fazla etnik Azerbaycanlının yaşadığı bir realite de önemli bir gerçek. Bu da elbette İsrail’in istihbaratı Mossad için oldukça iştah kabartan bir alan. Öyle ki kaynaklar, Mossad’ın Azerbaycan topraklarında operasyonel üsleri bulunduğunu yıllardır yazıp çiziyor.
Diplomatik açıdan iki ülke sürekli olarak birbirlerinin yanında yer aldı. Azerbaycan, Benjamin Netanyahu’nun görevde bulunduğu her dönemde ziyaret ettiği sayılı ülkeler arasında yer alıyor. Mossad başkanları, İsrail Genelkurmay yetkilileri, kabine üyeleri ve diğer üst düzey isimler Bakü’ye adeta mekik dokurken Azeri heyetler de Tel Aviv ziyaretlerini ihmal etmiyor.
ABD’deki en güçlü İsrail yanlısı lobilerden biri olan AIPAC, zaman zaman Azerbaycan’ın çıkarlarını da savunuyor. Bu durum, Müslüman dünyada oldukça nadir rastlanan bir durum. Ancak tüm bu siyasi ve diplomatik desteklerin ötesinde, Azerbaycan-İsrail ilişkilerini asıl ayakta tutan denklem: silah ve petrol…
Son yirmi yılın verileri, bu ilişkinin boyutlarını net bir şekilde ortaya koyuyor. İsrail, Azerbaycan’a yalnızca basit mühimmat değil, en gelişmiş savunma teknolojilerini sağlıyor. İsrail Havacılık ve Uzay Sanayii’nden Heron, Aeronautics’ten Orbiter, Elbit Systems’ten Hermes 900… Bu insansız hava araçları, Dağlık Karabağ’daki çatışmalarda sahada test edilmiş, etkinliği kanıtlanmış sistemler. Ayrıca Rafael’den alınan SPIKE tanksavar füzeleri ve IMI üretimi LORA karadan karaya füzeler, Azerbaycan ordusunun vurucu gücünü adeta yeniden şekillendirmiş durumda.
İsrail de karşılığında enerjide büyük ölçüde Bakü’ye yaslanmış durumda. Özellikle devrim öncesi İran’dan gelen petrol akışının durmasıyla oluşan boşluğu, Azerbaycan doldurdu. Öyle ki zirve yaptığı dönemde Azerbaycan petrolü, İsrail’in enerji ithalatının yüzde 60’ına kadarını karşıladı. Son yıllarda Kazakistan, Gabon ve Brezilya gibi ülkeler pay kapmaya çalışsa da Bakü hâlâ Tel Aviv’in en önemli tedarikçisidir.
Azerbaycan’da Yahudiler
Azerbaycan ile İsrail arasındaki yakınlığın temelinde yalnızca stratejik çıkarlar ya da jeopolitik hesaplar mı var? Bu soruya verilecek cevap, bizi tarih sahnesinde oldukça geriye götürüyor. Çünkü bu ilişkinin kökleri, Kafkasya’nın kadim toprakların geçmişine dayanıyor.
Yahudiler, bugünkü Azerbaycan topraklarına İslamiyet’ten çok daha önce yerleşmişlerdir. Halife Ömer ve Osman dönemlerinde İslam devletine entegre olan Yahudi toplulukları, bu coğrafyada uzun yüzyıllar boyunca barış içinde yaşadı. Moğol hükümdarı Mahmud Gazan’ın (1295–1304) hükümranlığı sırasında, birçok Yahudi İslam’a geçti ve onlardan biri Reşidüddin Tabib’in vezirlik makamına bile yükseldi.
18. yüzyılda ise bölge yeniden hareketlendi. Osmanlı-İran rekabeti kızışırken, Farsça konuşan Tats olarak bilinen Dağ Yahudileri, Dağıstan ve çevre hanlıklardan kaçarak güvenli liman olarak Azerbaycan’ı seçti. O dönemde Kuba Hanlığı’nın başında bulunan Hüseyin Ali Han, bu göçmen topluluğu kabul etti. Ancak Yahudilerin asıl yükselişi, halefi Fetali Han’ın (1758–1789) iktidarında gerçekleşti. Onun himayesi altında Yahudiler, ipek dokumacıları ve tüccarlar yerel ekonomiyi yönetmeye başladılar.
Azerbaycan bugün hâlâ üç ayrı Yahudi topluluğuna ev sahipliği yapıyor: Dağ Yahudileri, Aşkenaz Yahudileri ve Gürcü kökenli Ebraililer. Aşkenaz Yahudilerinin Azerbaycan’daki hikâyesi 1810 yılında Bakü’de başlıyor. 1832’de resmî olarak örgütlenen bu topluluk, kısa sürede kentin kültürel ve ekonomik hayatında önemli bir yer edindi. 20. yüzyılın başlarında, Birinci Dünya Savaşı sırasında gelen ikinci büyük göç dalgası ise bu varlığı daha da güçlendirdi. Dikkate değer ki Aşkenazların 1910 yılında inşa ettikleri Merkezi Koro Sinagogu Azerbaycan’ın petrol zenginleri Zeynalabdin Tagiyev ve Musa Naghiyev tarafından finanse edildi.
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin (1918-1920) kısa tarihinde de Aşkenaz Yahudileri aktif rol oynadı. Daha 1905 yılında siyasi parti kuracak kadar organize olan bu topluluk, genç cumhuriyetin meclisinde iki sandalyeyle temsil edildi. 1946 yılında Demir Perde’nin aralanmasıyla birlikte kitlesel bir Yahudi göçü başladı. Yaklaşık 100.000 Yahudi Azerbaycan’ı terk etti; çoğu İsrail’e yerleşti, bir kısmı ise ABD’ye yöneldi. Ama topluluktan çok sayıda kalanlar da oldu.
Siyonizm’in Azerbaycan ile İnce Diplomasi Oyunu
Azerbaycan’ın Müslüman kimliğiyle, İsrail ve ABD’nin bölgedeki çıkarları için bir “diplomatik koridor” gibi çalışıyor. Örneğin, 2008-2010 arasında yaşanan Türkiye-İsrail krizinde barış köprülerini kurmaya çalışan Azerbaycan, daha sonra Trump döneminde imzalanan Abraham Anlaşmaları sırasında Birleşik Arap Emirlikleri ile İsrail’in görüşmelerine ev sahipliği yaptı. Yine bugün Türkiye ile İsrail arasında buzların eritilmesine yönelik son girişimlerde yine Bakü’nün adı geçiyor.
Bununla birlikte asıl üzerinde durulması gereken husus, Azerbaycan’ın kendini Müslüman diplomasisine sokmasıdır. İslami siyasi söylemlere soğuk bir tutuma sahip olan bu laik ülke, ilginçtir ki son zamanlarda Müslüman diplomasi ağını kullanıyor Nitekim 2024 yılında Şuşa, İslam İşbirliği Teşkilatı’na bağlı Gençlik Forumu’nun “Gençlik Başkenti” olarak ilan edildi. Türkiye ile olan güçlü bağlarını diplomatik avantaja çeviren Bakü, burada da ön almayı bildi. Oysa teşkilatın temelinde olan şey neydi dersiniz? Elbette “Filistin Dayanışması!”
Çelişkiler burada bitmiyor. Azerbaycan D-8 ekonomik bloğunun da bir parçası olmaya karar verdi. Halbuki, merhum Necmettin Erbakan’ın öncülüğünde kurulan D-8, emperyalist ve Siyonistlerin küresel sistemine alternatif olarak tesis edildi. Bununla birlikte, Siyonistlerin en sadık Müslüman dostu, bugün D-8 masasında oturuyor!
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 9 Nisan’da Bakü’deki ADA Üniversitesi’nde düzenlenen “Yeni Dünya Düzeniyle Yüzleşmek” başlıklı uluslararası forumda yaptığı açıklamayla dikkatleri üzerine çekti. Aliyev, “Türkiye ile müttefikiz, İsrail de Azerbaycan için dost bir ülkedir.” sözleriyle adeta ezber bozdu. Bu söz, Gazze’de yaşanan soykırımın ardından dünya genelinde İsrail’e yönelik diplomatik soğuklukların arttığı bir dönemde geldi. Dahası Aliyev, Türkiye ile İsrail arasında Ekim 2023’ten bu yana yaşanan diplomatik soğukluğun aşılması için arabulucu olabileceğini açıkladı.
Bu açıklamalar, birçoğunu hayli şaşırttı. Ancak bir sürpriz olmasa gerek. Azerbaycan ile İsrail arasındaki ilişkiler, yıllar içinde stratejik bir ortaklığa dönüşmüş durumda. Öyle ki Gazze’de yaşananlara rağmen bu ilişki, en küçük bir sarsıntı dahi yaşamadan yoluna devam etti.
Stratejik Ortaklık: Silah, Petrol ve Biraz da Mossad
İki ülke arasındaki yakınlık sadece dostane sözlerle sınırlı değil. Bu ilişki, İsrail için altında stratejik hesapların yattığı bir ortaklıktır. İran’la tam 765 kilometrelik sınırı olan Azerbaycan, başkenti Bakü’nün Tahran’a yalnızca 365 kilometre mesafede olmasıyla da dikkat çekiyor. İran’ın kuzeyinde, Azerbaycan’ın kendi nüfusundan daha fazla etnik Azerbaycanlının yaşadığı bir realite de önemli bir gerçek. Bu da elbette İsrail’in istihbaratı Mossad için oldukça iştah kabartan bir alan. Öyle ki kaynaklar, Mossad’ın Azerbaycan topraklarında operasyonel üsleri bulunduğunu yıllardır yazıp çiziyor.
Diplomatik açıdan iki ülke sürekli olarak birbirlerinin yanında yer aldı. Azerbaycan, Benjamin Netanyahu’nun görevde bulunduğu her dönemde ziyaret ettiği sayılı ülkeler arasında yer alıyor. Mossad başkanları, İsrail Genelkurmay yetkilileri, kabine üyeleri ve diğer üst düzey isimler Bakü’ye adeta mekik dokurken Azeri heyetler de Tel Aviv ziyaretlerini ihmal etmiyor.
ABD’deki en güçlü İsrail yanlısı lobilerden biri olan AIPAC, zaman zaman Azerbaycan’ın çıkarlarını da savunuyor. Bu durum, Müslüman dünyada oldukça nadir rastlanan bir durum. Ancak tüm bu siyasi ve diplomatik desteklerin ötesinde, Azerbaycan-İsrail ilişkilerini asıl ayakta tutan denklem: silah ve petrol…
Son yirmi yılın verileri, bu ilişkinin boyutlarını net bir şekilde ortaya koyuyor. İsrail, Azerbaycan’a yalnızca basit mühimmat değil, en gelişmiş savunma teknolojilerini sağlıyor. İsrail Havacılık ve Uzay Sanayii’nden Heron, Aeronautics’ten Orbiter, Elbit Systems’ten Hermes 900… Bu insansız hava araçları, Dağlık Karabağ’daki çatışmalarda sahada test edilmiş, etkinliği kanıtlanmış sistemler. Ayrıca Rafael’den alınan SPIKE tanksavar füzeleri ve IMI üretimi LORA karadan karaya füzeler, Azerbaycan ordusunun vurucu gücünü adeta yeniden şekillendirmiş durumda.
İsrail de karşılığında enerjide büyük ölçüde Bakü’ye yaslanmış durumda. Özellikle devrim öncesi İran’dan gelen petrol akışının durmasıyla oluşan boşluğu, Azerbaycan doldurdu. Öyle ki zirve yaptığı dönemde Azerbaycan petrolü, İsrail’in enerji ithalatının yüzde 60’ına kadarını karşıladı. Son yıllarda Kazakistan, Gabon ve Brezilya gibi ülkeler pay kapmaya çalışsa da Bakü hâlâ Tel Aviv’in en önemli tedarikçisidir.
Azerbaycan’da Yahudiler
Azerbaycan ile İsrail arasındaki yakınlığın temelinde yalnızca stratejik çıkarlar ya da jeopolitik hesaplar mı var? Bu soruya verilecek cevap, bizi tarih sahnesinde oldukça geriye götürüyor. Çünkü bu ilişkinin kökleri, Kafkasya’nın kadim toprakların geçmişine dayanıyor.
Yahudiler, bugünkü Azerbaycan topraklarına İslamiyet’ten çok daha önce yerleşmişlerdir. Halife Ömer ve Osman dönemlerinde İslam devletine entegre olan Yahudi toplulukları, bu coğrafyada uzun yüzyıllar boyunca barış içinde yaşadı. Moğol hükümdarı Mahmud Gazan’ın (1295–1304) hükümranlığı sırasında, birçok Yahudi İslam’a geçti ve onlardan biri Reşidüddin Tabib’in vezirlik makamına bile yükseldi.
18. yüzyılda ise bölge yeniden hareketlendi. Osmanlı-İran rekabeti kızışırken, Farsça konuşan Tats olarak bilinen Dağ Yahudileri, Dağıstan ve çevre hanlıklardan kaçarak güvenli liman olarak Azerbaycan’ı seçti. O dönemde Kuba Hanlığı’nın başında bulunan Hüseyin Ali Han, bu göçmen topluluğu kabul etti. Ancak Yahudilerin asıl yükselişi, halefi Fetali Han’ın (1758–1789) iktidarında gerçekleşti. Onun himayesi altında Yahudiler, ipek dokumacıları ve tüccarlar yerel ekonomiyi yönetmeye başladılar.
Azerbaycan bugün hâlâ üç ayrı Yahudi topluluğuna ev sahipliği yapıyor: Dağ Yahudileri, Aşkenaz Yahudileri ve Gürcü kökenli Ebraililer. Aşkenaz Yahudilerinin Azerbaycan’daki hikâyesi 1810 yılında Bakü’de başlıyor. 1832’de resmî olarak örgütlenen bu topluluk, kısa sürede kentin kültürel ve ekonomik hayatında önemli bir yer edindi. 20. yüzyılın başlarında, Birinci Dünya Savaşı sırasında gelen ikinci büyük göç dalgası ise bu varlığı daha da güçlendirdi. Dikkate değer ki Aşkenazların 1910 yılında inşa ettikleri Merkezi Koro Sinagogu Azerbaycan’ın petrol zenginleri Zeynalabdin Tagiyev ve Musa Naghiyev tarafından finanse edildi.
Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin (1918-1920) kısa tarihinde de Aşkenaz Yahudileri aktif rol oynadı. Daha 1905 yılında siyasi parti kuracak kadar organize olan bu topluluk, genç cumhuriyetin meclisinde iki sandalyeyle temsil edildi. 1946 yılında Demir Perde’nin aralanmasıyla birlikte kitlesel bir Yahudi göçü başladı. Yaklaşık 100.000 Yahudi Azerbaycan’ı terk etti; çoğu İsrail’e yerleşti, bir kısmı ise ABD’ye yöneldi. Ama topluluktan çok sayıda kalanlar da oldu.
Siyonizm’in Azerbaycan ile İnce Diplomasi Oyunu
Azerbaycan’ın Müslüman kimliğiyle, İsrail ve ABD’nin bölgedeki çıkarları için bir “diplomatik koridor” gibi çalışıyor. Örneğin, 2008-2010 arasında yaşanan Türkiye-İsrail krizinde barış köprülerini kurmaya çalışan Azerbaycan, daha sonra Trump döneminde imzalanan Abraham Anlaşmaları sırasında Birleşik Arap Emirlikleri ile İsrail’in görüşmelerine ev sahipliği yaptı. Yine bugün Türkiye ile İsrail arasında buzların eritilmesine yönelik son girişimlerde yine Bakü’nün adı geçiyor.
Bununla birlikte asıl üzerinde durulması gereken husus, Azerbaycan’ın kendini Müslüman diplomasisine sokmasıdır. İslami siyasi söylemlere soğuk bir tutuma sahip olan bu laik ülke, ilginçtir ki son zamanlarda Müslüman diplomasi ağını kullanıyor Nitekim 2024 yılında Şuşa, İslam İşbirliği Teşkilatı’na bağlı Gençlik Forumu’nun “Gençlik Başkenti” olarak ilan edildi. Türkiye ile olan güçlü bağlarını diplomatik avantaja çeviren Bakü, burada da ön almayı bildi. Oysa teşkilatın temelinde olan şey neydi dersiniz? Elbette “Filistin Dayanışması!”
Çelişkiler burada bitmiyor. Azerbaycan D-8 ekonomik bloğunun da bir parçası olmaya karar verdi. Halbuki, merhum Necmettin Erbakan’ın öncülüğünde kurulan D-8, emperyalist ve Siyonistlerin küresel sistemine alternatif olarak tesis edildi. Bununla birlikte, Siyonistlerin en sadık Müslüman dostu, bugün D-8 masasında oturuyor!
0 Yorum