Bugün toplumsal yapılar hızla değişirken, geleneksel eğitim anlayışları unutulmaya başlandı. Eskiden olduğu gibi, medreseler, camiler ve dini topluluklar dünyanın birçok yerinde çocuk gelişiminde etkisi yitirildi. Gelinen noktada, çocukların bilişsel gelişiminde ve dünya görüşlerinin şekillenmesinde ailenin kritik rolü arttı. Unutulmamalıdır ki aile, bireyin temel değerlerini edindiği birincil sosyalizasyon alanıdır. Yani aile evladın ilk mektebidir, İslami ahlak ve şahsiyetin inşa edildiği kutsal bir ocaktır.
Kaldı ki, geleneksel eğitim etkisi sınırlarının giderek silikleştiği bir dönemde, aile bu kritik rolü nasıl üstlenebilir? Dijital çağın yıkıcı dayatmaları ve modernizmin entelektüel sapkınlıklarına karşı bu emaneti nasıl muhafaza edeceğiz?
Aile: Eğitimin ve Karakter İnşasının Temel Taşı
Gelişimsel psikoloji ve eğitim bilimi literatürü gösteriyor ki, çocuk karakterinin temeli ilk beş-altı yılda atılır. İşte süreçte evladın güçlü-zayıf karakter özellikleri, proaktif-pasif davranış eğilimleri ve sistemik-kaotik yaşam tarzı gibi parametreler belirlenir. Elbette de bu dönemde anne baş aktördür. Babanın katkısı da eşdeğer öneme sahip olmakla birlikte, en uygun gelişim için ebeveynler arası sinerji esastır. Zira sağlıklı bir evlat yetiştirmek, ancak huzurlu ve emin bir yuvada mümkündür.
Bunun içindir ki, eşler, birbirlerini akıllıca seçmeli, ortak bir hayat tasavvuruna sahip olmalıdır. Zira bu seçimde yapılacak bir hata, sadece eşleri değil, çocukların kişiliklerini, düşüncelerini ve geleceklerini de derinden yaralar.
Duygusal İstikrar: Sağlam Bir Kişiliğin Temeli
Bir çocuğun güçlü bir kişilik geliştirmesi, duygusal istikrarla mümkündür. Psikolojik sorunların tohumları, hayatın ilk beş yılında atılır ve kişiliğin temel taşları on sekiz yaşına kadar şekillenir. Bu süreçte anne-babanın tutumu belirleyicidir.
Çocuk, yalnızca fiziksel değil, duygusal ve zihinsel beslenmeye de muhtaçtır. Sevgi ve şefkat, besin kadar temel ihtiyaçlardır. Anne, çocuğuna sadece bakmakla yetinmemeli, onu ruhen de doyurmalıdır. Aksi takdirde, çocuk kendini eksik ve güvensiz hisseder.
Söz gelimi, gerektiği kadar ailesinden ilgi ve takdir gören bir çocuk sağlıklı bir farkındalık ve olumlu bir özalgı ile büyür. Aksi takdirde çocuk, yaşadığı olayları kaydeder ve bunlar ileride psikolojik bozukluklara dönüşebilir. Demek ki, “çocuk anlamaz” varsayımıyla bu psikolojik ihtiyaçların göz ardı edilmesi büyük bir yanılgıdır.
Bugün birçok ebeveyn, bu dönemin farkında değil. Çocuğunu kreşe bırakıp akşam eline telefon tutuşturuyor. Oysa bir çocuğun temel duygusal sıcaklıktan mahrum bırakılıyorken anne-çocuk bağı zayıflıyor. Bu ilgisizlik de ileride kişilik boşlukları oluşturuyor. Nitekim dijital bağımlılıkla büyüyen nesiller, sevgisiz, ilgisiz ve öz güven yoksunu oluyor.
Dijital Çağda Medya ve Sosyal Ağların Etkisi
Çocukluk evresinde beyin, olağanüstü bir plastisite gösterir. Beyin, bu süreçte olağanüstü bir esneklik gösterir ve maruz kaldığı görsel ve düşünsel içeriklere karşı son derece duyarlıdır. Bu içeriklerle kalıcı zihinsel şemalar oluşturur. Özellikle medya, çocuğun düşünce yapısını ve inanç sistemini doğrudan etkileyen bir matris işlevi görür.
Ne yazık ki, günümüz medya araçları, Batı merkezli kültürel normları cazip formatlarla sunarak bilinçaltına işler. Bu noktada aile, çocuklarını bu kültürel bombardımana karşı korumakla mükelleftir. Ekran süresi bilinçli şekilde sınırlandırılmalı, çocuklar alternatif ve geliştirici aktivitelere yönlendirilmelidir. Böylece hem zararlı içeriklerden korunur hem de sağlıklı bir kişilik inşası desteklenmiş olur.
İslami Terbiye nasıl olmalı?
“Koruma tedaviden evladır”prensibi, özellikle çocuk terbiyesinde kendini açıkça göstermektedir. Ruhen ve bedenen sağlıklı, ahlaklı ve imanlı bir nesil yetiştirmek, doğumdan itibaren başlayıp ömür boyu devam eden bir irade ve hassasiyet gerektirir. Bu noktada Müslüman bir aile için en büyük rehber, şüphesiz ki Sevgili Peygamberimizin eğitim metodudur. Peki, Efendimizin sünnetine dayanan bu eğitim modeli hangi esasları barındırıyor?
1. İnanç ve Değerlerin Aşılanması
Değerlerin ve inançların çocukların kalbine yerleştirilmesi, eğitim sürecinin temel taşıdır. Zira sağlam bir iman ve sarsılmaz etik ilkeler, çocuğun hayatı bütüncül bir bakış açısıyla anlamasına yardımcı olur.
Bu süreç, çocuğun insanlığı meşgul eden temel varoluşsal sorulara yönelmesiyle başlar: “Ben kimim? Varlığımın amacı nedir? Bu hayattaki rolüm nedir?” Bu sorular, çocuğun yaşına ve zihinsel kapasitesine uygun şekilde, kademeli olarak ele alınmalıdır. Tıpkı sahabenin eğitim sürecinde olduğu gibi… Sahabe Abdullah b. Cündüb, bu konuda Peygamber Efendimizin metodunu şöyle aktarmaktadır: “Biz, Hz. Peygamber’in yanında gençlerdik ve Kur’an’ı öğrenmeden önce imanı öğrenirdik. Ondan sonra Kur’ân’ı öğrendik. Bu sayede de imanımız arttı.”
Bu rivayet, öncelikle imanın kalplerde sağlamlaştırılmasının önemini vurgulamaktadır. Zira iman olmadan verilen bilgi kuru bir ezberden ibaret kalır. Oysa iman, ruhları Kur’an’ın hükümlerine ve öğretilerine daha hazırlıklı ve alıcı hale getirir.
2. İlgi Alanlarının Yönlendirilmesi
Bir nesli inşa etmek, yalnızca kuru bilgi aktarımıyla değil, ilgi alanlarının doğru şekilde yönlendirilmesiyle mümkündür. İşte bu, İslami eğitimin en kritik unsurlarından biridir ve Efendimizin eğitim metodunda da açıkça görülmektedir. Genel itibarıyla gençlerin okuma ve yazma öğrenmesine özen gösteren Hz. Peygamber, Zeyd b. Sabit’e küçük yaşta ayriyeten İbranice öğrenmesini emretmiş ve onu 13 yaşında vahiy katiplerinden biri olarak görevlendirmiştir.
Ayrıca, gençlerde topluluk bilincini güçlendirerek Müslümanların işlerine önem verme ilkesini teşvik etmiştir. Bu, şu sözünde yansımaktadır: “Müslümanların işiyle ilgilenmeyen, Müslüman değildir, onlardan değildir.”
3. Becerilerin Geliştirilmesi
Pratik ve yaşam becerileri, çocukların toplumlarına aktif bir şekilde entegre olmaları ve geleceklerini inşa etmeleri için ihtiyaç duydukları en önemli başarı araçlarıdır. Hz. Peygamber, gençlerde liderlik ve yönetim becerilerinin geliştirilmesine önem vermiştir. Söz gelimi, genç yaşlarında Üsame b. Zeyd’i ordu komutanı olarak atamış ve Zeyd b. Sabit’e ise tercümanlık görevi vermiştir. Aynı zamanda, gençleri alım satım öğrenmeye teşvik ederek ekonomik becerilere vurgu yapmıştır; bu, Urve el-Bârıkî’nin hikâyesinde açıkça görülmektedir.
Bunun yanı sıra, sosyal ve iletişim becerilerine de önem vermiş, sahabelerini diyalog ve davet konusunda eğitmiştir. Örneğin, Muaz b. Cebel’i İslam’a davet etmek için gönderdiğinde ona şu tavsiyede bulunmuştur: “Sen ehli kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları Allah’tan başka hak bir ilah olmadığına, benim de O’nun Resulü olduğuma şehadet etmeye davet et..”
Pratik ve mesleki becerileri teşvik etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse, kendi elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.” Peygamber Efendimizin ilgisi, planlama ve zaman yönetiminden öğrenme ve araştırmayı teşvik etmeye kadar uzanmıştır; bu, İbn Abbas’a verdiği rehberlikte de görülmektedir.
4. Güzel İletişim
Bir çocuğu toplumun aktif bir üyesi olarak yetiştirmek, ona başkalarıyla etkili iletişim kurma becerisini kazandırmayı gerektirir. Bu yaklaşım, sünnette mükemmel bir şekilde örneklenmiştir. Efendimiz, Enes b. Malik’i küçük yaşlardan itibaren güzel ahlakla yetiştirmiştir. Enes, bu durumu şöyle anlatır: “Resulullah’a tam on yıl hizmet ettim. Bana bir defa bile ‘öf!’ demedi.” Bu örnek, sabır, hoşgörü, başkalarına saygı ve zor durumlarda bile zarif bir davranış sergileme gibi olumlu iletişim becerilerinin temellerini nasıl atabileceğimizi göstermektedir.
5. Arkadaşlık Seçimi
Hz. Peygamber, gençlere arkadaşlık konusunda rehberlik ederek iyi arkadaşlar seçmelerini öğütlemiştir. Bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kişi, dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” Ayrıca, arkadaşlığın insan üzerindeki etkisini vurgulamak için şu derin benzetmeyi yapmıştır: “İyi arkadaşla kötü arkadaş, misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder, ya sen ondan satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın.” Bu söz, arkadaşlıkların bireyin karakterini şekillendirmede ne kadar derin bir etkiye sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
6. Olumlu Rol Modeller
Olumlu rol modeller, eğitimin en güçlü araçlarından biridir. Bir çocuk, hayatının ilk yıllarında ebeveynlerini taklit ederek başlar, ardından dış çevresindeki modelleri örnek almaya yönelir. Medya ve oyuncular tarafından canlandırılan kurgusal karakterlerin etkisinin artmasıyla birlikte, çocuklara peygamberler, âlimler veya tarihe iz bırakmış şahsiyetlerin hikayeleri ve biyografilerinden alınan iyi rol modeller sunmak büyük önem taşımaktadır. Bu adım, çocuğun ahlaki değerlerini güçlendirir ve olumlu davranışlar benimsemesini teşvik eder.
Efendimiz, genç sahabelerini hikayeler ve pratik örneklerle eğitmiştir. Onlara önceki peygamberlerin ve salih kimselerin hikayelerini anlatarak yüce değerleri ve güzel ahlakı aşılamıştır. Bu yaklaşım, çocuklarda ahlaki değerleri pekiştirir ve onları erdemli davranışlara yönlendirir. Nitekim Allah Teala, şöyle buyuyor: “Andolsun ki, Resulullah’ta sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb Suresi, 33/21). Pratik rol modelleme, genç zihinleri eğitmenin en etkili ve kalıcı yöntemlerinden biridir.
Sonuç
Ebeveynlerin eğitici rolü, özellikle yetişkinleri bile şaşırtan çelişkilerle dolu bir dünyada büyük bir önem taşımaktadır. Kendimiz ve toplumumuz için kapsamlı bir ilerleme sağlamak istiyorsak, Hz. Peygamber’in bize göstermiş olduğu yolunu takip etmemiz lazım. Bu süreçte, çocukların yalnızca akademik bilgiyle değil, aynı zamanda ahlaki değerler, problem çözme yetenekleri ve sosyal becerilerle de donatılması büyük önem taşımaktadır.
0 Yorum