editorbet giriş Deneme Bonusu veren siteler editorbet giriş

Harvard Üzerinden Akademiye Siyonist Kuşatma

Harvard Üzerinden Akademiye Siyonist Kuşatma

İdrakpost geçtiğimiz yıl “Akademik Siyonizm” başlığıyla yayınladığı dikkat çekici yazısında, Siyonist lobilerin dünya akademisine nasıl sızdığını anlattı. İsrail’le doğrudan veya dolaylı bağları olan finansal ve ideolojik yapıların, özellikle ABD’deki üniversitelere nasıl etki ettiğine dair endişeler ortaya koydu. Filistin davasına sahip çıkan öğrenci hareketlerinin Amerikan kampüslerine yayıldığı bir dönemde kaleme alınan bu yazı, Siyonist fonların üniversitelerdeki iş birliklerini ve müfredatları nasıl şekillendirdiğini belgeleriyle ortaya koydu. Yazar, dünya genelindeki üniversitelere açık çağrıda bulunarak bu kirli bağların gözden geçirilmesini, hatta bu tür iş birliklerinden tamamen vazgeçilmesini istedi.

Konu, Filistinli öğrencilere uygulanan sistematik baskılarla ve Harvard Üniversitesi ile Trump yönetimi arasındaki gerilimle birlikte yeniden gündemin ön sırasına taşındı. Ancak burada yüzeysel bir mesele yok; yaşananlar, aslında Amerika’daki derin bir siyasi çatışmanın tezahürü. Trump’ın milliyetçi söylemlerine karşı konumlanan liberal akademik çevrelerle, Siyonist nüfuz arasında yaşanan bu kavga, sadece üniversite koridorlarında değil, Beyaz Saray’dan medyaya kadar her alanda etkisini hissettiriyor.

Harvard Meselesi

Dünyanın en köklü ve en zengin üniversitelerinden biri olan Harvard, bugün adeta hesaplaşmanın sembolik savaş alanına dönüşmüş durumda. Trump yönetimi, üniversitelere karşı, sadece Filistin yanlısı gösterilere karşı disiplin cezası uygulamaları için değil, sözde "çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık" (DEI) kılıfıyla yürütülen ideolojik dayatmalardan vazgeçmeye zorlayarak, baskı yapıyor. Bu süreçte Harvard, 2,2 milyar dolardan fazla federal hibeyi kaybetmemek adına hükümete dava açarak geri adım attı. Bazı kurumlar sessizce boyun eğdi, ancak Harvard’ın bu kez hukuki yollarla direnmeye çalışması, gerilimi daha da tırmandırdı.

ABD İç Güvenlik Bakanlığı'nın, üniversite eğer başkanlık talimatlarına boyun eğmezse, uluslararası öğrencilerin vizelerini iptal edeceği tehdidi ise açık bir şantaj niteliği taşıyor. Oysa bu öğrenciler, üniversitenin toplam mevcudunun yüzde 27’sini oluşturuyor ve Harvard’a ciddi bir akademik ve ekonomik katkı sunuyor.

Bu mücadelenin en tartışmalı cephesi ise, "antisemitizm" suçlamalarının silah gibi kullanılmasıdır. Trump yönetimi, aralarında Tufts Üniversitesi’nden Rumeysa Öztürk ve Columbia’dan Mahmoud Khalil’in de bulunduğu, çoğu Müslüman kökenli öğrencilere baskı uygulamaktan çekinmedi. Bu öğrencilerin birçoğu, İsrail destekçisi Canary Mission adlı karanlık bir site tarafından fişlenmiş durumda. Bahsi geçen bu yapı, İsrail’e, ABD’ye ya da Yahudi lobilerine muhalif olduğunu düşündüğü herkesin ismini teşhir ederek hedef gösteriyor.

Antisemitizm politikası

Harvard gibi dünya çarpında prestije sahip kurumlar, doğrudan Filistin yanlısı bir pozisyon almaktan imtina etmiş olsalar da, bu tarafsızlık maskesi onları Siyonist baskıdan kurtaramamıştır. İsmini vermek istemeyen bir Harvard profesörünün şu sözleri gerçeği apaçık ortaya koyuyor: “ABD'de neredeyse tüm üniversiteler bir yana Harvard bir yana şeklinde bir prestij var. Meşruiyet için her şeyi Harvard'a onaylatma ihtiyacı hissediyorlar.” Bu itiraf, yaşananların yalnızca politik tercihlerle ilgili olmadığını, bizzat dilin, söylemin ve düşünce sınırlarının dizayn edilmek istendiğini gösteriyor.

Harvard ve benzeri elit kurumların “antisemitizmi engelleme” bahanesiyle Filistinlilerin haklarını savunan öğrencileri cezalandırmaları, açıkça Siyonist lobilerin dayatmalarına boyun eğmek anlamına geliyor. Bu tavır, İsrail’e yöneltilen en meşru eleştirileri bile “Yahudi düşmanlığı”yla eşitleme çabasının akademide nasıl yer bulduğunu ortaya koyuyor. Böyle bir yönelim hem ifade özgürlüğünü boğmakta hem de zaten bulanık olan “antisemitizm” tanımını daha da keyfî hale getirmektedir. Ortaya çıkan emsal, sadece Filistin’e destek verenleri susturmak isteyen çevreler için değil, akademik özgürlüğün düşmanları için de büyük bir kazanımdır.

Aslında bu ideolojik hesaplaşma yeni değil, fakat son yıllarda çok daha agresif bir hâl aldı. Harvard’ın içindeki gerilim, ABD’nin genel kültürel ve siyasal bölünmüşlüğüne dair net bir pencere sunuyor. Göreve gelir gelmez yalnızca altı ay dayanabilen Harvard Başkanı Claudine Gay’in, “antisemitizm” konusundaki kongre ifadesinin ardından istifa etmek zorunda kalması, meselenin kişisel değil, sistematik bir baskının sonucu olduğunu gösteriyor. Üstelik bu istifa, Trump döneminde değil, Biden yönetiminin gölgesinde gerçekleşti. Bu durum, sözde iki partili Amerikan sisteminin özünde Siyonist ajandaya karşı sessiz bir mutabakatla hareket ettiğini, üniversiteler üzerindeki kuşatmanın hem Cumhuriyetçiler hem Demokratlar eliyle sürdürüldüğünü göstermektedir.

Siyasi bölünmeler Açısından

Tıpkı diğer elit Amerikan üniversiteleri gibi, Harvard da derin bir liberal sapmanın merkezlerinden biri hâline gelmiştir. Raporlar, öğretim üyelerinin ezici çoğunluğunun Demokrat adayları desteklediğini defalarca ortaya koymuştur. Times Higher Education verilerine göre, 2023-2024 seçim döneminde yükseköğretim çalışanlarının yaptığı siyasi bağışların yaklaşık yüzde 93’ü Demokratlara gitmiştir. Harvard özelinde ise bu oran yüzde 94’ü bulmakta; Kamala Harris gibi isimlere 2,3 milyon doları aşkın destek verilmiştir. Bu tablo, üniversitelerin muhafazakâr değerlerle bağını kopardığını ve hatta bu değerlere karşı açık bir cephe oluşturduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır.

Dolayısıyla Harvard’a ve benzeri kurumlara yönelik baskıların arkasında yalnızca Filistin meselesi değil, çok daha büyük bir ideolojik hesaplaşma yatmaktadır. Trump yönetiminin üniversitelerde “bakış açısı çeşitliliği”ni sorgulamak ve özellikle muhafazakâr düşüncenin marjinalleştirilmesine son vermek için üçüncü taraf denetimlerini gündeme getirmesi tesadüf değildir.

Ancak Harvard’ı Filistin mücadelesinin yeni bir dostu gibi göstermek de yanıltıcı olur. Artan öğrenci baskısına rağmen, üniversite İsrail’in işgalci yerleşim politikalarıyla bağlantılı firmalarla olan maddi bağlarını hâlâ koparmış değildir. 2020 yılında Harvard’ın, bu firmalarla bağlantılı yaklaşık 200 milyon dolarlık yatırımı olduğu ortaya çıktı. Yıl olmuş 2025 bu yatırımların hâlen sürüyor. Geçtiğimiz yıl öğrenciler bu bağların kesilmesini açıkça talep ettiğinde bile, üniversite sadece bağış şeffaflığı sözü vererek topu taca atmıştır.

Sonuç olarak, Harvard ile ABD hükümeti arasındaki bu gerilim yalnızca bir üniversiteye indirgenemez. Bu mücadele, akademik özgürlüğün istikbali, eğitimin sistemli bir şekilde siyasallaştırılması ve en önemlisi “antisemitizm” bahanesiyle muhalif seslerin susturulmasıyla doğrudan ilgilidir. İster kültürel bir savaş, ister ideolojik bir cepheleşme olarak adlandıralım; ortadaki gerçek şudur: Bu kavga henüz bitmedi.